"Maçı takım kazanmaz, idareci kazanır"

52 yıllık birinci lig tarihinde Türk futbolu hiç bu kadar karanlık bir dönemden geçmemişti. 3 Temmuz 2011 Pazar günü başlayan bu sıkıntılı dönem aynen devam ederken bir yandan da Spor Toto Süper Lig'deki maçlar aynı hızla sürüyor. Peki, futbolcular bu gergin ortamda maçlara hangi psikoloji ile çıkıyor? Taraftarlar bu duruma nasıl bakıyor? 'Şerefli ikincilikler' artık mazi mi oldu? İşte bu soruların cevabını Milli Takım ve Galatasaray'da psikolojik danışmanlık yapmış olan Acar Baltaş'a sorduk. Baltaş Milli Takım'dan Süper Lig'e, şike soruşturmasından yeşil sahaların hırçın çocuğu Emre Belözoğlu'na birçok konuda sabahspor.com okuyucuları için çarpıcı açıklamalarda bulundu.

İşte Acar Baltaş ile yaptığımız röportaj;

Özge AYDIN /SABAHSPOR.COM
#Sayfa#

Şike soruşturması başladığı günden bu yana futbolda zor bir dönem yaşıyoruz. Sizce bu durum futbolcuları nasıl etkiliyor?
Bu tür girişimlerin olması işin bir boyutu, bu girişimlerin kamuya yansıması, yasal soruşturmaya konu olması bir başka boyut. Aslında futbolda yaşanan bu olaylar futbol camiası ile ilişkili olan kişilerin bildiği sırlardı. Bunlar sadece dökümante edildi, belgelendi. Dolayısıyla ortaya konulanlar futbol camiasının içinde olan insanlar için sürpriz olmadı. Sadece sürpriz olan şey; bu kadar çok insanın bildiği ve de uzun süre belgelendiği halde dışarıya nasıl sızdırılmadığı. Bu işin bir cephesi.

İkincisi; 1996-97 ve 98 yılları arasında milli takım ile çalıştım. O dönemlerde bazen futbolcularla sohbet ederken şöyle derlerdi; "Hocam maçı takım kazanmaz, idareci kazanır". Ben bu konuşmalara şiddetle karşı çıkardım. İnanarak karşı çıkardım ve "Siz enerjinizi, ilginizi kontrol edebileceğiniz yere odaklayın. Kendi dışınızdaki bu tür söylentilere çok fazla duygusal ya da zihinsel enerji yatırmayın ki işinizi çok daha iyi yapın" derdim. Şimdi ise bugüne bakınca o söylenenlerin benim düşündüğümden daha fazla doğruluk payının olduğunu görüyorum. Bir de bundan sonra iddianın eklenmesiyle daha fazla doğru olmayan girişimler olmaya başladı. Yakın geçmişe bakarsanız "Kirli Kramponlar" diye bir kitap yayınlandı. O kitapta polis tutanaklarına geçmiş olan ifadeler belli bir kronoloji ile arka arkaya eklenmiş. Orada zaten her şey gözüküyor. Bu işleri yapanların hiçbiri en küçük bir ceza almadı. "Kirli Kramponlar" kitabında da adı geçen birisiyle geçtiğimiz günlerde bir düğünde karşılaştım. "Ne olacak bu işler" diye sordum. "Hiçbir şey olmaz hocam" dedi. Ama çok iyi belgelenmiş ve çok sayıda maça müdahale edilmiş" dedim. "Müdahale edilmeden kazanılmış şampiyonluk mu var?" dedi. Şimdi işin içindeki insanların söyledikleri bunlar. İşin ilginci bu kişilerin bu işlere karıştıkları çok iyi bilindiği halde bugün hala itibar sahibi bu insanlar. Yani televizyon programlarında, gazete köşelerinde yerleri var, konuşuyorlar, fikir beyanlarında bulunuyorlar. Bu işlere karışmış olan insanlar itibar dahi kaybetmiyor. Böyle bir ortamda yaşıyoruz.
#Sayfa#

Psikolojik danışmanlık yaptığınız zamanlarda şike yapıldığına dair bir duyum aldınız mı?
Samimi olarak söyleyeyim; ben bunların ima edildiği her ortamı terk etmişimdir. Değil konuşulduğu, ima edildiği her ortamı terk etmişimdir. Neden? İki sebeple; 1- Doğru olmayabilir, ben doğru zannederim. 2- Doğru olabilir, inancımı kaybederim. Benim yanımda böyle bir konu konuşulmadı. Ama ima edildiği her ortamdan ayrıldım.


