Prof. Acar Baltaş Polislik Psikolojisini Değerlendirdi

Liderin beklentileri takipçilerini yönlendirdiği için, Polis Teşkilatı’nda profesyonellik anlayışının lider düzeyinde benimsenmesi ve örnek olarak hayata yansıtılması bunu kolaylaştırır. Mesleki yayınlar, Dünya’nın farklı özellikler gösteren ülkelerinin Polis teşkilatlarında da benzer zorluk ve çelişkilerin çözülmeye çalışıldığını ortaya koymaktadır.

Drodge ve Murphy’ye göre (2002) işe duyguları karıştırmamanın beklendiği güçlü kültürel normlar düşünüldüğünde, polislerin kendi mesleki çemberleri dışında kalanların; yani vatandaşların duyguları konusunda uyanık ve dikkatli olma zorunlulukları bir çelişki doğurur.

Bu ve benzeri çalışmalar; zaman içinde polislerin bu çelişkinin yarattığı olumsuz duyguları bastırarak başaçıkma eğilimde olduklarını ve böylelikle hayata uyum sağlamalarının zorlaştığını ileri sürmüştür.

Bu çalışma ortamının sağlanması için eğitim görüntüleriyle başarılı ve başarısız örnek olaylar ortaya konarak beklenen davranışlar pekiştirilebilir. Karşısındakinin dilini konuşmamak (eğer o dil uygun değilse), karşısındakinin yolunda yürümemek (o yol uygun değilse) gerektiği anlatılabilir.

Çünkü bir profesyonel karşısındakini kendi dilini konuşmaya, kendi yolunda yürümeye teşvik eder. Geçen yıllarda çeşitli düzeylerdeki polis okullarında konferanslar vermiş, yönetim seminerlerinde görev almış bir kişi olarak, bu yönde gayret ve niyetler olduğunu biliyorum.

Ancak Teşkilatta yaygın olan kanı, “okul başka, gerçek hayat başka” şeklindedir. Bunun sonucunda da, “herkese anlayacağı dilden konuşmak gerekir” anlayışı ve yaklaşımı egemen olmaktadır.

Bu nedenle, yukarıda anlatılmak istenen yönde eğitim veren mesleki akademisyenlerin gayretleri, kızgın sac üzerine düşen damla gibi buharlaşmaktadır.

Halbuki polislik mesleğine hazırlanan adaylar, aldıkları eğitimle gerçek hayatta karşılaşacakları tüm olası krizlere hazırlıklı olmalıdır.

NEYLE ÖVÜNÜRSÜN?

Hiç düşündünüz mü, bir polis sıcak bir olayın ertesinde meslektaşlarıyla bir araya geldiğinde başarı olarak ne anlatmakta, başarısını nasıl tanımlamaktadır? “Göstericilere nasıl giriştiğini” mi anlatırsa takdir toplar, yoksa “insanları yatıştırarak” olay çıkmasını önlediğini” anlatarak mı? Hiç şüphesiz burada “amirler” de çok önemli bir belirleyicidir.

Ancak unutmamak gerekir ki, bugünün amirleri dün sahada olanlardı, yarının amirleri de bugün sahada olanlar arasından çıkacaktır.

Olayların devam ettiği günlerde bir evrakımı yenilemek için gittiğim, İstanbul’un sakin bir bölgesindeki emniyet müdürlüğünde, çay ocağında sohbet eden polisler, çevrede olan benim gibi vatandaşlara duyurmaktan çekinmeden, olayları önlemenin yolunun; “Bunların alayının kafalarına sıkmaktan” geçtiğini konuşuyorlardı.

Bir kişinin davranışını anlamak için, o kişinin yaşadığı sosyal çevreyi ve ahlaki değerleri anlamak gerekir. Son olaylar nedeniyle görüldüğü gibi, Polis Teşkilatı’nda korkuya dayalı “zorlayıcı güç” anlayışı değerli görülmekte ve bu anlayışı destekleyen rolün sorgulanmadan yerine getirilmesi “normal” karşılanmaktadır.

Hangi davranış ödüllendirilirse, o davranış tekrarlanır ve alışkanlık haline gelir. Bu nedenle polisin yöneticileri tarafından başarılı bulunan tutum ve davranışları, o davranışların artarak tekrarlanmasını doğurur.

Bu açıdan bakıldığında demokratik haklarını arayan ve şiddet kullanmadan seslerini duyurmaya çalışanlara polisin daha anlayışlı ve müşfik olacağını düşünmek için neden yoktur. Gezi olaylarının ilk dalgası yatıştıktan sonra olaylara yaklaşımın şiddetlendiğini ve pervasızlaştığını görmek şaşırtıcı değildir.

VE SONUÇ

Polislerin çok uzun saatler mesai yapmak zorunda kaldıkları, yorgun, uykusuz ve aşırı baskı altında oldukları gerçektir. Yorgunluk ve uykusuzluk insanların akıl yürütmesini etkiler, hatalı kararlara ve kontrolsüz davranışlara neden olur.

Ancak bu koşullar, polisin Gezi olayları sırasındaki tutumunu açıklamak için yeterli değildir.  Bu olayları “bir kerelik”  ve “oldu bir kere, umarız bir daha olmaz” diye değerlendirmek aşırı iyimserliktir. Bunu “Polisin iç işidir ve karışamayız” diye de göremeyiz.

Türkiye’de yaşayan herkes polisine güvenmek ve ihtiyaç duyduğunda onun yanında olacağını bilmek ister.

Ne yazık ki, bugün Türkiye’nin bir bölümü bu duygudan uzaklaşmıştır. Profesyonellik, “ilişki ve koşulları amaç yönünde kontrol etmekse”, burada da görev Polis Teşkilatı’na düşmektedir. Onları sokakta eli sopalı ve palalılardan ayıran budur.

Polis Türkiye’nin polisidir ve yukarıda anlatılan profesyonellik anlayışına sahip bir Polis Teşkilatı herkesin ihtiyacı ve özlemidir.

Prof. Dr. ACAR BALTAŞ Kimdir?

Ortaöğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde, yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nde tamamlamıştır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Klinik Nörofizyoloji Dalı’nda yüksek beyin fonksiyonları konusunda yaptığı doktora çalışmasını n ardından, 1981’de Nörofizyoloji alanında Tıp Bil- imleri Doktoru (M.Sc.Dr.), 1986’da Uygulama lı Psikoloji Doçenti, 1996’da Profesör unvanını almıştır. Baltaş, stres ve beden dili kavramlarını Türkiye’ye tanıtmıştır. 1985’ten bu yana çeşitli sektörlerde insan kaynakları yapılanması ve şirket birleşmeleri, değişim yönetimi konularında yönetim danışmanı olarak çalışmaktadır. 1996-1999 yılları ve 2005 yılında Türk A Milli Futbol Takımı’nın, 2002-2003 yıllarında Galatasaray’ın psikolojik danışmanlığı görevini yürütmüştür. Kitapları yasal yollardan 600 binden fazla satmış, yurtiçinde ve dışında yayımlanmış 100’den fazla bilimsel çalışması bulunmaktadır. 

Leave a Reply