‘Gezi’de görev alan polis: ‘Bu insanı ekarte edeyim ki beni daha fazla …

T24

Ayşe Arman Gezi Parkı eylemlerinde görev alan 4 polis memuru ile konuştu. Göstericilerle karşı karşıya geldikleri anları aktaran polisler müdahalelerde orantısız güç kullanıldığını söylediler. Polislere göre, göstericilere sert müdahale edilmesinin ardında çalışma şartlarının zorluğu ve 40 saat uykusuz kalmaları gibi nedenler var.

Arman'ın konuştuğu polislerden biri "40 saat uyumayan birinden ne bekleyebilirsin? Gerçekten insanlıktan çıkıyoruz. Çıktık. Vicdanımız rahat mı? Kendi adıma değil. Sosyal medyada yayınlanan bütün o şiddet görüntülerini ben de izledim. Kabul ediyorum, vahşet" dedi.

Polis, amilerinden gelen emirlere karşı çıkma şanslarının olmadığını belirterek "Yok canım, ne itirazı. İtiraz eden olursa, amirlerimiz, “Geç karşı tarafa, sen de bize taş at!” diyorlar. Vatan haini ilan ediliyoruz. Kendi haklarımızı arayamıyoruz. Aramaya kalktığımızda, teşkilatı kışkırtmakla suçlanıyoruz. Zaten biz, hakkında soruşturma açılmış polisleriz, sürekli sürülüyoruz" dedi.

Polisin göstericilere sert müdahalesinin arkasında psikolojik bir neden olduğunu söyleyen polis memuru, polis tarafından göstericilere şiddet uygulanmasının nedeninin göstericilerin kendilerini daha fazla yormasını engellemek olduğunu söyledi. Polis "Öyle bir an geliyor ki, “Ben bu insanı bir şekilde ekarte edeyim, ayakta duramaz hale getireyim ki beni daha fazla yormasın, bir daha karşıma çıkmasın!” diyorsun. Çünkü o bir daha gelmezse, sen de evine gidebileceksin. Çünkü gazlıyoruz, gidiyorlar, iki saat sonra kendilerine geliyorlar, yine saldırıya geçiyorlar. Bunun sonu yok. Onlar dinlenebiliyor. Biz dinlenemiyoruz. Öyle bir hareket yapalım ki, bir daha gelemesinler, psikoloji bu" dedi.

Ayşe Arman'ın Hürriyet gazetesinde yayımlanan, 4 polis memuru ile yaptığı söyleşinin bir kısmı şöye:

 

Polis 1

 

Yaş?

- 28.

Polis olmaya ne zaman karar verdin?

- Hiç öyle bir niyetim yoktu. 4 sene fizik okudum, araştırma görevlisi olmak istiyordum. Akademisyenlik şartları kapanınca, önce dershanede hocalık yaptım. Ama parası iyi değildi. Sonra polis alımları olduğunu öğrendim, başvurdum ve kazandım.

Gezi’de görevin neydi?

- Çevik Kuvvet. 60 saat orada kaldım. Aklımdan geçen tek şey, ‘görev bitse de evime dönsem’di. Ama bitmedi…

Polisin orantısız güç kullandığını düşünüyor musun?

- Elbette, aksini kim iddia edebilir?

 

Tekmeledim

 

Peki bütün bu olan biteni nasıl açıklıyorsun?

- Açıklayamıyorum. Şiddeti onaylamak mümkün değil. İnsansan, onaylayamazsın. Birilerinin kafasına nişan alınması, gözlerinin çıkması, saçlarından sürüklenmesi, tekmelenmesi… Bunlar, bizi de rencide eden şeyler. Hiçbir şekilde haklı bir gerekçesi olamaz. Evet, bunların hepsi yaşandı. Ama polis, neden bu kadar çok şiddet uyguladı, bunu da araştırmak lazım. Amacım, polisi aklamak ya da savunmak değil, ama polisin psikolojisi de hesaba katılmalı. Bize, bir görev veriliyor. 40 saat boyunca kaldırımda yatırılıyoruz. Yemek desen hak getire, yarım ekmek arasına kaşar-salam. Tuvalet desen iki tane, önünde 200 kişi kuyrukta. Sabahtan akşama kadar hakaret, taş, molotof yiyoruz. N’oluyor? Biz de insanlıktan çıkıyoruz.

Ama şimdi sen de kendini aklıyorsun! “Şartlar o kadar kötüydü ki polis de sonunda cinnet geçirdi!”ye mi getirmek istiyorsun?

- 40 saat uyumayan birinden ne bekleyebilirsin? Gerçekten insanlıktan çıkıyoruz. Çıktık. Vicdanımız rahat mı? Kendi adıma değil. Sosyal medyada yayınlanan bütün o şiddet görüntülerini ben de izledim. Kabul ediyorum, vahşet. Ben de bazı şeyler yaşadım, yaşattım, o görüntüleri televizyondan izlediğimde, “Bu, ben olamam!” dedim.

