Sizin psikoloğunuz kim?

Binbir hayallerle inşa ettikleri yuvanın çeperlerinden çıtırtı sesleri gelmeye başlar. Evleneli dört yıl olmuştur hâlbuki. Küçük kızları evi neşelendirmeye yetmez. Çıldırtacak bir sessizlik çöker hallerine. Bir şekilde akar zaman. Neticede yuvadır. Kolay kurulmadığı gibi yıkılması da söz konusu değildir! Gün gelir biri diğerine ihanetini itiraf eder. Diğerinin üzerindeki sessizlik iki katına çıkar. Sözler tükenir. Zamanın sonudur sanki. Ne dizinin dibine oturup danışacağı bir büyük vardır çevresinde ne de aklıselim bir dostu. Bir gün Kleopatra koltuğunda, psikolog karşısında nefeslenirken bulur kendini. Gözyaşları damlamaya hazırdır. Derdine derman beklediği anda duyduğu cümle ise "Sen de aynısını yaparsan rahatlarsın." olur.

Karşılaştığımız sıkıntılarla baş edemediğimiz zamanlarda psikolog veya psikiyatrist başvuracağımız adresler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Depresyon, hiperaktivite, konversiyon, panik atak... bildiğimiz bilmediğimiz daha pek çok ruhsal rahatsızlık, can simidi olarak psikiyatrist ya da psikologlara tutunmamıza sebep oluyor. Sıkıntılarımız karşısında izleyeceğimiz yolu, vereceğimiz kararlardaki itidalli davranışı, düştüğümüz handikapların, çelişkilerin çözüm formüllerini onların yönlendirmeleriyle bulacağımıza inanıyoruz. Fakat burada pek çok soru karşımıza çıkıyor. Peki hangi durumda uzman bir psikoloğun yardımına ihtiyaç duyulur? Her psikolog ve psikiyatrın yönlendirmeleri sağlıklı mı? Onların kapısına giden danışanın beklentileri ne kadar doğru? Modern psikoloji bizim dertlerimize ne kadar çare oluyor? Dahası kültürel ve dinî değerlerimizle ne kadar örtüşüyor?

Psikiyatrist Dr. Mustafa Ulusoy, psikoloji biliminin sadece bizim kültürel ve dinî değerlerimizle değil insanın ontolojik durumuyla da tam olarak örtüşmediğini düşünüyor. Yani bu ilim tek başına sadece bize değil tüm insanlığa yetmiyor. Psikoloji insanın anlam arayışında, başına gelen musibetlerin hikmet ve gayesini anlama ve bilme arzusunda maalesef suskun kalıyor. İnsana ait söyleyebildikleri her zaman kalp ve ruhu tatmin edecek düzeyde olamayabiliyor. Mesela insanın ölüm korkusunu hastalıklı bir düşünce olarak görüp kişiye bunu sorgulamadan hayatına devam etmesini öneriyor.

Psikolojik problemlerle karşılaştığımızda sunulan tedavi yöntemleri, uygulanan metotlar ve çözüm önerilerinin, kültürel kodlarımızla tamamen doku uyuşmazlığı yaşadığı da söylenemez. Şizofreni ve iki uçlu duygulanım bozukluğu veya depresyon gibi bazı rahatsızlıklar biyolojik temele de sahip olduğu için bu durumlarla karşılaşıldığında, ilaç tedavisinin esas alınması gerekiyor. Asıl doku uyuşmazlığı insanların kendilik sorunlarında başlıyor. Ulusoy, hayatın içinde ne değerimiz olduğu, ne işe yaradığımız gibi insanî sorgulamaların yol açtığı karmaşanın ancak ontolojik sorunlara cevap verebilen Kur'anî bir bakış açısıyla çözülebileceği kanaatinde. Dolayısıyla psikiyatr ya da psikoloğun karşısına gelen hastanın kültürel kodlarına göre hareket etmesi hayatî önem arz ediyor. Genel geçer uygulamalar varlığını sürdürmekle birlikte kişilere özgü durumlara dikkat etmek şart. Örneğin dinî obsesyonları (takıntı) olan dindar bir hasta için güvendiği ve okuduğu bir kaynak olan Risale-i Nur'daki vesveseye karşı çözüm önerileri çok daha işe yarayabiliyor. Ya da başına gelen musibetlerin sonsuz hayatta karşılığı olacağına dair bir açıklama, dini önemseyen insanlar için daha makbul bir çözüm olabiliyor. Hakeza evladını kaybetmiş bir anne için evladının cennetin çocuğu olduğuna dair sunulacak bir bilgi onu daha çok teselli ediyor. Bu sebeple Mustafa Ulusoy, psikoloji ve psikiyatrinin özellikle ölüm ve sonrasına dair suskunluğunda danışanın kültürel ve dinî değerlerinden destek alınmasının faydalı olacağını vurguluyor.

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Yargıç, psikoloğa ya da psikiyatra giden danışanlardaki algı ve beklenti bozukluklarına dikkat çekiyor. Yargıç, hastaların uzmanlardan sürekli dinî telkin istemesinin yanlış olduğu görüşünde. Ona göre diğer bir yanlış algı da hastanın kendi kültürüne ve dinî değerlerine sahip olmayan uzmanın, kendisine yardımcı olamayacağını düşünmesi. Yargıç, asıl sorunun psikoloji ve psikiyatrinin kendisinden çok uygulamayla ilişkili olduğunu düşünüyor. Yani işinin ehli ve hastasının değerlerine saygılı bir uzman, rahatlıkla dindar bir danışanına yardımcı olabilir. Ama bunun tersi de söz konusu elbette.

Prof. Dr. Yargıç, burada kültürel psikiyatrinin ehemmiyetini nazara veriyor. Çok kültürlü bir topluma sahip olan Amerika'da 'kültürel psikiyatri' ve 'transkültürel psikiyatri' alanında çalışmalar oldukça fazla. Bir Afrikalıyla bir Polonyalının aldığı psikolojik tedavinin farklı olmasında kültürel değerlerin rolü elbette büyük. ABD'de kafasına sarık saran, sih dinine mensup bir uzmana Ortodoks birisi rahatlıkla gidebilir. Fakat ülkemizde kültürel psikiyatri alanında büyük eksikliler var. İlhan Yargıç, Türkiye'de bu alanda yapılan çalışmaların yetersizliğinin, birbirini anlamayan danışan-uzman ilişkilerini ortaya çıkardığına işaret ediyor. Zira İstanbul'da doğup büyümüş bir uzmanın, kültürünü bilmediği aşiret mensubu birine yardımcı olması zor.

Leave a Reply