Çağın Vicdanı Bediüzzaman

Müspet çalışmaları ve toplumu yönlendiren vizyonuyla son yıllarda adından sıkça söz ettiren Psikiyatri Profesörü Nevzat Tarhan’ın kaleme aldığı “Çağın Vicdanı Bediüzzaman” adlı kitabın basındaki yankısı sürüyor.

Eserde, modernizmin beslendiği materyalizm, pozitivizm, sekülerizm, pragmatizm, Darwinizm ve hedonizm gibi batı temelli ideolojilerin “ Çağın Vicdanı” diye vasıflandırılan Bediüzzaman Said Nursi tarafından nasıl çökertildiği anlatılıyor. İki yıllık bir uğraşının meyvesi olan esere göre:

Hümanizm gibi batı kökenli akımlar ve tezler ışığında modernleşme,  ahlak algısını ve insan tanımını değiştirdi. İnsanı merkeze alarak egosunu kutsallaştırdı, özgüven adı altında ego büyümesine teşvik etti. Zihin haritamızı etkileyerek iyi güzel normları ters yüz etti. Narsizmi yüceltti. Breyi sıradan şeylerle mutlu olmak yerine sıra dışı şeylerle mutlu olmaya yöneltti. Kendini özel ve önemli gören, egosunu kutsallaştıran, kul olduğunu unutan kötülük tanrıları zuhur etti. Nefsine tabi olan bu firavunlar, kanserli hücrenin vücuda verdiği zarar gibi yeryüzünde tahribat yaptı.        

Endüstri Devrimi,  refah düzeyine ters orantılı olarak batıyı, sosyal hastalıkların ve çarpıklıkların yaşandığı bir noktaya taşıdı. Zengin ama mutsuz toplumlar ortaya çıktı. Pozitif psikolojideki bakış açıları dahi “ ölüm” hususunda aciz kaldığı için insanı tatmin etmeye yetmedi; “ Ümidini kaybetme” telkininden öteye gidemedi.

Var oluşu sorgulayan Bediüzzaman, bilimsel metodolojideki maiotik yöntemle yaratılışla ilgili sorular sordurarak yeni bilgi ve düşünceler doğurtmayı başardı. Din ve bilimin yollarını ayıran modernizme karşı alternatif tezler öne sürerek, var oluş teorisini din ve bilimle birleştirdi, tek başına kişiyi şirke götüren felsefe çizgisini din çizgisiyle bütünleştirdi.

Somutun içinde soyutu görebilme yeteneği ve orijinal “mana-yı harfi” paradigmasıyla Bediüzzaman, diyalektik materyalizmin temellerini sarsarak materyalizmi çürüttü. İlim ve fennin yöntem bilimini kullanarak felsefenin yanlışlarını gözler önüne serdi. Bürhan, hüccet, kanıt ve ayet vurgularıyla kanıta dayandığını ibraz etti. Sadece dini bilimler insanı taassuba, sadece pozitif bilimler de insanı şirke götüreceği düşüncesindedir. Reformist bir anlayış yerine transformist bir yaklaşımla dini bilimlerle pozitif bilimleri sentezleyerek modern dünyaya yepyeni bakış açıları kazandırdı.

Uzay, zaman ve mekân ilişkisinin formülünü keşfeden Einstein gibi Bediüzzaman da maddenin manadaki karşılığını çözerek yaratılış şifresini keşfetti. Onun “nazar, niyet, mana-yı harfi mana-yı ismi” paradigması bu anlamda bir keşif özelliği göstermektedir.
            
Psikolojideki karşılığı “kendilik” olan ene, Bediüzzaman tarafından kâinatın fihristi ve kâinatın tılsımını çözen bir anahtar olarak gösterildi. Kâinatın ilk oluşumunda her şey bilgi olarak kodlanmıştır. İnsanla ilgili bilgi kodları ve şifre kodları da “ene”de mevcuttur.  Bu şifreler, “Rahman, Rahim ve Hâkim” gibi isimlerdir. Bediüzzaman’a göre; ego, esma-i ilahinin sırlarını açan bir anahtar ve yaratıcıyı anlamada bir aynadır.
            