Peki, bu durum sizce seyircileri psikolojik olarak nasıl etkiledi. Takımlara karşı bir güvensizlik oluşturmuş mudur?
Seyirci de zaten yöneticisinden bu işleri yapmasını bekliyor. Taraftar bunu yapan yöneticileri becerikli olarak görüyor. Beşiktaş Kulübü'nün eski başkanı, muhterem insan Süleyman Seba'nın "Şerefli ikincilik" demesi alay konusu oluyor. Dolayısıyla ortam bu olunca sonuçta bu olaylar patlak veriyor.

Yasaları çıkartıyoruz, çıkartan camia bir süre sonra "Ya bu yasalar çok ağırmış" ifadesini kullanıyor. Daha kaç ay evvel çıktı ki Futbolda Şiddet Yasası? Peki, çıktı da ne oldu? Geçtiğimiz günlerde oynanan derbi maçında sahaya bir yığın yabancı madde yağdı. Ee hani sahaya yabancı madde atana bir yıl hapis cezası verilecekti? Şimdiye kadar böyle bir haber duydunuz mu? Sadece sahaya yağmur gibi yabancı madde yağıyor. Hem de gerilimi ve rakip seyircinin olmadığı bir maçta bu görüntüler yaşandı. Sahadaki oyuncuların birbirlerine en üst düzeyde sportmence yaklaştıkları bir maçtı yani. Ancak rakip takımın oyuncusu saha çizgisine yaklaştığı zaman seyirci müdahale etmeyi görev sayıyor.
#Sayfa#


Milli Futbol Takımı'nın psikolojik danışmanlığını yapıyordunuz? Şu anda hiçbir takımın danışmanlığını yapıyor musunuz?
Şu anda hiçbir takımın psikolojik danışmalığını yapmıyorum. Tamamen bu konuların dışındayım.
Yüksek gerilimli maçlar öncesinde futbolcuları bu müsabakalara nasıl hazırlıyordunuz?
Futbolcuların maçlara hazırlanmasının atmosferini yani oradaki maçın atmosferine göre yapılacak olan hazırlığı teknik direktör belirliyor. Sadece orada psikolojik danışmana düşen ona fikir vermektir. Örneğin gerilimi yüksek derbi maçı ise o maç için oyuncuları özel olarak hazırlamaya gerek yoktur. Yani; "motive etmeye" gerek yoktur. Tam tersine gerilimi düşürmek gerekir. Yani "Dünyanın sonu değil. Her zamanki oyununuzu oynayın" ifadelerini kullanmak gerekir. Ancak o maçın önemini bilmeyen yabancı futbolculara o maçın öneminin anlatılması gerekir. Bazen toplu olarak yapılan toplantılar vardır bazen de tek tek oyuncuların ihtiyaçlarına göre yapılan görüşmeler vardır. Çok önemli bir maç öncesi daha evvel benzeri maçlardaki ses ve benzeri bir ortam yaratılarak da bir duyarsızlaşma yaratılabilir. Bu tür çeşitli yöntemler var. Daha çok bireysel olarak oyuncuların endişelerini, kaygılarını yönetmelerini sağlamak gerekir.


En fazla stresli olan futbolcular kimlerdi mesela? Ya da maçlara en iyi konsantre olan futbolcular.
Bu tür kişisel bilgileri vermek meslek açısından doğru olmaz. Ama geçmişe baktığım zaman zihinsel olarak maçlara en iyi hazırlanan oyuncuların başında Hakan Şükür ve Tayfur Havutçu geliyor. Fenerbahçeli sağ kanat oyuncusu İlker, Bülent Korkmaz, Alpay Özalan gibi isimler de zihinsel olarak maçların gerginlik derecesine göre kendilerini iyi hazırlarlardı.
#Sayfa#


Bazı futbolcular maçlara gereğinden fazla motive oluyor. Acaba bunun bir dezavantajı oluyor mu?
Kaygı ile performans arasında bir ilişki var. Yani; belirli bir düzeyde kaygı performansı arttırır. Belirli bir düzeye gelince de zarar verir. Yani eğer siz çok fazla motive ederken işte bunu kastediyorsanız; doğru. Yani aşırı iştah, aşırı heyecan bazen kişiyi kendi amacı dışında hareketler yaptırmaya yöneltebilir. Yine Beşiktaş – Galatasaray maçından bir örnek vereceğim; Galatasaraylı Semih'in maçın henüz başında yaptığı bir hareket onun aşırı iştah ve heyecanını gösterdi. Çünkü orada o hareketi yapmasına gerek yoktu. Ama sonra ne oldu? Semih kendini çok iyi kontrol etti ve son derece tehlikeli bir oyuncunun karşısında oynamasına rağmen maç sonuna kadar neredeyse faul yapmadı. O kadar temiz ve dikkatli oynadı. Oyuna baktığım zaman son derece yetkin iki oyuncunun oynadığı satrancı gördüm. İlk dakikalarda aldığı kart aşırı iştahın sonucuydu ama ondan sonra kendini çok iyi kontrol etti ve oyunu başarılı bir şekilde tamamladı.Bir zamanlama hatası ikinci kartı almasına neden olabilirdi.


