Toplumsal Fanatizmin Psikolojisini Tanımalıyız

Toplumsal kimlik, bir grubu oluşturan bireylerin büyüme ve sosyalleşme süreci içindeyken içselleştirerek sahip oldukları kültürel-tarihsel-siyasal kodlardan oluşur. Kolektif kimlik adı verilen etnik, dinsel ve ulusal kimlikler, toplumsal kimliğin içinde yer alırlar. Bu kodlar bireysel kimlik ile iç içe geçmiştir ve varlıkları özel durumlar dışında fark edilmezler.[i]

Toplumsal kimlik kodları, bireyleri birbirlerini hiç görmemiş ve görmeyecek olsalar da aralarında bir bağ oluşturarak, bir arada tutar; ‘biz’lik duygusunun kaynağını oluşturur. T[ii]oplumsal kimliğin oluşturduğu, içeriyi ve dışarıyı belirleyen bu psikolojik sınır, bireylerin ilkel varoluş kaygıları ve korkularına karşı koruyucu bir kalkandır. Aynı zamanda dışarıdan gelecek tehdide karşı grubu bir arada tutarak hayatta kalma mücadelesinde önemli rol oynar. Lider, toplumsal kimlik ve ‘biz’lik duygusu için önemlidir; grubu ayakta tutar ve ona yön verir.

Fanatizm sözüyle bağnazlığı kastediyor ve “aşırılık”, “dışlayıcılık”, “karşıtlık” ve “dogmatizm” şeklinde özetlenebilecek sosyopsikolojik bir olgular demetini anlatmak istiyoruz. Buna göre fanatik, fanatiği olduğu şeye aşırı bir biçimde, yani tamamen teslim olacak ve tüm vaktini alacak şekilde bağlı olan kimsedir. Onun bağlılığı militanca, diğer tüm ihtimallerin dışlanması şeklindedir. Fanatik, sürekli olarak kendisi gibi olmayanlarla zıtlaşıp onlara karşı koyar. İnançlarının tartışılması söz konusu değildir; o, sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız, körü körüne bağlıdır. Tıpkı bireyler gibi topluluklar da değişik alanlarda ve değişik biçimlerde bağnazlık gösterebilir, fanatizme düşebilir ve bu ölçütlere göre tepkiler verirler. Bir toplumun bir alanda fanatik tepkiler vermesi, ille de şiddet ve saldırganlık göstereceği anlamına gelmez ama fanatizmin şiddete ve saldırganlığa çanak tuttuğu, fanatizm gösteren bir toplumun hem kendisine hem de kötülüklerin boca edildiği “öteki”ye zarar verme potansiyelini hep içinde taşıyacağı da açıktır.

İstesek de istemesek de farklı bireysel psikolojilere sahip olan insanlar olarak içine doğduğumuz, aynı dili paylaştığımız, aynı çocuk yetiştirme pratiklerinden geçtiğimiz toplulukla benzer davranışlar gösteririz. Bu nedenle fanatizmi öncelikle o topluluğun tarih boyunca sebat etmiş, değişime dirençli, adeta yapısal psikolojik özelliklerinde, grup davranışında aramak gerekir. Bir topluluğun grup davranışında, toplumsal kimliğinin oluşumunda yer alan fanatik öğeler, bu topluluğun fanatizme düşeceği özel koşullar oluştuğunda fanatizmin şeklini ve yoğunluğunu belirleyici bir etkide bulunur.

Her topluluğun kimliğini, grup davranışını oluşturan yapısal psikolojik özellliklerinin yanısıra bir de duruma, koşullara özgü psikolojik özellikleri vardır. Her toplum uygun koşullar oluştuğunda fanatizm psikolojisine doğru yol alabilir. Nedir bu fanatizmin ortaya çıkışına elverişli, uygun koşullar? Tek cümleyle özetlemek gerekirse, “özellikle yaşanan ortak zorluklar sırasında, toplumsal kimliğin bireysel olanın önüne geçtiği zamanlarda, fanatizm psikolojisine en uygun koşullar ortaya çıkar.” Bu cevapta toplumsal fanatizmi ararken bize hep ışık tutacak, anahtar ifade, “toplumsal kimliğin bireysel olanın önüne geçtiği zamanlar”dır.

Elbette gündelik yaşantımız sırasında bazı anlar vardır ki, o anlarda toplumsal kimliğimiz bireysel kimliğimizin önüne geçer. Bunlar, toplum olarak övünç, dayanışma veya acı, utanç hislerinin ön plana çıktığı zamanlardır. Örneğin galibiyetle neticelenmiş önemli milli müsabakalar, atalarımızın bizim için verdiği emekleri yad ettiğimiz milli bayramlar, bizimle aynı toplumda yetişmiş bir insanın dünya çapında başarısı gibi olaylar içimizi gururla doldurur ya da tam tersine; örneğin trafik kazalarında, sigara içme miktarında, çocuk ölüm oranlarında dünya birincisi olmamız, bir yurttaşımızın dünya çapında büyük bir yolsuzluğa karışması gibi olaylar karşısında hepimizi derin bir utanç duygusu kaplar. “Toplumsal kimliğin bireysel olanın önüne geçtiği zamanlar” diyerek ifade ettiğimiz, fanatizmin toplum psikolojisinde yeşerip gelişmesi için uygun koşullar, her toplumun başına gelebilecek arızi ve geçici durumlar değildir. “Toplumsal kimliğin bireysel olanın önüne geçtiği zamanlar”, çok daha kronik seyirli, uzun etkili nitelikler gösterir.

