Narsistler ve tevazu

Prof. Keith Campbell, Georgia Üniversitesi'nde psikoloji kürsüsü başkanı. Kendisini İstanbul'da yapılan İnsan Kaynakları Zirvesi'nde yaptığı konuşmada tanıdım.

Kendisi bence de çok çok önemli bir noktaya parmak bastı: İş dünyasının 'amansız' hastalığına...

Yani şirketlerin yönetimindeki narsist kişiliklere...

Bu konuda Campbell'in bir kitabı var. Umarım yakında Türkçe'ye de çevrilir.

Ben bu hastalığın biraz bizim doğulu yanımızdan kaynaklandığını, eşitlikçi, karşılıklı saygıya önem verilen gelişmiş ülkelerde daha az narsist kişilik çıkacağını tahmin ediyordum.

Campbell'i dinleyince gördüm ki yanılmışım.

Bu açıdan bakıldığında Amerikalılarla Türkler arasında pek bir fark yok.

Prof. Campbell, yıllar itibariyle narsist kişilikli yönetici sayısındaki artışa dikkat çekiyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, 1980'den bu yana üniversitelerde ve şirket yönetimlerinde narsist kişi sayısı artıyor.

Biz değil ben

Narsist kişiliğe sahip insanlar birinci tekil şahısla konuşuyor. 'Biz yaptık'ı değil, 'ben yaptım'ı vurguluyor.

Genelde 'dayanışma, ekip ruhu' gibi sosyal kelimeleri kullanmayı sevmiyorlar. Yazışmalarda kullandıkları dil ise hayli agresif. Campbell'e göre, biz anne babaların mükemmel çocuk yetiştirme meraklarının bu ruh halinin nedenlerinden biri.

1980'lerin eğitim sisteminin de bu kişilik bozukluğuna yol açtığını söylüyor Campbell: "1980'li yıllarda güven içinde büyümeleri için onlara özel olduklarını söyledik. Onları her durumda ödüllendirdik."

Arkasından bir anket çalışmasından çıkan sonucu paylaşıyor: "ABD'de lise öğrencilerin yüzde 34'ü, 'sadece dersleri katılmışsam B alarak sınıfı geçmeliyim' diye düşünüyor."

Bu arada bireyciliğin ön planda olduğu televizyon programları, reality show'lar narsist kişilik yetiştirecek uygun ortamı sağlıyor.

İş görüşmelerinde başarı dorukta

Narsistler iş görüşmelerinde harikalar yaratıyorlar.

Kendilerinden son derece eminler. Testlerden yüksek puan alıyorlar. Dolayısıyla da insan kaynakları elemanlarının aklını çeliyorlar.

İlişkiyi gayet iyi başlatıyorlar ama sonrası pek iyi gitmiyor. Hata yapmayı doğal karşılamadıkları için yalan söylemeye başlıyorlar. Performans açısından yetkinler ama ahlaki açıdan zaafları var. Kestirme yollardan gidiyorlar, risk alıyorlar, hilelere başvuruyorlar.

Beyaz yakalı suçları (zimmetine para geçirmek gibi) en çok onlar işliyorlar. Ekip çalışmalarına inanmıyorlar ve baltalamaya çalışıyorlar.

Dünyanın en mütevazı insanı

Aynı zirvede narsizme çok uzak, son derece mütevazı ama aynı zamanda son derece başarılı bir 'iş adamı' vardı. Mikro kredinin mucidi olan Bangladeşli Muhammed Yunus.

Yunus bir iktisat profesörü.

Bugüne kadarki bankacılık anlayışını tamamen değiştirmiş olan biri. Bankaların esas krediyi yoksullara vermesi gerektiğini düşünüyor. Ama bankacılar kendisiyle hemfikir değil. Bunun üzerine, yoksullara ilk krediyi kendisi veriyor. Toplam ne kadar biliyor musunuz? 42 kişi için 24 dolar. Bu kadarcık bir para bile insanların ihtiyacını görüyor. Ve kredi verdiği herkes parasını zamanında geri ödüyor.

Yunus, Grameen Bankası'nı 1976 yılında kuruyor.

Bugün pek çok ülkede şubesi var. Muhammed Yunus "bankacılık yanlış yapılıyor" diyor. Çünkü dünyada yaşayan insanların üçte ikisi, bankaya gidemiyor. Ve bunun önemli bir kısmını kadınlar oluşturuyor."

Bugün, Grameen Bankası'nda tasarrufu olanların yüzde 80'nin kadınlar oluşturuyor.

Bangladeş'te bir kişiye verilen ortalama kredi miktarı ise 20 dolar. Bankanın verdiği krediler ülkeden ülkeye değişiklik gösteriyor. Örneğin ABD'de kişi başına bin 500 dolar veriliyor.

ABD'de bankadan verilen kredilerin toplamı 1 milyar dolar ve banka son derece de kârlı. Bugüne kadar 8 milyon kişinin kredi aldığını da belirtelim.

Yunus, yoksul insanlar için bonzai gibidirler diyor. Tohumu iyidir ama toprağı yoktur. Ancak bu kadar büyüyebiliyorlar. Onlara toprak vermek bizim sorumluluğumuz."

Grameen Bankası Yunus'un kurduğu şirketlerden sadece biri. Toplam 50 şirketi var. Hepsi karlı.

Ama hiç birinin amacı kar etmek değil.

Yunus "ben bu şirketleri para kazanmak için değil sorun çözmek için kuruyorum" diyor.

Örneğin Danone ile bir şirket kurulmuş. Amaç, çocuklara bedava süt sağlamak. Ya da Adidas ile kurulan bir şirket var. Onun amacı ise ayda 1 doların altında ayakkabı üretmek.

Muhammed'in veda cümlesi bana John Lennon'ın 'Imagine' adlı parçasını hatırlattı: "Hiç kimsenin işsiz kalmayacağı bir dünyayı neden kurmayalım? Herkesin verecek bir emeği yok mu?

Bir düşü, hayali yok mu?

Aynı iş dünyası... Birbiriyle hiç bir ilgisi olamayan iki tipoloji... Muhammet Yunus'ların sayısı artıp, narsistler azaldıkça dünyanın daha yaşanılası bir yer olacak. Belki biraz klişe ama şunu söyleyerek yazı bitireyim: "Benim hala umudum var.

Leave a Reply