Psikoloji Uzmanı, NP İstanbul Nöropsikiyatri Hastanesi Uzman …

Uzman psikolog Aynur Sayım’la yaptığımız görüşmede özellikle televizyonun çocuklar üzerindeki etkisini ve ailenin nasıl bir tavır belirlemesi gerektiği konusunda bilgi aldık. Sayım; ‘çocuklar, yaş ve gelişim düzeylerine yönelik programları, gerektiği kadar seyretmeliler, çocuklara uygun olmayan program ve filmleri izleyen çocuklarda erken uyarılma, modelleme riski olur. Fakat önemli olan ailenin tavrıdır’ şeklinde konuştu.

TV programları ve diziler ve evlilik programlarının aileye olumlu ya da olumsuz neler yansıtıyor?
Bireysel farklılıklar, ihtiyaçlar, özlemler, dizi ve program seçimlerinde etkili olan ögeler. Tüm programları eleştirmek doğru olmaz tabiî, ama programların çeşitliliği, kimi zaman öğrenmeye, kimi zaman eğlenmeye, haber almaya yönelik düzenlenmesi gerekli, hep aynı tarz programlar hazırlanmasını eleştirebiliriz belki.

TV programları ile yansıtılan yanlışlardan özellikle çocuklar nasıl etkilenir?

Çocuklar, yaş ve gelişim düzeylerine yönelik programları, gerektiği kadar seyretmeliler, çocuklara uygun olmayan program ve filmleri izleyen çocuklarda erken uyarılma, modelleme riski olur. Fakat önemli olan ailenin tavrıdır, aile içi disiplin sağlanabiliyorsa, bu konuda sorun da yaşanmayacaktır zaten, çocuktan, öncelikle sorumlu olan ailedir.

ÇOCUK MODEL ALARAK BÜYÜYECEKTİR
 
TV kanalı ile normalmiş gibi gösterilen bazı yayınlar (bez bebek- sihirli annem gibi) çocukların algı ve bilincini ne yönde etkiler? Kişilerin izlediği karakterler ile kendini özdeşleştirmesinde ne gibi sakıncalar olabilir? Gelişim çağındaki ergenlere bu nasıl yansır?

Çocuk, her yaşta farklı beceriler kazanır, farklı düşünür, farklı davranır. Her gelişim döneminin özelliğini bilmek ve çocuğun o dönemde ihtiyaçlarını anlamak önemlidir. Nasıl öğrendiği, hangi yetilerinin geliştiği, neyi nasıl algıladığını bilmek, anne-babanın çocuğa nasıl davranması gerektiğini de belirler. 11 yaş ve üzeri soyut kavramların geliştiği dönemdir. Çocuk artık soyut düşünebilir. Örneğin, sihrin gerçekten olmadığını kavramak gibi… Daha küçük yaşlarda ise, hayal gücünün gelişmesine fırsat verir bu tarz filmler, çizgi filmler...
 Büyü ve sihrin çok işlendiği filmler ve diziler, son yıllarda tartışma konusu... Anne-babalar, haklı olarak, nasıl davranacaklarını bilemiyorlar. “Bu tür dizileri çocuğum izlesin mi, izlemesin mi, nasıl davranalım?” şeklinde... Çocuğun yaşı, ailenin yaklaşımı ve izleme süreleri de belirleyici etkenler tabiî bu konuda...
 Çocuğun hayal gücünün gelişmesi açısından, hikâyeler, masallar, hayal gücünün gelişmesine yönelik çalışmalar ve filmler de destekleyici etmenlerdir. Yerinde, zamanında, uygun sürede izlenmesini sakıncalı bulmuyorum, fakat ailenin yaklaşım tarzı da burada önemli. Çocukla bu konuda çatışmaya girmeden, açıklayıcı bir şekilde izleme süresine sınır getirmek, korkutma kullanmamak önemli… Gelişim dönemlerini göz önüne aldığımızda, zaten çok küçük bir çocuk, daha çok çizgi filme ilgi duyacak, bu tür diziler, okul öncesi ve okul dönemi çocuklarının daha çok ilgisini çekecektir. Uygun koşullarda izlendiği sürece, aksine, gelişime katkısı var diyebiliriz.
 Çocuk model alarak büyüyecektir. Filmdeki kahramanları taklit eder, modeller, buna ihtiyacı da vardır, kişiliğini modelleyerek taklit ederek oluşturacaktır. Annesini, babasını, öğretmenini, film kahramanını, bir sanatçıyı, müzisyeni v.b... Bu normal gelişim sürecinde olması gerekendir...
 Fakat, çocuk eğer bu özdeşimi fazla yapıyorsa, ya da yanlış modellemeleri fazlaca yapıyorsa, burada daha çok ailedeki model eksikliğini ve yanlış yaklaşımları sorgulamak ve bunlar üzerinde çalışmak gerekir. Anne-babanın çocuğa ayırdığı zaman yeterli mi, kendileri doğru model oluyorlar mı? Yardım alınması gereken bir sorun var mı?
 