Gruba dışarıdan ya da içeriden bir tehdit gelirse, grubun ‘biz’lik duygusu artar, toplumsal kimlik daha belirgin hale gelir ve fark edilir. Bu tehdit gerçek bir tehlike olabileceği gibi, aslında gerçek olmayan, ancak öyle algılanan bir tehdit de olabilir. Savaş dönemleri, açlık, büyük doğal afetler, etnik temizlik, soykırım, sürgün gibi insan eliyle yapılan travmalar, toplumsal kimliğin uyanmasına yol açar ve bireylerin büyük fedakarlıklar yapabilmelerini sağlar.

Geçmişte yaşanmış ancak tam olarak yası tutulamamış acılar da toplumsal kimliğin öne çıkması için önemli bir ateşleyici olabilir. Zaman zaman büyük gruplarda tarihte yaşanmış acı olaylar sanki olay bugün yaşanmış gibi büyük ve derin duygulara yol açabilmektedir. Böyle bir “zaman çökmesi” olduğunda, olay sanki dün yaşanmış, zaman geçmişten gelip “şimdi”nin üzerine çökmüş gibi, toplum içinde çok canlı duyguların yaşanmasına neden olur. Bundan sonra gruptaki bireylerin toplumsal kimlikleri daha da canlanır, grubu simgeleyen semboller ve lidere bağlılık önem kazanır. Grup güncel olayları geçmişin gölgesinde algılar. Dolayısıyla gerçeği olduğu gibi görebilme yeterliliğini kaybeder.

Büyük gruplar, toplumlar da zor durumlarda tıpkı bireyler gibi çocuklaşır, tuhaf tepkiler verirler. Böyle hallerde toplumda yapıcı (olumlu) dinamiklerin yerine yıkıcı (olumsuz) olanlar ön-plana geçmeye başlar. Fanatizm de toplumsal kimliğin çocuklaşmasının bir görünümü, dışa vurumu olarak ele alınabilir. Fanatizm, her zaman şiddet ve saldırganlığa neden olmayabilir ama hem toplumun kendisine hem de kötülüklerin boca edildiği “öteki”ne karşı zarar verme potansiyelini hep içinde taşır.

Çocuklaşan gruplar belli bir süre için daha önceden çok iyi bildikleri güvenli bir limana sığınma ihtiyacı içindedirler; bu nedenle grup üyeleri bireyselliklerini yitirirler. Grup üyeliği ve grup kimliği, bireysel kimlik değerlerinden daha önemli hale gelir. Bireysel fikirler ve farklılıklar aşınırken, grup kimliğine ait genellemeler ve önyargılar daha önemli ve yaygın duruma geçer.

Dolayısıyla büyük gruplar gerileme yaşarlarken çok kolay yönlendirilip hareketlendirilebilirler. Grup içinde keskin bölmeler, iyi-kötü, siyah-beyaz ayrımları, bölünmeler görülür. Bu keskinlik grubun kutuplaşmasına ve uçlarda kalanların kötü olarak damgalanmasına neden olur. Grup içindeki farklı görüşler hemen “hain” olarak damgalanır ve bu damga kolay kolay değiştirilemez. Grup, kendi içindeki hainleri bulmakla fazlaca meşgul hale gelir. Aynı keskin bölme grubun dışı için de geçerlidir. Grup dışarıdaki grupları kolayca düşman olarak damgalar ve bunu değiştirmek de kolay değildir. Kendi kimliği ile düşman grup kimliği arasında keskin ayrımlar yapılır. İki tarafın birbirine benzer olduğu taraflar göz ardı edilirken, farklılıklar abartılır. Küçük farklılıklar üzerine odaklanma temel uğraşılardan biri haline gelebilir.

Grubun bir lideri varsa onunla grup arasındaki bağımlılık artar ve liderin gücü kanıksanır, sorgulanmaz hale gelir. Lider yoksa davranışlarda kaotik bir tablo görülür, sürekli kaçma ya da savaşma ruh hali egemendir. Topluluk, ahlaki değerler açısından daha mutlakçı ve cezalandırıcı bir moda geçer. Kurallar katılaşır, uymayanlar sert şekilde cezalandırılır. İnanç sisteminin dışında kalan değerlere sahip ötekiler düzeltilmeye, kendilerince doğru olan yola getirilmeye uğraşılır. Başarılamazsa sert şekilde cezalandırılır.

Not: Ayrıntı içi "Türklerde liderlik ve fanatizm" adlı kıtabımıza bakabilirsiniz.

erolgoka@hotmail.com

Leave a Reply