Siyasi sorun dediğimiz palyaço

Psikoloji öğretisinde çok sık örneklenen  bir  tip vardır:  “Palyaço!”   Denir ki  “ne kadar üzüntülü olursa olsun,  ne kadar derdi tasası bulunursa bulunsun,  o her zaman seyircilerini güldürmek görevindedir…”

Belki de suratını bu nedenle  maskelemektedir.  Asla gerçek yüzünü göstermemek için! 

Bazan yazarken kendimi öylesine şaklabanlık yapan bir palyoça olarak görürüm…  Yıl üç yüz altmış beş gün  “biz yazıyoruz,  söylüyoruz,  atıp tutup efeleniyor,  garagözlük yapıyoruz falan…  Fakat hep o maskeli kapattığımız yüzlerimizle!   Çünkü ne her zaman  yazıp söylediklerimiz kadarız,   ne de yazıp söylediklerimizin inancındayız…  Ve çoğu  zaman beğensinler diye yazıp söyleriz.   Şaklabanlık yapan   palyaçolar gibi! 

SORUNUN ZATEN KENDİSİ PALYAÇODUR: Bu düşünce  prespektifinden çok baktım.   “Devlet, devletimiz”  dediğimiz  olayın,   gerçekte  zamanı zemini,  günü saatı  geldi miydi  mesela güvendiğimiz   “büyüklerimiz”  tarafından bir Annan planına feda edileceğini bildiğimizce…

Yahut değişen siyasetlerde   “Rum’a tırnaklık toprak vermeyiz”  derken,  kilometre karelerle ifade edilecek büyüklükte topraklar verilebileceğini düşünebildiğimizce!   

Yahut her karışına Türk halkının teri akıtılmış  Kuzey’in bir gün sadece  Türk’ün değil,  eski sahipleri olan Rum’un da yeniden vatanı haline geleceğinin korkusunu yaşadığımızca!  

Oysa tüm bu olasılıkları  düşünüp güvensizlik spazmında sarsılırken,  yüzümüzü ve düşüncelerimizi maskelemişiz ki  sanırsınız Kuzey’in yetmediği yerde Güney’e sefer başlatacağız!

***

ÖZERSAY’IN   “ABSÜRT”  DEVLET LAFI

Absürt,  “saçma sapan”  anlamına gelen Fransızca kökenli bir kelimedir. 

Sn.  Eroğlu’nun Özel Temsicisi Kudret Özersay bu kelimeyi Hristofyas’lı Rum Devleti için kullandı.  (O devlet kelimesini inadına yazdım    Nedenini bir süre sonra yazacağım.) 

Özersay’ın Güney’i “Absürt devlet” olarak tanımlamasının nedeni, çözüm olmadan AB’ye üye olarak alınması,  şimdilerde o siyasi hatanın devam ettirilerek bu kez de   “AB dönem başkanlığı görevini”  yüklenecek olması.

Ve tabi  hep hatırlatılan olay:  Rumun   “Annan planını  reddeden taraf”  olmasına karşın  ödüllendirildiği,  Türk tarafının  evet demesine karşılık  cezalandırıldığı.”

OH OLSUN BİZE.  Çünkü sittin senedir başlatılan görüşmelerde ne zaman  Rum’un karşısına oturtulmuşsak  “mazlum toplum”  olarak değil,  Rum’un Kuzey’deki haklarını ve topraklarını gasp edip,  150 bin kişisini göçe zorlamak suçlanmasıyla oturtulduk ve hesap vermek durumunda  bırakıldık…

En azından Rum idaresinin  Kuzey’deki meşruiyetimizi tanıması koşulunda  masaya oturmamız gerekirken tam aksine biz Rum’un Güney’ki Devlet meşruiyetini kabul ederek başladık görüşmelere.

Tutun ki  “suçlu sandalyesindeydik.”  Buna karşın hiç  mi  “olmazsa olmazlarımızın”   kırmızı çizgileri olmayacaktı?

Olmadı işte.  Nitekim  Talat 1999’larda tavsiyelerde bulunuyordu:  “Oturun,  kaymaklı kadayıf  yerken  görüşün”  diyerek!  Sonra kendisi oturdu,  görüştü,  Rum’un uzlaşmazlığı  ve salvoları karşısında bunaldıkta ise,   “kendimi Atatürk Meydanının Dikili taşında asayım mı”  dedi!  

DAHASI:  Şu son görüşmeler devam ederken Rum tarafı bizi tırnak kadar adam yerine koymayarak ulaştı o denizdeki doğal gaza! 

UZUN LAFIN KISASI:   Her ne kadar palyaçoluk görevinde  “Devletimizden”  söz ediyorsak da   Devlet öbür taraftakidir ve hiç de saçma sapan değildir…

***

VE TALAT CEPHESİ

Kaç zamandır Sn. Talat belki Başbakan Küçük’ten çok daha fazla demeçleriyle Medya’nın  bam telinde  çalmaktadır.  Gün geçmiyor ki gündemdeki sorunlara yönelik bir demeci Medyada yer almasın.   Bu tutumu ile de  hem çok medyatik olmakta hem de reyting yapmaktadır.   O kadar ki artık sabah gazeteleri aldıkta,  “bakalım Talat dün ne söylediydi”  merakıyla çeviriyoruz sayfaları…

Doğrusu söylediği bir şey  yok!  Köşecilerin  “köşelerinden”  ne çıkıyorsa, Talat’ın heybesinden aynileri çıkıyor.  O halde Talat neden bu kadar çok konuşup manşetlerden inmiyor? 

Tahmin ediyorduk ama zaten kendileri de  yavaştan yavaştan sezinlettirmeye başladılar.  Önce CTP’ye dönmek,   ardından en üst makamların ikisinden birine konmak.

“Hangi büyük politik ve ekonomik başarısı nedeniyle” diye soracaksanız,  sormayınız!   Bu memlekette dileyen dilediğince ayrılır,  katılır,  kopar, ulanır,  dalgalanır çalkalanır ve bir münasip zamanda yeniden hiçbir şeycikler olmamışcasına kaldığı yerden politikacılığına devam eder…  Sadece Talat değil,  kullu makka ne kadar politikacı varsa!  Üstelik dönüşleri de çok  şaaşalı olur. Başlara taç bile yapılırlar.

Ya gönüllere?  Hayır.  Bu ülkede her günülde en az  bir Talat kadar bir  “politikacı  aslanı”  yatar.  Zaten memleketteki enflasyonundan bellidir ki son zamanlarda kim hükümet kim değil,  kim kimi yönetir kim yönetilir,  hem karıştırıyoruz hem şaşırıyoruz!  Yine de laf aramızda,  Talat’tan iyisini de hâlâ  bulamadı CTP!

Leave a Reply