Liberal kişilik bozukluğu

Psikoloji emekleyen bir bilim dalıdır. Hatta ağzında emzik vardır. Az sonra okuyacağınız rahatsızlığı bile henüz keşfedip tanısını koyamamıştır. Özellikle kişilik bozuklukları sahası, balta girmemiş bir ormandır. Sosyal yaşantılarımızda yaşadığımız çok sayıda anlaşmazlığın nedenlerinden biri, bu ormana yeterince girilmemiş olması talihsizliğidir. Sınıflandırması yapılmamış pek çok psikolojik rahatsızlık yüzünden çoğumuz sık sık ızdırap çekmekte ve hatta çektirmekteyiz. Daha kötüsü, gerçekte normal olmayan bazı kimseler aramızda sağlıklıymış gibi dolaşabiliyor bu yüzden. Ciddi bir psikolojik desteğe gereksinmesi olan kimi kimselerin günümüzde ‘aydın’ sanılmasının nedeni, psikolojinin henüz bebeklik çağını yaşıyor olmasıdır.

Kişilik bozuklukları, sosyal kalıp ve normlara uymayan, ısrarlı ve istikrarlı bir izleyiş gösteren, özellikle bireyin ait olduğu ya da olmadığı toplumsal küme ve gruplara bir şekilde zarar veren, gerçeklikle hatları sıklıkla kopan bireyin gösterdiği uyumsuz davranışlardır.

Paranoid bozuk, toplumda bulunan herkesin niyetinden şüphe duyar. Şizoid bozuk, toplumsal ilişkilerinde farklı kişilikler yaşar. Şizotipal bozuk, ilişkisinde sıklıkla yaşadığı gereksiz alınganlıkları intihara kadar taşıyabilir. Antisosyal bozuk, başkalarının hakkını hukukunu tanımaz. Borderline (sınırda gezinen) bozuk, evrende tek başına yapayalnız kalmaktan ölesiye korkar. Histrionik bozuk, başka bireylerin duyu organları için yaşar. Narsistik bozuk, yokluğunun evren ve toplum yasalarını alt-üst edeceğini sanır. Çekingen bozuk, başka bireylerden ve sosyal ilişkilerden alerji duyar. Bağımlı bozuk, asla kendisi olamaz ve muhalefet nedir bilmez. Obsesif kompulsif bozuk, kendinin değil de toplumun sorunlu olduğunu düşünür. Pasif-Agresif bozuk, toplumsal çarklara çomak olur. Depresif bozuk, hayatı ve sosyal ilişkileri bir müsabaka gibi gördüğünden yenilgilerine şike bahanesi arar. Sadistik bozuk, topluma kendi balgamı kadar kıymet vermez. Mazoşistik bozuk ise tam tersine topluma başkalarının balgamı kadar kıymet verir.

HAYAT İLE TEORİ ARASINDAKİ ACIMASIZ ÇELİŞKİLER
Her biri farklı olsa da bütün bu bozuklukların ortak yanı, aslında empati yokluğudur. Neredeyse bütün kişilik bozukluklarının en önemli karakteristiği, kişilerin kendilerini başkalarının yerine koyabilme kabiliyetlerinin ya hiç olmaması ya da yok denecek kadar az olmasıdır. Bu tür kişiler sık sık empati sözcüğünü kullanıyor olsalar bile kendilerinden pek kurtulamadıkları için kendilerini başkalarının yerine koymakta ciddi oranda zorluk çekerler. Bunun yanında bireylerin kendi benliklerini başka benliklere ve dolayısıyla topluma karşı mutlak bir referans olarak kullanmaları bir diğer önemli ortaklıktır. Adına bozukluk denmesinin ana nedeni, sosyal ilişkilerin sorunlu olmasından kaynaklanır. Zaten bahse konu olan bozuklukları daha çok bireyin çevresi algılar. Yoksa ıssız bir dağda veya yalnız başına bir adada bu türden bozuklukları tek başına yaşayan bir kimsenin hali kimsenin, hatta o sıkıntıyı yaşayan bireyin kendisinin dahi umurunda değildir. Ortada bir kişilik bozukluğu varsa topluma gereksinme vardır. Elbette işin içinde bir toplum varsa o toplumun öyle veya böyle bir düzeninin var olması gerekir. Özellikle son 20-30 yıldır yaşanan egemen küresel sosyal düzenin kaynağı ise eskisi veya yenisi olsun, liberalizmdir. Küresel boyutlarda yaşanmakta olan kişilik bozukluklarının yaygın olan sosyal ve ekonomik düzenden bağımsız olduğunu sanmak, psikoloji biliminin hep bebek kalacağını sanmak kadar safçadır.

