Psikolojinin Tarihçesi ve Ekolleri

Psikolojinin Tarihçesi ve Ekolleri

1. PSİKOLOJİNİN TARİHÇESİ

Bilimsel psikolojinin geçmişi son yüzyıla dayanır. Felsefenin bir dalı olan ve ruhu konu alan psikoloji, 19. yüzyıla kadar bir bilim kimliği kazanamamıştır. Biyoloji, fizik ve kimya bilimlerindeki gelişmeler psikolojinin bilim haline gelmesine önemli katkıda bulunmuştur.

Psikolojinin kurucusu sayılan Wilhelm Wundt, 1870"te Leipzig"de ilk psikoloji laboratuvarını kurdu. Psikolojinin, felsefeden ayrılıp, bağımsız bir bilim haline gelmesinde Wundt"un büyük etkisi olmuştur.

Wundt"tan sonra psikoloji alanındaki çalışmalar hızlanmıştır. İ.P. Pavlov, şartlı refleksi inceledi, İ.B. Watson fareler üzerinde incelemeler yaptı, E.L. Thorndike öğrenme üzerine çalıştı.

Alfred Binet ve Dr. Simon zekâ testlerini geliştirdiler. Böylece psikolojinin değişik alanlarında çalışmalar yaygınlaştı ve yoğunlaştı.

2. PSİKOLOJİNİN EKOLLERİ

Bugünkü psikolojiye ulaşılmcaya kadar ortaya çıkmış başlıca ekoller şunlardır:

1. Yapısalcılık (Strüktüralizm)

W.Wundt tarafından kurulan bu ekol, insanın bilinçli halini konu almıştır. Bu nedenle buna “bilinç psikolojisi” de denilir. Yöntem olarak daha çok “içe bakış“ı kullanmıştır. İçe bakış, deneğin kendi kendisini gözlemlemesi demektir. Başka bir deyişle, denekten, kendisine gösterilen uyarıcıya ilişkin duyumlarını ayrıntılı olarak rapor etmesini istemektir. Bu yolla yaşantı öğelerinin ortaya çıkarılabileceği düşünülmüştür.

Bu ekolün asıl savunucusu Wundt"un öğrencilerinden olan Amerikalı psikolog Tichener"dir. Ona göre psikolojinin amacı, insan bilincini ayrıntılarıyla anlatmak; bilinç hallerinin en yalınç elemanlarını, atomlarını bulmaktır.

Tichener; eşya ve varlıklar hakkındaki karmaşık deneylerimizi, algılarımızı, duygularımızı, kısaca bilinç hallerimizi küçük yapılar olarak görür ve bunları çözümlemeye çalışır. Bu nedenle, onun psikolojisine, bilinç bütünlükleri ya da yapıları anlamında, strüktüralizm denilmiştir.

2. Fonksiyonalizm

Fonksiyonalizm, Wundt ve Tichener"in psikolojisine karşıt olarak gelişmiş bir ekoldür.

Fonksiyonalizm; psikolojiyi strüktüralistlerin anladığı gibi pasif bir bilinç bilimi olarak kabul etmez. Ona göre, psikoloji, sadece zihin yapısını ve bilinci değil, öğrenme ile geliştirilen insan davranışlarım ve yeni uyarıcılar karşısında birey düzenlemelerini de incelemelidir.

J.Dewey, W.James ve öğrencisi Dr. Angell fonksiyonalizmin kurucuları arasında yer alırlar.

Bu ekolün mensupları hem içebakışa hem de gözlem ve deneye yer verirler.

Hem insanın bilinç hallerini, hem de öğrenme, unutma gibi deneye dayanan konular üzerinde çalışırlar.

Faydacı (pragmatist) bir açıdan hareket eden bu ekol, şu iki noktada çalışmalarını yoğunlaştırır:

• Fonksiyonalistler, psikolojiyi yaşama uygulayarak “çocuk psikolojisi”, “eğitim psikolojisi” ve “zekâ testleri” gibi yeni alanların doğmasına öncülük etmişlerdir.