DİZİ VE FİLMLERDEN YA DA ÇEVRESİNDEN ETKİLENİP
SORUN YAŞAYANLAR VAR

Aile içi şiddet ve boşanmalara televizyonun etkisi nedir?

Evet, dizi ve filmlerden ya da çevresinden etkilenip iletişim sorunları yaşayan kişiler var, fakat bu konuya kişinin neden dış uyaranlardan bu derece etkilendiğini düşünerek de yaklaşmalıyız. Evliliğinde sorun yaşayan, iletişim sorunu yaşayan , farklı beklentilere sahip, ya da psikolojik anlamda sorun yaşayan kişiler evliliği sürdüremiyor genellikle...Veya kişilik yapılanmasıyla ilgili bir sorun olduğunu da düşünebiliriz .

ÇOCUĞUN GELİŞİMİ AKSIYOR

Aile içi iletişime (anne baba çocuk) televizyon nasıl yansıyor?

Çok tv seyredilen ailelerde, aile içi iletişim zayıf oluyor, aile içinde duyguları ifade, empati, sorun çözebilme için bireylerin birbiriyle konuşması, zaman ayırması gerekli, ayrıca çocuğun gelişimi aksıyor, gelişimin duygusal, sosyal yönünü atlamamak gerekiyor.

ÇOK SIK TELEVİZYON İZLEYEN ÇOCUKLAR, AİLE VE ÇEVRE İLE
YETERLİ VE SAĞLIKLI BİR İLETİŞİM KURAMAZ

Bu programları seyreden çocukların eğitim ve psikolojilerine yansıması ne yönde olur?

Zamanının büyük kısmını televizyon başında geçiren çocuk, sosyalleşemez, aile ve çevre ile yeterli ve sağlıklı bir iletişim kuramaz, dolayısıyla dil gelişimi, sosyal gelişimi, motor gelişimi, kısacası tüm alanlarda gelişimi yavaşlar ya da gerileme gösterir. Zihinsel fonksiyonları da yavaşlayabilir. Öğrenmesi yavaşlar, yaşam kalitesi düşer, birtakım psikiyatrik, psikolojik sorunlar da eklenebilir.
Yani birtakım psikiyatrik, psikolojik sorunlar bağımlılığa neden olabileceği gibi, tv’ye fazla zaman ayrılması da psikolojik sorunlara yol açabilmektedir.
Modellik de önemli bir konu burada. Eğer anne, baba, aile bireylerinin televizyona ilgisi fazla ise, çocukların kişilik gelişimlerinde anne-babayı taklit ederek, modelleyerek öğrendiklerini göz önüne aldığımızda, çocuğun bir televizyon bağımlısı olmasının nedeni kolaylıkla açıklanabilir. Ailede disiplin zayıf ise, böyle bir modellik varsa, çocuğun duygusal ihmali varsa, evde çocuk tv başında zaman geçirirken, aile rahat nefes alıyorsa, bu çocuklar, daha fazla risk altındadır.
Diğer yönden bakarsak, bu tür programlar çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olmadığı için, erken uyarılma, bilinçlenmeye yol açabilir.
Cinsel mesajlı yayınları izleyen henüz cinsel kimliği ile ilgili bir duruşa sahip olmayan ergen ya da çocukların bu tür programlardan etkilenmeleri ne yönde olur? İleriki hayatlarında ne gibi olumsuzluklarla karşılaşabilirler? Patalojik hasarlara sebep olabilir mi?
Dediğimiz gibi, erken uyarılma ve erken dönemde bu konuyla fazlaca meşgul olmalarına, cinsel birtakım davranışlara yönelmelerine sebep olabilir.