Dışarıda çok sakin olan insanlar saha içerisinde bambaşka bir kimliğe bürünüyor. Bu neyin göstergesi?
Şimdi; insanların kalpleri normal çarparken, kasları normal gerilimdeyken, el sıcaklıkları normal düzeydeyken… Beyinlerinin ön tarafındadır davranışlar ama tehlike, tehdit ödül ortaya çıktığı zaman kontrol beynin alt yapılarına geçer. Düşünen beyin, hisseden beyin diye düşünürseniz hisseden beyne geçer. İşte oyuncular hisseden beyinlerini kontrol eden oyunculardır. Yani baktığınız zaman saha dışında olağanüstü efendi olan oyuncular saha içinde çok saldırgan olabiliyorlar. Bunun sebebi budur. Ama bazı oyuncular bu ikisini dengeleyebilir, bazı oyuncular saha içinde de saha dışında da saldırgandır. Bunlar olağan şeylerdir.

Burada ilginç olan şey; bir önce sorduğunuz soruda gizli. Oyuncuları motive etmek için verilen primler, ödüller onları ne kadar motive eder? İşini severek yapan bir insan için en büyük ödül başarıdır. Ne iş yaparsa yapsın. Profesyonel hayatın içindeki sporcular için en büyük ödül şampiyonluktur. Dolayısıyla insanları şampiyon oldukları zaman veya maç kazandıkları için ayrıca yüksek miktarlarda primlerle ödüllendirmek tam tersine beklenenin dışında sonuç verir. Yani; bugünkü futbol ortamına baktığımız zaman üst düzey oynayan futbolcular için 5-10 veya 20 bin dolar önemli bir meblağ değil. Ama tabii ki verirseniz memnuniyetle alırlar. Eğer bir hataları varsa ve haklı olduğuna inanıyorlarsa ceza olarak verirseniz de çok da fazla canları yanmaz. Ama siz birdenbire şampiyonluğa bir maç kala bir milyon dolar prim koyarsanız bu herkes için önemli bir paradır ve paranın kendisi gerginlik yaratır. Ödülün kendisi gerginlik yaratır. Zaten şampiyon olmak yeterince büyük ödüldür. Ayrıca yüksek bir maddi ödüle gerek yoktur. Çünkü yüksek maddi ödül tam tersine gerilimi daha da arttırır. Ama maalesef futbolu yönetenlerin hemen hemen hiçbiri futbolun içinden gelmemiş, profesyonel sporun içinden gelmedikleri için insan psikolojisiyle ilgili bilimsel hiçbir bilgiye sahip olmadıkları için, insan psikolojisini hayatın içinde gelişigüzel kendi tecrübeleri ile öğrendikleri için bunu tam olarak bilmezler. Yüksek prim verirlerse insanları motive edeceklerine inanırlar. Bu son derece hatalı bir davranış. Amatör sporculara devletin çıkarttığı bir ödül yönetmeliği var, belirli bir yönetmelik var. Mesela altın veriliyor. Bu doğru bir davranış. Ama profesyonel futbolculara gerçekçi olmayan sporculara gerçekçi olmayan primler vaat etmek faydadan çok zarar getirmektedir. Başarının kendisidir ödül.
#Sayfa#

Emre Belözoğlu saha içindeki agresif tavırlarıyla sık sık gündeme geliyor. Siz Emre için neler düşünüyorsunuz?
Emre'nin dokunulmazlığı var. Emre kendini dokunulmaz görüyor.

Emre'ye hiç psikolojik danışmanlık yaptınız mı?
Emre'yi çok gençken tanırım. Bu sorunuza "Evet, çalıştım" diyemem. Emre ile aynı mekânlarda bulundum. Belirli maçlarda kendisi de kadrodaydı. Ama o sırada yurtdışında oynuyordu. Emre ile birebir yakınlığım yok. Gençliğinde yani ilk spora başladığında son derece sevimli, cana yakın bir insandı. Yakın çevresinde yine öyle ama Emre başka bir yola gitti. Kendini saha içinde de saha dışında da dokunulmaz olarak görüyor. Emre aslında haklı da. Çünkü görüldüğü gibi kimse ona dokunamıyor. Hakemler bile hiçbir oyuncuya göstermedikleri toleransı Emre'ye gösteriyorlar.

Leave a Reply