Emine Erdoğan açısından ‘Diktatörlüğün Psikolojisi’

Baştan söyleyeyim; teşbihte mübalağa tesiri arttırmaya değil, bilakis tersine yol açıyor ekseriyetle. Tayyip Erdoğan’ın ‘diktatörün psikolojisine’ girdiği anları konuşmak başka, Esad’la aynı cümlede anmak başka.

ABD gezisinin unutulmayacak görüntülerinden biri de Emine Erdoğan’a bir kitabın hediye edilişini ebediyete kazıyan o kare. ‘Barışın inşasında kadınların rolü’ başlıklı bir konuşma yapmak üzere Georgetown Üniversitesi’ne giden Emine Erdoğan’a, akademik kadrodan İranlı profesör Fathali Moghaddam bir kitap sundu: ‘Diktatörlüğün Psikolojisi’ (The Psychology of Dictatorship). Bu tür gezilerde çokça böyle armağan veriliyordur. İşin tuhafı, bunun ödül takdim eder gibi bir törensellikle, böyle flaşlar, kameralar karşısında yapılmasıydı. Gerçekten fantastik bir an. Acaba Mogghadam kitabında ne anlatıyordu, ne mesaj veriyordu...

Fathali Moghaddam’ın kim olduğunu biraz araştırınca uzun bir söyleşi yapma arzusu duydum. Psikoloji bölümünde ders veren Moghaddam, çatışma çözümü, yurttaşlık psikolojisi, terör ve politik psikoloji gibi ilgi çekici konular üzerine çalışıyor.

Türkiye’nin liderlerine uyarı

Kendisine ulaştım, derdimi anlattım. Uzun söyleşi yapmamıza onun şu an seyahatte olması etkendi ama kitabı üzerine üç-beş mail’lik yazışmamızda Emine Erdoğan’la ilgili sorularıma kaçamak cevaplar vermeye çalışması ayrıca manidardı. ‘Diktatörlüğün Psikolojisi’ çıkalı daha bir ay olmuş, belli ki okuluna gelen Türkiye’nin ‘first lady’sine, bir halkla ilişkiler hamlesi kabilinden kitabını hediye etmek istemiş. Lakin bundan çıkarılacak manaları, mesela Türkiye’de ‘Oku Tayyip oku’ başlıklarını hesaba katmamış. Ayrıca bu bir mesajsa da Emine Erdoğan’ın yerinde olsam sinirlenirdim; kocasına lafı olan, gitsin kocasına söylesin.

Türkiye’ye dair söyleyecekleri de var Moghaddam’ın. Öncelikle ‘Diktatörlüğün Psikolojisi’nde, şimdiye dek diktatörlerin bireysellikleri ve ideolojiler üzerinden bakmayı tercih eden akademik açıyı değiştirdiğini söylüyor, diktatöre iktidarını veren psikolojinin sorgulanmasını öneriyor. Kendi ‘diktatörlük tecrübesi’ var, çok diktatörlük de gezmiş. Anayasaları, makro düzeyde yasaları değiştirmenin, bu psikolojiyi değiştirmekten daha kolay olduğunu söylüyor örneğin. Bir oyla diktatörlükten demokrasiye geçmek mümkün ama bu psikolojiden sıyrılmak vakit istiyor. Arap Baharı’nı örnek veriyor. Tarihinizdeki diktatörlüklerin ‘demokrasilerinize’ nasıl sızabileceğini anlatıyor.

Ortadoğu’nun en gelişmiş İslami demokrasisi olarak gördüğü Türkiye’ye de etrafındaki diktatörlüklerin tesirinden söz ediyor. Suriye ve benzer ülkelerdeki çatışma ve istikrarsızların, ülkeler arası gerilimler kadar iç meselelere de yol açacağını düşünüyor. Uyarıyor: “Türkiye’nin liderlerinin demokrasiyi güçlendirmek için akıllıca hareket etmeye ihtiyacı var. Diktatörlüğe doğru geri bir adım atmamak için bu şart.”
Aslında Moghaddam’dan genel bir uyarı bu. İnsanlığın daha sağlam bir demokrasi, daha açık bir toplum hedefine doğru, ilerlemeci çizgide gideceğini sanmayı eleştiriyor. Bunun geri adımı da var ve tek örnek Almanya değil. En gelişmiş Batı demokrasilerinin, hatta ABD’nin diktatörlüğe savrulmayacağının garantisi yok ona göre. Manidar işaretleri sorarsanız: Artan gelir adaletsizliği, sosyal hareketliliğin azalması, yoksulun büyük ihtimalle yoksul olarak ölmeye mahkûm hale gelişi, devletlere ve politikacılara güvenin azalması, oy verme oranlarının düşmesi...

Her şey bir yana, Emine Erdoğan’a hediye ettiği o kitap şu an nerede, o kadar merak ediyorum ki...

Leave a Reply