Sen ne yaptın?

- Yerdeki göstericileri tekmeledim. İstemeden yaptım. Ama aşırıya kaçtım.

 

'Kendinde değilsin'

 

Plastik mermi attın mı?

- Hayır. Gaz bombası da atmadım. Sadece tekmeledim. Bazı arkadaşlarım, başka şeyler de yaptı...

Yönetmelikte yasak olmasına rağmen, bazı arkadaşların, insanların ayağına değil, yüzüne gaz kapsülü attılar…

- Gaz sıkarken 45 derecelik bir açıyla sıkarız ya da yerden sektirerek atarız. Ama bir an geliyor, her şey çığrından çıkıyor, o kadar saat çalıştıktan sonra artık kendinde olamıyorsun. Yüzlerce gaz sıktığında, bir kaç tanesi, sen istemesen de, birilerinin yüzüne gelebiliyor.

Peki amirler…

- Sorun onlar zaten! Bize, “Gereğini yapın!” dediler. Laf bu. Bizim de aşırıya kaçtığımız oldu. Müdahalelerimiz, Çanakkale destanına benzetildi, bu da utanç verici, tabi ki böyle görmüyoruz. Nasıl destan yazmış olabiliriz ki, karşımızdaki halk. Çanakkale destanına bağlamayı, suçu kapatma psikolojisi olarak değerlendiriyorum. Bizi orada, insan haklarına aykırı şekilde çalıştırdılar, biz de orantısız güç uyguladık.

 

'Emniyette hukuk yok'

 

Bana hep insanın içinde şiddet varsa, bu tür şeyleri yapabilirmiş gibi geliyor…

- Doğru ama içindeki şiddeti ortaya çıkaran da o uygunsuz şartlar. Bu olayla, teşkilat içinde polisin maruz kaldığı şiddet de açığa çıktı. Çünkü bize insan muamelesi yapılmıyor, böcek gibi görülüyoruz.


Bunlar neden sesli söylenemiyor?

- Çünkü emniyette hukuk yok. Güya kanunları uygulayıcı olan teşkilatımız, kendi içimizde kanunları uygulamıyor. Ben bir buçuk aydır olağanüstü şartlarda çalışıyorum. Hangi kanuna göre…

Kimse itiraz etmiyor mu?

- Yok canım, ne itirazı. İtiraz eden olursa, amirlerimiz, “Geç karşı tarafa, sen de bize taş at!” diyorlar. Vatan haini ilan ediliyoruz. Kendi haklarımızı arayamıyoruz. Aramaya kalktığımızda, teşkilatı kışkırtmakla suçlanıyoruz. Zaten biz, hakkında soruşturma açılmış polisleriz, sürekli sürülüyoruz…

Gezi’de seni en çok üzen neydi?

- Lobna Allami’nin başına kapsül isabet etmesi. Oradaydım.

Senin arkadaşlarından birinin, o kızın hayatını kaydırdığını bilmek nasıl bir duygu?

- Felaket. Ama yine de, kimsenin bilerek ya da isteyerek böyle bir şey yapabileceğine inanmak istemiyorum. O kapsülü atan kendini biliyorsa, inan çok pişmandır!

Pişmandır yeter mi? O kız, iki beyin ameliyatı geçirdi, artık konuşamıyor, bir tarafı felçli. O polis, onun hayatını çaldı! Bedelini ödemesi gerekmez mi?

- Elbette. Yaşananları tasvip etmek mümkün değil. Ama o polis, o ana kadar kim bilir kaç atış yaptı. Bir tanesi Lobna’nın hayatını yaktı.

İnsanların Gezi’den sonra sana davranışı değişti mi? Polis olduğunu öğrenince n’apıyorlar?

- Halkın bize öfkesi birken, bin oldu. Halkla karşı karşıya getirildik.

 

İnsan avı

 

İnsanlar öldü, beyin travması geçirdi, gözleri çıktı, tekmelenerek hayatını kaybeden gençler oldu… Belki birebir sen sebep olmadın ama suçluluk duyuyor musun?

- Evet. Duymayan insan değildir.

Polis apartmanlara giriyor, evlerin, hastanelerin içine gaz bombası atıyor, resmen bir ‘insan avı’ Bu nasıl bir psikolojidir? Nasıl açıklanabilir?

- Dediğim gibi çalışma şartlarından kaynaklanan bir cinnet hali…

Artık bu yanıt beni kesmiyor!

