Mehmet A. Tepe – Çınar Edasında Bir Dergi ve Kadim Bir Filozof: Gazali

Yılda iki kere yayımlanan 10. yılını tamamlayan Kutadgubilig en anlamlı sayısı olan yirminci sayısını -tevafuk olarak Gazali’nin dokuz yüzüncü yıldönümünün hatırasına- Gazali’yi konu edinmiş. Ş. T. Duralı. S. Türker, M. Zaidi bin İsmail ve A. Çapku’nun Gazali için yazdığı makaleler derginin ana gövdesini oluşturmaktadır.

Derginin bu sayısı bilge-düşünür T. Duralı’nın “Çıktık Açık Alınla On Yılda” isimli ironik bir takdim yazısıyla başlıyor. Duralı bu yazıda 1780’lerde Almanya’da iki yüz kusur dergi bulunmasına karşılık Türkiye’de ‘Felsefe Arkivi’ gibi tek tük derginin olduğuna serzenişte bulunup kırda açan bir iki çiçekle baharın gelmeyeceğini vurguluyor.  Hartmann’ın Türklerin felsefeye yatkın olmadığı söylemine göndermede bulunarak ufukta görünen çağdaş İngiliz-Yahudi medeniyetinin tahammül edemeyeceği taze bir felsefe-bilim geleneği ve yeni bir medeniyet teşebbüsüne katkına bulunmanın lüzumuna değinerek takdim yazısını sonlandırıyor. 
   
Duralı, Gazali için kaleme aldığı ‘Felsefe-Bilim Geleneği’nin Nirengi Noktası’ yazısında Aristoteles’i Batılı felsefe-bilim geleneğinin rehberi ve inşacısı olarak görürken Gazali’yi ise İslam felsefe-bilim geleneğinin merkez üssü olarak görmektedir. Yine o Gazali’nin kelamileştirip tasavvufileştirdiği felsefeyi İslam’ın bağrında erittiğini ve Meşşailerin ardından İslam felsefesi gemisinin kaptanlığını deruhte eden Gazali’nin teknenin rotasını değiştirince bilinmedik sulara yelken açan kaptana üretken mürettebatın kazan kaldırdığını kendi üslubuyla beyan eder.  Duralı’ya göre bir bunalım çocuğu olan Gazali kafa karıştırıcı, Batıni ve Rafizi mezhep ve tarikatın olduğu bir ortamın içindedir. Sefih azınlığın yanı başında biten sefil çoğunluğun bittiği söyleyen Hocamız mülk ve melekut âlemi ile arasındaki ceberut âlemi müteala eden Gazalinin hem Kurani hem de Eflatuni bakışın unsurları taşıdığını iddia eder. Yine ona göre gözlem konusunda Aristocu, edep-ahlakta eflatuncu görünen Gazali Eflatun-Aristoteles sürtüşmesinin zenbereğinde hayattan yanadır yani Eflatuncudur. Bilge metafizikçiyse felsefe-bilim gemisin kaptanıdır.

Aristoteles’te ve Descartes’te felsefe-bilimin ilahiyattan ayrıldığını Gazali’de ise ilahiyatın bağrında eridiğini söyleyen hocamız Gazali’nin iz düşümü olarak İspanyol teolog –metafizikçi Palacious, Danimarkalı filozof Kierkegaard ve Rus romancı Dostoyevski olarak görüyor. Gazali felsefileşmiş İslam medeniyetinin nirengi noktası bilge, filozof ve bilim adamıdır. İslam’ın bağrındaki hazin çatlağı Gazalinin azabı olarak bilge gazali gibi alim-arif tipin siyasi-iktisadi nizam ile eğitim-öğretim düzeni içinde yetişmesinin mümkün olacağını ifade eder.

Doç. Dr. Sadık Türker “Gazali Felsefesi Üzerine Bazı Tespitler: Psikoloji, Salt Akıl ve Metafizik” makalesinde bir düşünce adamı ya da filozof yönünden daha çok Kelamcı yönüne değinilen “Gazali’yi Eşari kelamıyla paralel okumanın” hatalı olduğunu dolaysıyla Gazali’yi anlama ve yorumlamada yanlışa düşüldüğünü söyleyerek Gazali hakkındaki yanlış ve ideolojik yerli saptamaların dışında batılı metinlerde daha sağlıklı tespitlerin var olduğunu ifade ediyor. Ayrıca David B. Baneth’e (1924) kadar ideolojik Gazali okumasının önemli ölçüde bertaraf edilmesi ve Wolfson ve Chittik’in Gazali’nin felsefi yöntemleri kullandığını ve içselleştirdiğini söylemesi 2. Dünya Savaşı ile Gazali yaklaşımları arasındaki bağıntının varlığından bahsetmesi okur için çok yeni ve taze bilgiler olabilir.

