Ne yediğinizin farkında mısınız?

Damla ÇELİKTABAN / HT GAZETE

Takvimler 2000 yılını gösterdiğinde, (o zamanlar beklediğimiz gibi) dijital bir kıyamet olmadı ama dünya üzerinde ciddi değişiklikler olmaya başladı. Sosyal medyanın hükümranlığı, sağlıklı yaşam eğiliminin artması, daha önce bilimin ilgi alanında olmayan konuların incelenmeye başlanması bunlardan bazıları. Yeni araştırmaların yeni dallar oluşturduğu bir alan da psikoloji oldu. Psikoloji bilimine son 10-15 yıl içinde anne karnındaki bebeğin hamilelik ve doğum sırasındaki deneyimlerini, bunların etkilerini araştıran perinatal psikoloji ve problemli durumlara değil olağan durumlara odaklanan pozitif psikoloji çalışmaları eklendi. Pozitif psikoloji bilimsel araçlara başvurarak normal koşullarda yaşayan ve bilinen ruhsal sağlık sorunu olmayan insanların yaşam kalitesini artırmak için çalışıyor. Bu alandaki çalışmalar sayesinde mutlu insanların daha sağlıklı, açık fikirli, yaratıcı, başarılı olduklarını biliyoruz. İnsanın hayat kalitesini artıran mutluluk kavramının bilinçli olarak ve sürdürülebilir şekilde artırılabileceğini de…

DİKKATİNİ TAMAMEN YEDİĞİN ŞEYE VER!

Birleşik Krallıkta Colworth'taki Algida Ar-Ge Merkezi'ne gerçekleştirdiğimiz ziyarette pozitif psikolojiyi anlatan Prof. Robert Hurling'in ‘mindfull eating'den dem vurması bana kalırsa çok önemli. ‘Farkındalıklı yeme' diye Türkçeleşen bu kavram ‘Dikkatini tamamen yediğin şeye verme' olarak da ifade edilebilir. ‘Mindfullness' hızlı ve otomatik yaşamanın bir karşıtı. Sürdürülebilirlik gibi, organik gıda gibi bu da önümüzdeki yıllarda daha çok konuştuğumuz ve varmaya çalıştığımız bir hedef olacak gibi görünüyor…

Peki farkındalıklı yeme nasıl olacak? Ağzınıza attığınız bir kuru üzüm mesela; önce dokusunu hissedip, sonra yavaşça çiğneyip şekerini, dilinizin üzerinde kaymasını takip ettiniz. O bir tek kuru üzümü yerken, ne televizyona baktınız, ne de biriyle konuştunuz; aklınız yalnızca o üzümde. Bu mümkün mü? Diğer bütün duyuları azaltıp sadece yediğimiz şeye odaklansak hem daha az miktarda yiyeceğimizi hem de yediklerimizden daha çok tatmin olacağımızı da söyledi Hurling laf arasında… Bu bilgi şu anda algılaması, pratiğe dökmesi zor gibi geliyor çoğumuza; ama bana kalırsa bizim çocuklarımızın yetişkin olacağı günlerde bu hiç de şu anki kadar otantik bir tavır olmayacak…

Canı sıkıldıkça kendini buzdolabının karşısında bulanlar, üzüldükçe daha çok abur cubur tüketenlere "Yediğiniz şeyin farkında olun" reçeteleri yazılacak. Farkındalık, hızın tersi ve insan yavaşladıkça neyi neden yaptığını daha kolay görebilir hale geliyor. Yavaşlama, yanında "Aç olduğum için mi yiyorum, teselli ihtiyacı içinde miyim?" sorusunu getiriyor ve bu soruya alışkanlık kazanan insan artık bütün duygusal açlıklarının çözümünü mutfakta aramıyor…

Dondurmayla ilgili ilginç bilgiler

* Dondurmanın tarihi milattan önce 2000'lerde buzların meyveyle birleşmesiyle başlıyor. 

