Şerefli türk subayı – Takdir ve taksir

Yıkıcı depremler olduğunda “jeofizik” profesörleri ekrana çıkarılıyor. Bu sayede pek çoğu meşhur oldu. Onlardan biri de Prof. Dr. Celal Şengör...

Ünlü olduktan sonra anlaşıldı ki, bu profesörümüz depremler dışında da pek çok şeyi biliyor. Tarih, siyaset, taktik, strateji, psikoloji, sosyoloji ... Vs. Neredeyse herşeyi biliyor. Eh, her şeyi bilince de kendinizi sık sık ekranda buluyorsunuz.

17 Nisan Salı günü, Habertürk’te, Balçiçek Pamir’in konuğuydu. Son dakikalarına yetiştim.

“12 Eylül’ü yargılama komedisi”ni konuşuyorlar. Prof., 12 Eylül’ü ve yapanları savunuyor.

Pamir, soruyor: “Sizin de bir yakınınız kaybolsa, fail-i meçhul olsaydı ne düşünürdünüz?”

Prof., ruhsuz ve duygusuz cevaplıyor:

“Kabahati 12 Eylül’de bulmazdım. Yakınım ne yapmış diye sorardım. Toplumu sorumlu tutardım.”

Pamir, yine soruyor: “Şahinkaya’yla görüşüyorsunuz... Darbeyi Amerika’nın yaptırdığı iddialarına ne diyor?”

“Evet, daha dün görüştük... Bu iddialara çok üzülüyor. ŞEREFLİ BİR TÜRK SUBAYI Amerika’dan veya başka yabancı bir devletten icazet almaz. Biz bu işi kendimiz yaptık.” diyor.

Aah, paşam, hayatta en çok inanmak istediğim sözler işte bu söyledikleriniz.

Fakat keşke inanabilseydim. Sizin elinizi değil ayağınızı öperdim. Tabii ki darbe yaptığınız için değil, hiçbir dış güçten emir ve destek almadığınız, ülkemizin bağımsızlığını koruduğunuz, gerçekten Atatürk’ün izinden gittiğiniz için.

Ammavelâkin sözleriniz hiç inandırıcı değil. Bütün yaşananlar, icraatlarınız, göstergeler ne yazık ki Amerika’nın izni ve desteğini işaret ediyor. Misâl; bu nasıl bir tesadüfün iğne deliğidir ki, 11 Eylül 1980 günü, Hava Kuvvetleri komutanı olan zatıaliniz ABD ziyaretinden dönüyorsunuz, 12 Mart muhtırası’ndan bir gün önce, 11 Mart 1971 günü de dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ABD ziyaretinden dönüyor.

x   x   x

Paşam, size basit bir sualim daha olacak: Şerefli bir Türk subayı, üniforması üzerindeyken ticaret yapar mı? Hele hele komutanlık yetkilerini ticarette nüfuz olarak kullanır mı? “Nüfuz ticareti”ne tenezzül eder mi?

Yıl 1983... Teğmeniz... Kışlada verdiğimiz eğitimler, yapılan tatbikatlardan başka hiçbir şeyden haberimiz yok.

Bibaktık ki, kışlalardaki binaların döşemeleri, banyolar, mutfaklar, yemekhaneler sökülüp yenileniyor... Her tarafa dağlar gibi fayanslar, seramikler yığılmış!

Allah Allah, ne oluyor acaba?

İki Binbaşı kendi arasında konuşuyor... Biz siyasetten, ticaretten bihaber teğmenler de kulak misafiriyiz... Biri diğerine şunları söylüyor:

“1983 yılı, Silahlı Kuvvetlerde ‘kalebodur’ yılı oldu”.

Paşam, 1983’ün kalebodur yılı olmasıyla sizin, “Kalebodur’un ortağı” olmanız arasında bir ilgi var mıdır?

x   x   x

Elbette Türk subayı şereflidir. İçindeki birkaç “çürük elma” dışında tamamı şereflidir. İşinde, gücünde, eğitimindedir.

Çok büyük bir çoğunluğu, kendilerine getirilen “arsa sahibi ol, daire sahibi ol” tekliflerine, “hayır, arsaya ve daireye değil memlekete, vatana sahip olmak lâzım” diye cevap verir.

Vatana sahip çıkmayı ana ilke edinmiş, “önce vatan” diyen, Türkiye’nin her yerindeki, havada ve denizdeki, askerinden ve askerlikten başka bir kaygısı olmayan “Şerefli Türk Subayları”nı yürekten selâmlıyor, önlerinde eğiliyorum. 

Gayrısını lanetliyorum.

x   x   x

POLİTİKA PARA DEMEK

Hâkim, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanına soruyor

“Aylık geliriniz ne kadar?”

Aziz Başkan cevaplıyor:

“80 bin lira.”

Daha önce, İstanbul belediye başkanının aylık gelirinin 110 bin TL olduğunu yazmıştım.

Bu ne yahu?

Bunlar nasıl aylık kazançlar(!)?

Böyle anormal bir getirisi olduğu için herkes politik makamlara hücum ediyor, bir koltuğa oturan da asla kalkmak istemiyor. O kahraman, vatansever siyasî liderlerden hiçbiri de bu rantı durdurmak, düzeltmek için kılını kıpırdatmıyor.

İlk öneri bizden gelsin: Belediye başkanları “başkanlık maaşı”ndan başka hiçbir ücret almasın... Belediye başkanlığı 2 dönemle, milletvekilliği de 3 dönemle sınırlandırılsın.

x   x   x

TAKDİR VE TAKSİR

Memleketimde gencecik insanlar ölüyor...

Terör saldırılarında,

Trafik kazalarında,

İş kazalarında,

Bina çökmelerinde ve yangınlarda, sellerde, yellerde, heyelanlarda...

Bunlardan birini, Konya’da geçen senelerde çöken bir Kur’an kursu binasında, 15 yaşlarında 20 kadar kız çocuğunun ölümünü hatırlatalım. Babalar-anneler ne demişti? Allah’ın takdiri!

Birkaç gün önce, 85 yaşındaki bir kanser hastası, tedavi görmekte olduğu Gaziantep Devlet Hastanesinde ölüyor.

Yakınları doktorları sorumlu görüyor. Merhumun 17 yaşındaki torunu dedesinin ölümünden mesul gördüğü 30 yaşındaki doktoru bıçakla öldürüyor.

Dün Kilis’ten de bir haber geldi: 85 yaşında ölen başka bir hastanın yakınları doktorlara saldırmışlar.

Kafalardaki çarpıklığa bakın:

15 yaşında ölünce Allah’ın takdiri,

85 yaşında ölünce doktorun taksiri!  

x   x   x

TRUMP TOWERS

Mecidiyeköy’de iki tane gökdelen var. “Tıramp tavırs” diyorlar. Her gün gördüğümüz bu iki dev binayı bendeniz faaliyette zannediyordum.

Meğer değilmiş ve bugün (19 Nisan) açılacakmış.

Avrupa’da pek çok ilk’e imza atacak olan bu binalar kiminmiş?

Doğan’ın... Geçen yıllarda Erdoğan’la kavga eden Aydın Doğan’ın!

Peki, bu dev binaların açılışını kim yapacakmış?

Başbakan Erdoğan!

Demek artık sulh oldu.

İyi, sevindik. Kavgadan ne çıkar?

Barışmalı!

Birlikte memlekete hayırlı hizmetler yapılmalı!

Leave a Reply