Türker, Gazali’de felsefe ile kelamın birbiriyle karıştırılmamış olmadığını, akıl-vahiy ilişkisine bağlı kalarak ilahiyat-metafizik ayrımı yaptığına dair tespitte bulunarak metafiziğinin mantıksal-matematiksel kesinlik üzerine oturtmaya çalıştığını söylüyor. ‘Tehafüt’ü’ felsefenin reddinden daha çok ‘metafizik meydan okuma’ olarak gören Türker Gazali’nin Hellen metafiziğinin bazı temellerini tasfiye ederken İslam metafiziğini tesis ettiğini ve “Tehafut’un” amacının İslam’ın ilkeleri ile “gerçek felsefe” arasında hiçbir çelişki olmadığını ispatlamak olduğunu öne sürüyor. Yine İslam’a uygun metafiziği ve ahlaklı bütüncül bir teolojik sistemi meydana getirmek amacı taşıyan Gazali’nin Hellenci metafiziği tasfiye ederken yeni metafiziğine isim vermeyip selefin metafiziğine ve kelama benzemeyen farklı sistem inşa ettiğini söyleminiz onun hem seleflerinden hem de muasırlarından farklı olduğunu dile getiriyor “Gazali metafiziği insani bilme sürecinin son noktası değildir, Gazali metafiziği fizik ötesine ulaşma değil aklın ulaşabileceği felsefi sistemdir.” tespitleri ile aklı, metafiziğinde daha etkin hale getirme kaygısı olarak gören Gazali’nin Hellen akılcılığını vehim ile aklı birbirine karıştırma olarak görmesi ve Teslis’in vehmin yüzü olarak yorumlaması oldukça önemli bir yaklaşım.

Psikologların psikolojiyi yalnızca Freud, Jung ve Adler gibi isimlerden öğrenmelerine karşın Türker’in Gazali’nin psikolojiye yeni yaklaşım ve yöntem sunmuş olduğunu söylemesi psikologlar için farklı bir perspektif ve kanal sunabilir. Filozofun hareket noktasının canlının fizyo-psikolojik ve biyo-psikolojisi olması ve psikolojik süreçleri maddi süreçlerle açıklaması, Aristoteles gibi üremeden değil de beslenmeden hareket etmesine dair verdiği bilgiler üzerinde durulmasını ve mukayeseli çalışmalar yapılmasını sağlayabilir.  Yine idrak yetilerinin gelişimi ile besin kaynağının arasında bağıntı kurması, aklı beşeri idrakin son boyutu olarak yorumlaması, beden ve zihin ile ilgili etkinliğin kırk yaşından sonra zayıflamasına karşılık aklın güçlenmesi,  Aristoteles’in görmeyi üstün tutmasına karşılık Gazali’nin işitmeyi üstün tutması hem bilişsel psikoloji alanındaki çalışmalara hem de zihin felsefesi katkıda bulunabilir.

Yokluk, imkani madde, mümkün-zorunlu varlık, varlık, başlıkları ve kavramları üzerinde hususiyetle durmak gerektiğini düşünüyorum. Mahiyet-hakikat ilişkisinde mahiyetin varlıktan önce olması ve mahiyetin reddedilmesinin hakikatin reddedilmesi anlamına gelmesi durumu ve sorunu kadim bir sorun olan -Sartre’a ve Husserl’e kadar uzanan- varlık-öz tartışmasının köklerine ulaşabilir miyiz bunu bilmiyorum ama üzerinde kafa patlatmak gerekiyor. Mümkün dünya meselesinde mevcut dünya en iyi değil mümkün dünyaların en iyisidir. Tanrının istediği şeyde eksiklik söz konusu değildir.  En iyi evren vehmedilir fakat akli değildir. Teodise meselesini Gazali’nin de alması -yazıdan anladığım kadarıyla- Leibniz’den daha makul izahlarda bulunduğunu gösteriyor. 

Devam edeccek...

Leave a Reply