Bugün adının önüne ‘neo’ ön takısı alan çağımızın egemen ideolojisi liberalizmin gözünde, her ne kadar bireylerin çoğu uygulamada sürüngenlerden hallice olsalar dahi teoride kutsaldırlar. İşte liberal kişilik bozukluğu, teori ile pratik arasındaki bu ana çelişkiden beslenir. Sınıf mücadelelerinden bihaber herhangi bir birey, sosyal bir arenada varlığını liberal olarak tanımlayıp liberalliğin gereklerini içselleştirdiğini sandıktan sonra gerçek hayat ile teori arasındaki acımasız çelişkiler sarmalında sıkışıp kalır. Arkasından liberal kişilik bozuklukları o bireyin gündelik yaşamında sahne almaya başlar. Liberal bozuk, ortalama sermayesiz bir bireyin “neyi, ne kadar yapıp; nereden nereye geçebileceği” ile ilgilenmez. Böylece teoride toplumun yüzde 100’üne sunulan hür teşebbüs fırsatından toplumun sadece yüzde birkaçının istifade edip geri kalan ezici bir çoğunluğun ücretli kölelikler veya periyodik işsizliklere mahkûm olması ile pek ilgilenmez bir liberal bozuk. Teoride serbest piyasa ekonomisi savunulurken bu serbestliğin belli başlı kartellere ve sadece uluslararası aktörlere tanınıyor olması, liberal bozukları pek rahatsız etmez. Liberalizme göre, devletin burnunun mecbur kalmadıkça hiçbir yere sokulmaması gerektiği halde, aynı devletin ihalelere kafa kol dalıp belli bir siyasi yapının yandaşlarına halkın vergilerinin sermaye olarak dağıtması karşısında duyarsızdır liberal bozuk. Çoğunluğun azınlık üzerine tahakkümü liberalizmin varlık nedenine aykırı iken, iktidardaki sağcı bir siyasi partinin, o partiye oy vermemiş kitlelere ve temsilcilerine yönelik faşizan tavırlar içine girmesini siyasetin doğası içinde pek doğal karşılar liberal bozuk. Ahmet Necdet Sezer zamanında 12 Eylül ürünü olması nedeniyle YÖK’ten nefret ederken, Abdullah Gül zamanında kendisi değil ama idarecileri değişmiş olan aynı 12 Eylül ürünü YÖK’ü bir kedi gibi okşar ve sever liberal bozuk.

İSTEYENİN İSTEYENİ HER DAKİKA YEDİĞİ BİR LİBERAL DÜZEN
Liberal kişilik bozukluğunu anlamanın en iyi yollarından biri, tarihin algılanışı ile kavranabilir. Onlar için 1923 doğumlu Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolda Ulusal Kurtuluş mücadelesinde resmi tarihin iddiasındaki gibi yedi düvele karşı savaş yapılmamış, sadece Yunanlılara karşı savaşılmış olabilir. Böyle bir yargı, ilk bakışta bir fikir veya düşünce gibi algılanabilir. Oysa gerçekte durum, tipik bir kişilik bozukluğu belirtisi olan, olmayan bir şeyi varmış sanma hadisesidir. Bir an için bir liberal bozuğa inandığımızı varsayalım. Öyle bile olsa, Yunanlıların Avrupa ve Ortadoğu’da Türklerden sonra en savaşçı kavimler olduğunu algılamayan sorunlu bir zihin vardır karşımızda. Sırf Osmanlı esareti altında birkaç yüzyıl yaşadılar diye Türklerden çok daha uzun bir süre dünyanın bu bölgesine hükmetmiş bir kavmi Ulusal Kurtuluş mücadelesinin ‘kutsallığını’ küçümsemek adına küçümsemek, gerçekler ile bağların ve hatların ciddi bir şekilde koptuğuna ciddi bir delildir. Yunanlıların, Nazilere karşı dünya çapında gösterdikleri şanlı direniş, ulusal kurtuluş mücadelesini küçümserken farkında olmadan Yunanlıları da küçümseyen tipik bir liberal bozuğun fikri halüsinasyon sorunları hakkında bize fikir verebilir.

2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde e-muhtıra, Cumhuriyet Mitingleri, 367 gibi hadiselerde liberal ve/veya demokrat bir tavır gösteren bir kimsenin 2012 yılında henüz tek bir sanığın hüküm giymediği ve adil geçip geçmediği şüpheler yaratan kimi davalarda tetikçilik ötesine geçip cellatlığa heves etmesi liberal kişilik bozukluğunun ürkütücü boyutlarda olduğuna işaret eder. 2007 öncesi medya düzeninden şikâyet eden bir liberalin 2012 yılında siyasi iktidarın kendilerine secde eden bir medya yaratması karşısında kılını kıpırdatmaması veya okyanus ötesinden talimat gelmedikçe kılını kıpırdatmaması, tam tersine muhaliflerin başlarına gelenleri gördükçe sevinçten göbek atıp secde edenler safına katılması bozukluğun ciddi bir aşamaya geçtiğinin kanıtıdır. Liberal kişilik bozukluğunun bir sonraki tehlikeli durağı liberal şizofrenidir. Henüz tedavisi yoktur. Öyle görünmektedir ki, MİT krizi ile ayyuka çıkan Türkiye’nin girmiş olduğu yeni süreç, içimizdeki bazı liberal bozukları bu amansız hastalığa sürükleyebilecektir.