“Ene”nin kendi güçsüzlüğünü fark etmesi gerekir. Güçsüzlüğünü kabul etmeyen, Rububiyet sınırlarını aşan nefis, kendini Rab olarak görmeye başlar ve ilahlık iddia ederse tehlike zuhur eder. Kendisine yeryüzü tanrısı statüsü verir ve şirke girer. Nemrud’un bir insanı öldürüp “Ben ilahım” dediği gibi. Ene, aczini, fakrını, kusurunu, ihtiyacını gördüğü zaman yaratıcıyla bağlantı kurar, Kuvvet-i İlahiye’ye dayanır ve şirkten şükre geçmiş olur.
             
Dini bir şahsiyet olan Said Nursi, “ Çağın Vicdanı Bediüzzaman”da bilimsel bir nazarla anlatılıyor. Prof. Dr. Tarhan, büyük bir titizlikle çalıştığı eserinde, bir taraftan çağa meydan okuyan Bediüzzaman’ın tespit ve tezlerini verirken diğer taraftan da bu tespit ve tezleri bilimsel paradigmalarla destekleme ve ispatlama yoluna gidiyor.

Sahası dışındaki bir konuyu kendi alanıyla sentezleyen kamuoyuna “Ne alaka?” dedirtmeyen psikiyatrist yazar, psikiyatride kabul gören görüşler ışığında düşüncelerini dile getiriyor. Bu doğrultuda, bilişsel psikoterapi, duyguların ve ahlakın biyolojik temelleri, kuantum dinamiği, zıtların dinamik dengesi, insan zihnindeki kalıp yargılar, spiritüalizm, California Sendromu, Darwinizm, ego dinamiği, evrimsel psikoloji, genom projesi, holografik evren, negatif kognisyon, nörofizyoloji, nöro-anatomi nöropsikoloji; duygusal zekâ, ruhsal liderlik, psikolojik savaş ve Mikelangelo fenomeni gibi birçok konu ve kavramlara açılım yapıyor.  
             
Bu konuda daha önce yazılmış Necmeddin Şahiner’in “Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi”,  İbrahim Abdurabi’nin Âlim ve Düşünür Olarak Bediüzzaman” ile “Said Nursi ve Tasavvufu” kitaplarıyla Mary Weld’in “Bediüzzaman Said Nursi Entelektüel Biyografisi” gibi çalışmalardan farklı olarak aslında bu eserin bir biyografi olmamasıdır.
 
Kamuoyuna biyografi olarak yansıyan eser, bir tez ve anti-tez kitabıdır. Yazar, Bediüzzaman ve fikirlerini anlatırken bir taraftan da modernizm algısını çökertmeyi ve buna kaynaklık eden felsefi tezleri çürütmeyi hedefliyor.  Yani modernizm, hem Bediüzzaman’ın akla ve sezgiye dayalı öğretileri ile hem de Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın bilimsel paradigmalarıyla alabora ediliyor. “Çağın Vicdanı “ benzetmesinde yanlışı yıkmak, doğruyu inşa etmek kaygısıyla esere bakılırsa Tarhan’ın sık sık zikrettiği Antonio R. Damasio’nun “Descartes’in Yanılgısı”na paralel olarak bu çalışmaya “Modernizmin Yanılgısı” ismini vermek hiç de eğretilik göstermez. 
                    