• Darwin"in evrim kuramından oldukça etkilenmiş olan fonksiyonalizm, davranışın ve zihinsel süreçlerin uyumlu olmasıyla, diğer bir deyişle; kişinin, değişen çevreye uymasını sağlamayla ilgilenmişlerdir.

3. Davranış Psikolojisi (Behavyorizm)

Psikolojinin konusunun, deneysel yöntemlerle (özellikle dış gözlem) doğrudan gözlenebilen – ölçülebilen davranışlar olduğunu savunan bu ekolün kurucusu James Wat-son"dur. Içebakış tekniğini tamamen reddeden davranışçılık, organizmanın gözlenebilir davranışlarını incelemekle yetinmek gerektiğini savunmuştur. Bunlara göre, düşünme, hatırlama, tasarlama… gibi eylemler davranış sayılmaz.

Bunlara göre psikoloji, bilinç ile ilgilenmemen ve içebakış metodunu kullanmamalıdır. Çünkü, “bilinç” de “ruh” gibi gözlenebilen bir nesne değildir.

Davranışlar (organizmanın doğal tepkileri) elle tutulma ve gözle görülme özelliğine sahiptir. Yani, inceleme konusu olabilirler. Zaten, “behavior” İngilizcede “davranış, tavır, hareket” anlamına gelir.

Bunlara göre organizmanın iki türlü tepkisi vardır: Doğuştan getirdiği tepkiler, sonradan öğrendiği tepkiler. Behavyoristler “davranış” kavramı ile organizmanın doğal tepkilerini anlatırlar.

Behavyorizm, daha sonraları Pavlov, Bechterev gibi Rus fizyolojistlerince “şartlı refleks” psikolojisi haline getirilmiştir.

4. Psikanaliz

Bu ekol, Sigmund Freud (1856-1929) tarafından kurulmuş ve geliştirilmiştir. Freud, bilinçaltını, insanın özü olarak kabul eder. O; bilinçaltını, bilinci daha küçük bir daire gibi içine alan büyük bir daireye benzetir. Alışkanlıklarımızın, anılarımızın, eğilimlerimizin büyük bir kısmı bilinçaltında bulunur. Bu nedenle, ona göre psikoloji, hareket noktası olarak bilinçaltını almalıdır.

Freud"a göre, toplumun serbestçe yapılmasına izin vermediği arzu ve davranışlar bilinçaltına itilir. Bilinçaltı üstünde ise bilincin sürekli baskısı vardır.

Bilinçaltına itilmiş ve insanı tedirgin eden düşünceler öğrenilirse, kişinin birçok sorunu çözülebilir.

Kompleks olarak adlandırılan bu bilinçaltı arzularım ortaya çıkarmak için hipnotiz-ma (yapay uyutma) yoluna başvurulmuş; hastalar, bu yolla konuşturulmuştur. Hasta uyandığı zaman, bilinçaltını boşalttığından, gerginlikten kurtulmuş olur. Sonraları uyutma yerine “serbest çağrışım” yöntemi kullanılmıştır.

Psikanaliz, esas olarak, bir tedavi yöntemidir.

5. Geştalt Psikolojisi

Davranışların bir bütün olduğunu ve insan davranışlarının bir bütünlük içinde anlam taşıyacağını savunan bu ekol, doğal gözleme önem verir. Temsilcileri, Max Wertheimer ve arkadaşlarıdır.

Geştaltçılar, özellikle algı ve öğrenme alanında yaptıkları araştırmalarla, görüşlerini kanıtlamaya çalıştılar. Bunlara göre, yaşantı öğelere bölünemez; yaşantıyı incelerken, öğelerin ilişkileri ve etkileşimleri de dikkate alınmalıdır. Örneğin bir aksırma, bir öksürme ya da bir sevinme durumunda bütün bedenimiz bundan etkilenir. Bu nedenle, her davranış bir bütünlük içinde ele alınmalıdır.

Not: Bu ekoller psikolojinin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Ancak, günümüzün deneysel psikolojisi şu ya da bu ekolün düşünce biçimine göre hareket etmez. Fakat, onların ortaya koyduğu araştırma yollarından yararlanır.

Leave a Reply