* Ortaçağ'da işin içine bal ve süt giriyor. 

* 19. yüzyılda ilk dondurma makinesinin patenti alınsa da ilk fabrikanın kurulması 20. yüzyılın başlarında gerçekleşiyor. 

* Unilever Global Dondurma Ar-Ge'den Sorumlu Başkan Yardımcısı Andrew Sztehlo'ya göre endüstriyel dondurma yapmak otomobil üretimine benziyor.

* Dondurmanın bileşenleri: Şeker, yağ, protein, hava, emülsifiyerler ve stabilize ediciler.

* Dondurmanın %50'si havadan oluşuyor.

* Türkiye dondurmayı yaz aylarında tüketme konusunda en ısrarcı ülke. Tüm dondurma satışının %98'i yaz aylarında yapılıyor.

* 2013 yılından beri Algida'nın çocuklara özel ürünlerinde porsiyon başına 110 kalori sınırlaması bulunuyor.

Yeşil gören Istanbullu

Eskiden yurtdışına gidip gelenler yanlarında bebek bezi, mama, kıyafet vs taşırlardı. Hiçbir şeyi taşımaya gerek yok. Yeşil hariç. Son yıllarda ne zaman yurtdışına gitsem "Yeşil gören masum Istanbullu" kafasına giriveriyorum hemen. Ağaçlar, boş araziler, beton olmayan her şeye şaşırıyorum ve onları alıp dönmek istiyorum. Bir de tuğladan evleri. Onlarda ne varsa bizde var evet (kapitalizm çağı insanı, coğrafyasını değiştirse de aynı dükkânların sıralandığı caddelerde buluyor kendini. Sıla hasreti çekmek mümkün değil.) O yüzden ağaçlar, boş araziler, düzenli evler ve bir de tahta ve iplerle kurulmuş oyun alanlarını getirmek istiyorum Istanbul'a. Bizim plastik, kaydırak ve salıncaktan oluşan parkların yanında hem estetik olarak hem de çocuklara sağladığı hareket olanağı açısından hayranım bu parklara; tıpkı şehrin merkezinde birkaç dakika uzaklıktaki yeşil alanlar gibi…

Ne Var Ne Yok?

Bebek akademisi yollarda

JOHNSON'S® Bebek Akademisi TIR'ı bebekler için en iyi bakım önerilerini annelerin ve anne adaylarının şehirlerine götürüyor. "Bebeğiniz için Çok Daha Fazlası" kampanyası dört farklı bölümden oluşuyor: ‘Seminer Köşesi'nde, uzmanlar tarafından sağlıklı bebek gelişimi eğitimi; ‘Bebeğime Mektup Köşe'sinde, anneler doğacak bebeklerine duygularını ifade edecek. Bu sırada çocukları ‘Oyun Köşesi'nde hoşça vakit geçirebilecek ve ‘Sohbet Köşesi'ndeyse anneler birbirleriyle deneyimlerini paylaşabilecek. 9 Mayıs'Ta Istanbul'dan yola çıkan TIR mayıs ayı boyunca birçok ili gezecek.

Bebekler bayram edecek

Anne ve Bebek Cilt Bakım Uzmanı Mustela, Türkiye'deki 10. Yılını Bebek Bayramı ile kutluyor. 60 yılı aşkın süredir bebek cildi uzmanlığıyla, Mustela sürekli yeni araştırmalar yürüterek bebek cildinin ihtiyaçlarını ve özelliklerini daha iyi anlamaya çalışıyor. Bu uzmanlık sayesinde tüm bebeklere ve annelerine her zaman daha etkili ve güvenli ürünler sunuyor. Tüm ürünleri yüksek toleranslı ve hipoalerjenik formülle güvenliğiniz için dermatolojik ve pediatrik gözlem altında test edilen markanın 10. yıla özel sürpriz hediyelerine anlaşmalı eczanelerden ulaşabilirsiniz.

Leave a Reply