Eserin birinci kısmında psikiyatrik görüş, tespit ve teşhislerle Bediüzzaman Said Nursi’nin psikobiyografisi çiziliyor. Dini liderin psikolojinin merceği altında incelenmesi belki de dünya literatüründe bir ilktir. Bu bölümde Said Nursi, hakperest, aşırı iddiacı, ısrarcı, toplumu ve dönemin değerlerini sorgulayıcı kişilik özellikleri ile tanıtılıyor. Aşırı hareketliliği, yüksek zekâ ve hafızası, sultana kafa tutan dürtüsellik ve fevriliği, idealleri için korkusuzca riske girmesi gibi ezber bozan davranışlar sergilemesiyle Nevzat Tarhan tarafından kendisine “hiperaktive” teşhisi konuyor. Bu özelliklerini olumluya çevirerek kılıç savaşçısı olmak yerine fikir savaşçısı olmayı başardığının ve barışçıl yaklaşımlar sergilediğinin de altı çiziliyor. Einstein’in fiziği, Da Vinci’nin Orta Çağdaki düzeni sorgulaması gibi onun da alternatif çözüm üreten tarzına dikkat çekiliyor. “ İnsanlar hürdürler ama yine abdullahtırlar.” ve “ Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam!” gibi aforizmalarından hareketle breyselliği değer olarak kabul eden fakat bir bütüne entegre olan daha özel bir breysellikten söz ediliyor. 
   
Prof. Tarhan,  Einstein ve Da Vinci gibi dehalarla formel eğitimden geçmeyen Bediüzzaman’da da görülen bir öğrenme modelinden bahsediyor. Tıpta disleksi diye geçen bu öğrenme bozukluğunda, fotoğrafik hafıza ile beyne kaydedilen bilgiler yine fotoğrafik olarak hatırlanıyor ama bu kişiler, bilgileri kâğıda kalemle aktarmada yetersiz kalıyorlar. Bu yüzden, bugün 50 dile çevrilmiş olan Risale-i Nur Külliyatı üstadın talebeleri tarafından kaleme alınmıştır.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kitabında“ Bediüzzaman Modeli” diye bir lider profili çiziyor. Demokratik kültürün sosyolojik temellerini atan, “özgürlük, çoğulculuk, katılımcılık, istişare, şura ve meclis” gibi mefhumları, hem zihinsel olarak hem de rol-model olma yoluyla yaşadığı çağın insanına aktararak toplumda “kavramsal bir dönüşüm” gerçekleştiren vizyoner bir lider olarak anlatılıyor.

Yazara göre Bediüzzaman, Güneydoğu’daki Kürt aşiretlerine kriz ya da patlama anında şiddete başvurmak yerine demokratik işleyişle sorun çözmeyi telkin ediyor. Doğulu toplumları daha iyi bir noktaya taşıma hususunda sorumluluk alıyor; insana ne yapması gerektiğini söyleyen, yanlışı yapmaktan alıkoyan iç sesi, vicdanın sesini toplumda yankılatarak demokratik yöntemlerle hakkını aramayı benimsetiyor. Tarhan’a göre Oryantalist bakış açılarını da kıran bu zihinsel yatırım, bugün müspet bir hareket ve sosyolojik bir keşif olarak toplumumuza ve Türk siyasetine de yansımıştır.

Ayrıca eserde Nursi, realist, aktivist ve idealist yönleriyle bilimsel literatürde “duygusal liderlik” diye geçen ruhsal liderlik ile tanımlanıyor. İsyan anında toplumu ikna etme ve kriz çözme yeteneği, “handle etme yöntemi”yle toplumdaki olumsuz duyguları olumlu hedefe yöneltme başarısı, sorgulanmayan ulu kişi yerine eleştiriye açık imajıyla duygusal zekâsı yüksek bir lider olarak gösteriliyor.

Kendi ilkeleri ve hedefleri doğrultusunda tehlikelere karşı aksiyon oluşturması, on sekiz kez zehirlenmesine rağmen pes etmemesi, tutuklanma anında “ Zalimler için yaşasın cehennem!” diye haykırması, Van Kalesi’nde düşme tehlikesi geçirirken bile “ Davam!” diye ölümüne bir ideale gönül vermesi onun ruhsal liderliğinin bir argümanı olarak veriliyor.
 
Öte yandan Bediüzzaman, duygusal okuryazarlığı, güçlü sezgileri olan, sözün gücünü kullanan,  yüksek idealler için çile çeken, zindanda bile mutlu olmayı başaran, kendini değil başkasını düşünen, farklı fikirlere hoşgörü gösteren, daima ümitvar olan ve mutasavvıfların aksine “ Halk içinde Hak’la olma”yı yeğleyen bilge bir kişi olarak da anlatılıyor. Ulu şahıs merkezli hareket yerine kitap merkezli akım oluşturan, geleceği yapılandırırken geçmişi yok saymayan, gelenekten beslenerek modernizme entegre olmayı yeğleyen bir rol-modeldir.