Aslına bakılırsa liberal düzenin kendisi dertlidir. Tıpkı teorideki sosyalist düzen ile uygulamada yaşanan bürokratik rejimlerin yarattığı ağır travmanın bir benzeri de küreselleşme çağında liberalizmde yaşanıyor. Bunun nedeni, liberal düzenlerin insanlığa ve doğaya aykırı oluşunun unutturulmasıdır. Liberal kapitalist düzen, sırf bizleri ikna edebilmek için 90’lı yılların güdümlü belgesellerinde hiç durmadan antilop, zebra avlayan aslanları gösterdi. Hepimizin beyinlerine aslanların, leoparların yedi gün 24 saat durmaksızın avlandığını işlediler. O gariban aslanların ve kaplanların vakitlerinin çoğunda uyuyup, günlerce aç gezdiklerini sakladılar bizden. İsteyenin isteyeni her dakika yediği insanlık ve hatta hayvanlık dışı bir liberal düzeni, doğal bir düzen olarak ‘tarihin sonu’ palavralarıyla yutturdular insanlığa. Uçaklara en çok hangi Cumhurbaşkanının işadamı toplayıp ülke ülke dolaşıyor olması ile övünen liberal bozuklar, gezegenimizin o uçaklara doluşan işadamları sayesinde güneşin çevresinde dönebildiğini sanacak kadar gerçeklerden koptular. Hatta İslamcı ve malum cemaat muskalı liberal bozuklar ölçüyü iyice kaçırıp, rızıkları o işadamlarının dağıttıklarına inandılar.

‘İKTİDAR HAPI’ YERİNE ‘SINIF BİLİNCİ HAPI’

Peki, bu bozukluğun bir tedavisi yok mudur? Öncelikle liberal bozuklar sabah, öğle, akşam tok karnına aldıkları ve kendilerini şişmanlatan iktidar haplarına bir son vermek zorundalar. İktidar haplarının en kötü yan etkisi, çevrenizde oluşan haksızlıklara karşı duyarsız olmanızdır. Bir çeşit diazem etkisi yaşatır iktidar hapları. Uyuşturucudur. Bu haplar, yaşadığınız toplumda gelişen üzücü hadiselere hiç üzülmeden iktidarınızı pekiştirmek adına yorum yapmanıza yol açar. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti’ni ikinci cumhuriyet kisvesi altında AKP ve Cemaat İmparatorluğu’na dönüştürme kaygısına düşmüş yaşı geçkin bir siyasi iktidar koalisyonuna medya levyesi olursunuz. Daha kötüsü, tüm imparatorlukların bölündüğünü, parçalandığını ve en nihayetinde çöktüklerini dahi unutursunuz.

İktidar hapı almak yerine günde en az üç kez aç karnına alınacak ‘sınıf bilinci’ hapları bu tür tehlikeli liberal kişilik bozukluklarını bir aydan kısa bir sürede iyileştirebilir. Böyle bir tedavinin sonunda 1 Mayıslarda lüks otellerde pankart sallamaktan vazgeçip alanlara bile inersiniz. Belki de kimin kime “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” dediğini de birinci elden halkın yanıbaşında anlarsınız. Hem böylece okyanus ötesi tarafından uzaktan kumanda ile değil, kendi özgür iradenizle gerçekten sivil toplum olmayı dilersiniz de böylece liberalizm liberalizm olalı sizin yüzünüzden uğradığı bu ağır zulümden kurtulmuş olur.

Bir gün gelecek. Psikoloji delikanlı olacak. Sosyolojiye çıkma teklif edecek. Onlar evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra akıl hastanelerinden başka hiçbir yerde “ben liberalim” diyene rastlanmayacak. Bir menfaat histerisi olan endişeye gark olmasın liberal bozuklar. O gün faşizm gelmeyecektir. Liberalizmin içini boşaltıp süs olsun diye kafasını kesip duvara astığı ‘demokrasi’ gelecektir.

Usta ile çekirge

- Ustacım biri bana ‘liberal’ dedi
- Sen ne dedin ona çekirge?
- Liberal sana benzer dedim.
- Az bile demişsin liberaloğluliberale!

Leave a Reply