‘Şiddeti Doğuranlar, ‘Kaybedenler Kulübü’nün Taraftarları’

HÜSEYİN BURAK DEMİRER - Ankara Üniversitesi öğretim üyesi eğitim sosyoluğu Prof. Dr. İsmail Doğan, taraftarı olduğu takım dışında hayatını dolduracağı bir anlam bulamayan kitleler olduğunu belirterek, "Şiddet olaylarına karışanların çoğu, aslında'Kaybedenler Kulübü'nün taraftarları" dedi.

Prof. Dr. Doğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Beşiktaş-Galatasaray derbisinde çıkan olaylarla yeniden gündeme gelen futbol şiddetinin, en önemli nedenlerinden birinin, "insanların, sportif mücadelelere gereğinden fazla anlam yüklemesi" olduğunu ifade ederek, "Şiddet olaylarına karışanların çoğu, aslında'Kaybedenler Kulübü'nün taraftarları. Takımı dışında hayatını dolduracağı bir anlam bulamayan kitleler var. Meslek, hobi veya düşünce olarak hayatınıza bir anlam yükleyemediyseniz veya anlam arayışı sırasında düş kırıklığına uğradıysanız, bunu farklı şekillerde doldurmaya çalışırsınız" diye konuştu.

Bu noktada bireylerin, "başkalarının başarısının peşinden gitme, taraftar olma" eğilimi gösterdiğini belirten Doğan, şöyle devam etti:

"Hayatın anlamının kaybolduğu yerde fanatik taraftarlık başlar ve o taraftarlık da beklentilerinizi belirler.  Türkiye'de tüm zenginliği, varlığı tuttuğu takım olan çok büyük kitle var. 'Söyle senden başka kimim var benim' gibi bir sloganın gerçek içeriği budur. Böyle bir taraftarlık anlayışının temelinde şiddet kültürü uzmanlarından Eric Fromm'un deyişiyle 'Yoksul ve kültürsüz olsam da önemli bir kişiyim. Çünkü dünyanın en üstün topluluğunun taraftarıyım' felsefesi yatıyor."

 

"Husumet rekabete dönüşmeli"

 

Doğan, tribün şiddetinin temelindeki sorunlardan bir diğerinin de  Türkiye'nin, "sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçememe"si olduğunu öne sürerek, şunları ifade etti:

"Türkiye'de futbol, sanayi toplumunun değerleriyle hayata geçmektedir. Sanayi toplumunda karşıdaki kişiyi geçmek, ekarte etmek, o kişinin size başka zaman rakip olamayacak hale gelmesidir ki bu da husumeti doğurur. Bilgi toplumuna özgü bir değer olan rekabeti değil husumeti öne çıkaran bu değerler zaman zaman ülkede futbol şiddetine yol açmaktadır. Çünkü futbol, Türkiye'de mensubiyetler yani taraftarı olunan takımlar aracılığıyla kendini ifade biçimine dönüşmüştür.

'Ezeli rekabet' söylemi böyle bir psikoloji ve değerler bütününü işaret eder. 'Bugün sahada seyir zevki yüksek bir oyun vardı. Bizi yenen takım da iyi oynadı' gibi rekebete yönelik düşünceler yerine kalıcı ve geçmişe dönük hesaplaşmalar üzerinden keyif alma olayıdır. Husumet rekabete dönüşmelidir. Futbola kaliteyi de başarıyı da bu getirir. Bu konuda kalıcı etkili eğitim projelerine ihtiyacı var. Sosyologların, taraftarlarından arınarak bu mesele hakkında düşünme zamanı çoktan gelmiştir."

 

Anadolu'daki taraftarlar, "potansiyel İstanbul ruhu"ndan rahatsız

 

Sporun diğer alanlarında futbolda olduğu kadar acıtıcı şiddet olaylarıyla karşılaşılmamasının, İstanbul merkezli bir futbol profilinin öne çıkmasından kaynaklandığını dile getiren Doğan, hem başarı ve şampiyonlukların  İstanbul'da toplanması hem de bu çerçevede ortaya çıkan İstanbul medyasının keskin taraftarlığının, Türk futbolu üzerinde "potansiyel İstanbul ruhu"nu yarattığını ileri sürdü. Doğan, şunları kaydetti:

"Ulusal medyanın futbol şiddeti üzerindeki asıl etkisi, yarattığı 'potansiyel İstanbul ruhu' ile açıklanabilir. Anadolu'daki futbol başarısını İstanbul'un gölgesine çeken bu olgu, Türkiye'deki futbol şiddetinin pek dikkate alınmayan önemli etkenleri arasında yer alıyor. Ekonomik başarı sağlayan Anadolu sermayesi, futbol gibi popüler bir dille kendini tanıtmak istiyor ancak bu noktada 'potansiyel İstanbul ruhu'nun savunmasıyla karşılaşıyor. Yani birileri 'dur' diyor. Belki yöneticiler, bunu dolaylı olarak anlamaya çalışabilir ama taraftarlara bunları anlatamazsınız. Taraftarlar, sahada her şeyin adalete uygun işlemesini istiyor. Kamuoyu, nöbetleşe şampiyonluklar yaşayan İstanbul kulüplerinin, bir şekilde diğer takımlara engel olduğuna inanıyor. Bu, tribün şiddetini körükleyen çok önemli bir unsur."