- Öyle bir an geliyor ki, “Ben bu insanı bir şekilde ekarte edeyim, ayakta duramaz hale getireyim ki beni daha fazla yormasın, bir daha karşıma çıkmasın!” diyorsun. Çünkü o bir daha gelmezse, sen de evine gidebileceksin. Çünkü gazlıyoruz, gidiyorlar, iki saat sonra kendilerine geliyorlar, yine saldırıya geçiyorlar. Bunun sonu yok. Onlar dinlenebiliyor. Biz dinlenemiyoruz. Öyle bir hareket yapalım ki, bir daha gelemesinler, psikoloji bu…

 

Polis 2

 

Yaş?

- 22.

Neden polis oldun?

- Ailem istedi, üniversiteden terkim, polis yüksek okuluna girdim. Giriş o giriş.

Kaç yıl oldu?

- 4 yıldır teşkilattayım.

Senin Gezi’deki görevin neydi?

- Çevik Kuvvet.

Peki o kıyafet ağır gelmiyor mu?

- Hem de nasıl. Aslı 5-6 kilo ama bir süre sonra 50-60 kiloymuş gibi gelmeye başlıyor. Kafandaki kask yüzünden, görüş alanın da kısıtlı.

Sen yaşananları nasıl değerlendiriyorsun?

- İçindeyken değerlendirebilmen mümkün değil. Ben oradayken sadece bana taş atanı görüyordum. Ama sonra üniformamı çıkarıp, olayları televizyonda izledikten sonra “Vay anasını!” diyorsun. “Bunlar nasıl yaşanmış!” İnanmak istiyorsun ki, bu gördüklerin kazara olmuştur. Polis kimsenin kafasına sıkamaz, sıkmamalı diyorsun. Ama görüyorsun olanları. Yapılabilir mi? Yapılabilir. Bunu, yapmaya hakkı vardır manasında söylemiyorum. Ama insan o anki psikolojiyle, evet bir çok şeyi yapabilir…

Nasıl bir psikoloji o?

- Sürekli bir yere koşuyorsun. Nereye koştuğunun, nasıl bir yere koştuğunun hiçbir önemi yok. Sadece koşuyorsun, koşman gerektiği için koşuyorsun. Sonra, “Çatı kur” deniyor, çatı kuruyorsun, “Gaz at” deniyor, atıyorsun. O an düşündüğün tek şey, “Şimdi ne yapacağız, sırada ne var? Sürekli terliyorsun. Başın ağrımaya başlıyor, üzerindeki techizat da seni mahvediyor. Biri sana, “Gereğini yap!” diyor. O kadar fena, o kadar yuvarlak bir laf ki bu. Gereği ne?

 

'Kalkanın ardında eylemci görüyorum, çoluk-çocuk değil'

 

Peki insan, oradaki çoluk-çocuğu, yaşlıları görmüyor mu? Nasıl atıyor o gazı…

- O kalkanın ardında ben eylemcileri görüyorum, çocuk-çocuk yaşlı görmüyorum. Bana göre, o sırada herkes eylemci ve bize kast ediyor. Oradan belki sıradan vatandaş da geçiyor ama bilemiyorsun. Evet, yapılmaması gerekir. Biz bile tiksiniyoruz. Düşünmeyi bırakıyorsun. Sadece sana söyleneni yapıyorsun. Ben de öyleydim, robot gibi.

Peki korkmuyor mu insan?

- Mesleğe ilk başladığımda, bacaklarım titriyordu. Artık alıştım. Hatta, karşından taş yağarken, komik muhabbetler oluyor. “Beyler taş geliyor! Hooop, güm” diye aramızda konuşuyoruz.

Seni bütün bu yaşananlarda vicdanen en çok rahatsız eden ne oldu?

- Gümüşsuyu’ndaydık. Müdahale etmeye başladık, arkadaşlar biraz dozunu kaçırdılar. Barikatı aşacağız, sert bir müdahale olacak. “Yapmayalım” dedim. İnsanların bana öyle bir bakışı oldu ki anlatamam. “Git eylemcilerle birlik ol o zaman” bakışı. Ben bunu gördüktün sonra bir kere daha görüşümü dile getirebilir miyim? Mümkün değil.

İsimsiz de olsa bunları anlatmanız başınıza iş açmayacak mı?

- Kurum bizi biliyor zaten. Hepimiz hakkında soruşturma var. Telefonlarımız dinleniyor. Mahkeme kararı olmadığı için delillendiremiyorlar. O yüzden de ihraç edemiyorlar. Ama sürekli sürülüyoruz.

Teşkilatın ‘siyah koyunu’sunuz?

- O laf kibar oldu, biz teşkilatın zencileriyiz! İdarecilerimiz bizi öyle görüyor.

Sen Gezi’dekilerin ‘dış mihrak’ olduğuna mı inanıyordun?

- Hayır. Çünkü kendi arkadaşlarım da vardı aralarında. Telefonlaşıyorduk. “Neredesin?” diyordum, “Parktayım” diyordu. “Oğlum evine git! Ne işin var orada. Bak bizimkiler canını yakar!” diyordum. Dış mihrak demek yanlış ve komik olur!

Leave a Reply