Nevzat Tarhan bir entelektüel olarak; Osmanlı büroksasi, yönetimi, hukuku ve dönemin sultanlarının kişilik özellikleri, sultanlara ait anekdotlar ve bu anekdotların psikososyal analizleri, dönemin eğitim sistemi, bu sistemin aksaklıkları ve Bediüzzaman’ın yetişme ortamı gibi bilgilerle tarihe ışık tutuyor. Eser bu yönüyle monografi özelliği göstermektedir.

Yazar,  sosyolog gözüyle Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze Türk toplumuna ve Afganistan, Pakistan, Suriye, Mısır gibi ülkelere yönelik sosyolojik tespitlerde bulunuyor. Bediüzzaman’la birlikte gelişip yaygınlaşan ev-okulları, cemaat oluşumuyla breyden devlete giden eğitim modeliyle; Afganistan, Pakistan’daki toplum merkezli yani toplumu yukardan aşağıya düzeltmeyi hedefleyen eğitim modellerini karşılaştırarak çıkarımlarda bulunuyor.

28 Şubat sürecinde İmam-Hatip algısı; Fransız İhtilali din bilim ilişkisi, İngiltere ve Almanya din-bilim ilişkisi; Machiavelli’nin getirdiği siyasi ahlak anlayışı; dünya tarihindeki özgürlük mücadeleleri, günümüzde gençlere uygulanan beşinci kol faaliyetleri; batı akılcılığı ve doğu değerleri;  küresel tehlikelerden yüksek güvenli toplumlara kadar uzanan geniş yelpazeli sosyolojik analizlerde bulunuyor. Öte yandan CERN Deneyleri, NASA çalışmaları, HABİTAT Toplantıları gibi birçok güncel konuya vurgu yapıyor.

Nevzat Tarhan, tüm eserlerinde özellikle “İnanç Psikolojisi”ndeki somutlama başarısını burada da gösteriyor: Felsefenin tehlikelerini tıpta kullanılan zakkum ağacına; din şekilciliğinin ön plana çıkıp özünün unutulmasını motoru arızalıyken kaportası boyatılan arabaya benzetiyor.

Fen bilimleriyle dini bilimlerin birleşimini ebru ve mozaik sanatlarıyla açıklamaya çalışıyor. İhlâsı lazer ışığıyla, ala-yı illiyine çıkışı şirket çalışanları örneği ile somutlaştırıyor.

Bilimsel edebiyatla anlatılan eser, buna rağmen açık ve anlaşılır olma niteliğini gösteriyor. Bu başarısını diğer kitaplarında da gösteren yazar akıcı bir dille okuyucusunu cezp ediyor. Dipnotlar ve indeksle bilimsel eser kriterini de taşıyan kitap, geniş kaynakçasıyla da dikkatleri çekiyor.   

Eserde dikkatlerden kaçmayan en bariz kusur; yazar sık sık tekrara düşmüş ve konuların bilimsel açılımını yaparken konunun akışını bozmuştur. Psikiyatrist yazar, teorik bilgileri verirken çoğu kez asıl konudan kopmuş ve açılımını yaptığı alan konusundan kendini alamamıştır. Bu yüzden gereksiz uzatmalara girmiştir. 

Etik ve insani değerlerin felsefi ve sosyolojik temellerini kurcalayan eser bu yönüyle Prof. Tarhan’ın “ Güzel İnsan Modeli” adlı değerleri anlattığı eserine giriş mahiyetindedir. O eserde nakıs bırakılan felsefi ve bilimsel bakış bu eserde tamamlanmıştır.
        
Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın bu eserin devamı niteliğindeki “ Akıldan Kalbe Yolculuk” baskıda okuyucusuyla buluşmayı bekliyor.

Leave a Reply