Bursaspor'un, 2010 yılında şampiyon olarak Türk futbolundaki iktidar mücadelesinde, "dengenin Anadolu lehine bozulabileceğinin ipuçlarını vermesinden, İstanbul muktedirlerinin rahatsız olduğunu" iddia eden Doğan, "Sadece bir şampiyonluk değil, çok büyük paraların döndüğü iktidar mücadelesinde yeni pay sahiplerinin çıkması kaygısı, İstanbul merkezli bilinen veya bilinmeyen müdahaleleri devreye sokmaya başladı. Taraftarlar da bunu görüyor veya hissediyor. Bu da taraftarlar arasında husumet oluşturuyor" dedi.

 

"Kulüp yöneticilerinin de payı var"

 

Kulüp yöneticileri ve temsilcilerinin, görünürde masum ama adresi belli beyanat ve mesajlarla futbol şiddetini arttırdığını iddiasında bulanan Doğan,"Türkiye'deki kulüp yöneticileri, şiddetin en etkili tarafları arasında. Üçüncü kişilerin yakın tahlile girilmedikçe farkına varamayacakları bu etki, sosyolojide, 'simgesel şiddet'  olarak tanımlanır. Bu şiddet türünde eylem ve olaylar öncesinde simgesel dil ve işaretler öne çıkarılır. Daha çok yüz ifadeleri, mimik ve işaretler egemendir ve bunun anlamı, muhatapları tarafından çok iyi seçilir ve gereği yapılır" diye konuştu.

 

"Taraftar ve futbolcular, sosyoloji ve psikoloji eğitimi almalı"

 

Futbol şiddetinin önüne geçmek için kısa vadede, yasa ve yönetmeliklerin ödün verilmeksizin uygulanması gerektiğini vurgulayan Doğan, İstanbul ve Anadolu arasında fark olduğuna dair izlenime neden olabilecek tercihlerden kaçınılması, "çifte standart yapılıyor" denmesine neden olacak herhangi bir uygulamadan uzak durulması gerektiğini ifade etti.

Doğan, uzun vadedeki çözüm içinse şunları önerdi:

"Her kulüp, taraftarlarına seminer ve konferans benzeri etkileşimli ortamlarda sosyoloji ve psikoloji ağırlıklı eğitim hizmeti vermelidir.

Aralarında keskin rekabet ve husumet bulunan takımlar arasında yönetici, tribün liderlerinin bulunduğu ikili toplantılar yapılmalıdır. Yapılan toplantılar İstanbul dışında da olsa medya, bu etkinlikleri spor sayfalarında öne çıkarmalıdır.

Başta İstanbul medyası ülkedeki tüm basın kuruluşları, potansiyel şiddet içeren ve hedef gösteren dil kullanmaktan kaçınmalıdır. Özellikle rekabetin büyük olduğu takımlar arasındaki karşılaşmalarda tehrik edici yayın yapılmamalıdır. Medya sorumluluk bilinciyle yayın yapmalıdır.

Hakemlerin, futbol otoritesi (federasyon) ve baskı gruplarının (kulüp başkanları), söylem ve demeçlerinden vazife çıkaracak psikolojiden uzak olması gerekiyor. Bu doğrultuda hakemlerin kafaca rahat olabileceği maddi ve manevi güvence sağlanmalıdır. Hakemler, taktir haklarını çoğu kez Anadolu takımlarının aleyhine kullanmasının önüne böyle geçilebilir.

Futbolcular da sosyoloji ve psikoloji ağırlıklı eğitime tabi tutulmalıdır. Özellikle yabancı futbolcular için oryantasyon ve adaptasyon semineri düzenlenmelidir. Adamı, havalimanından inmesinin ertesi günü maça çıkarıyorsunuz. Bu sosyolojik açıdan çok yanlıştır. Nerede, nasıl bir kültürde futbol oynadığını bilmesi lazım. Ülkesinde normal karşılanan bir hareket, başka bir ülkenin taraftarını tahrik edebilir.

Emniyet güçlerinin, iyi niyete rağmen amacını aşan müdahale ve uygulamalar ile potansiyel futbol şiddetini harekete geçirmesinin önüne geçilmelidir. Emniyet mensupları da spora özel eğitim almalıdır. Bu, asayiş krizi meydana getirecek durumlarda zayıf olması anlamına gelmez. Bilakis güvenlik güçleri caydırıcı olmalıdır." - Ankara

Leave a Reply