İstanbul’da doğdu. 1994 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdi. Üniversite öğreniminde klinik psikoloji alanı ile ilgilendi. Pedagojik formasyonu tamamladı.
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi ve Haydarpaşa GATA Eğitim ve Araştırma Hastanesi psikiyatri kliniklerinde staj gördü.
1994 yılından itibaren zihinsel engelli ve özel eğitim gerektiren çocuklarla çalışan Sayım, 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Adlî Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Anabilim Dalı’nda yüksek lisans programına alındı. 2000 yılında “Lise Öğrencilerini Bilgilendirmenin Madde Konusundaki Görüşlerine Etkisi” konulu tez çalışması ile yüksek lisans öğrenimini tamamladı.”Oyun Terapisi, Etkili İletişim, Atılganlık Eğitimi, Deprem ve Çocuk, Etkili Öğretmenlik” konularında eğitime, “Rehberlik Çalışmaları Destek Grubu, Uyuşturucu Madde ve Bağımlılık Eğitimi, Konuşma Terapisi” konularında sertifikaya sahip olan Aynur Sayım, 2000 yılından beri Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi Çocuk Ruh Sağlığı Birimi’nde görev yapıyor.

Televizyon beyin gelişimini engelliyor!
Özellikle beyin üzerine yapılan araştırmalar bebeğin doğumundan ergenlik dönemine kadar geçen sürenin çok kritik bir dönem olduğu noktasında birleşiyor. Araştırmalara göre bebekler nöron adı verilen milyarlarca sinir hücresiyle doğar ve ilk üç yılda bu hücreleri destekleyecek ve besleyecek milyarlarca glia hücresi üretilir. Sinir hücreleri, merkezi sinir sisteminin yaklaşık yarısını kaplar ve diğer yarısı da destek görevli hücrelerce doldurulur.
Çünkü sinir hücreleri yüksek kapasiteli hücreler olmakla birlikte besin saklama ve oksijen sağlama faaliyetlerini yürütemezler ve bunlar sağlanmazsa çabucak ölürler. Daha kötüsü, vücuttaki diğer hücrelerden farklı olarak, ölen bir sinir hücresinin yerine asla bir yenisi üretilmez. Bunun anlamı, insan beyni bir yandan gelişirken bir yandan da sinir hücreleri ölmeye devam eder. Bu gerçek tek bir sinir hücresinin bile korunması ve desteklenmesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar.
Sinir hücreleri glia hücreleri üretildikten sonra dendrit ve akson denilen uzantılarla birbirleriyle bağlantılar kurar ve böylece beynin diğer bölgelerine uzanırlar. Altı yaşında bir çocuğun beyni yetişkin birine göre üçte iki oranında daha küçük olmasına rağmen, sinir hücreleri arasındaki bağlantılar açısından on sekiz aylık bir bebek ya da bir yetişkine göre beş-yedi kat daha fazla bağlantıya sahiptir. Gelişen İnsan Beyni Üzerinde Televizyonun Etkisi adlı kitabın yazarı Keith Buzzell’e göre, altı-yedi yaşlarında bir çocuğun beynindeki sinir hücreleri milyonlarca bağlantı yapabilecek bir kapasiteye sahiptir. Bu gelişim potansiyeli, çocuk on-on bir yaşlarına geldiğinde sona erer ve çocuk bu bağlantıların % 80’ini kaybeder. Eğer o yaşlara kadar çocukta bu sinir hücreleri arası bağlantılar geliştirilmemiş ise, artık geliştirilemez. Kullanılmayan kapasiteler kaybedilmiş olur. Sonrasında beyinde üretilen bir enzim, kötü bağlantıları tamamen eritip yok eder.
Çocuk gelişirken aynı zamanda beyin de gelişme evrelerinden geçer. Bu evreler ana beyinden, duygu beyine ve duygu beyinden, düşünce-felsefe beyine doğru yol alır. Fakat bu yol alış sırasında bazı kritik dönemler söz konusudur. Beyin gelişiminin normal bir seyir izlemesi için bu kritik dönemlerin icapları yerine gelmelidir. Söz gelimi, dil becerisinin gelişmesi için çocuğun çevresindeki büyüklerin konuşmalarını işitmesi gerekir. Belli bir yaşa kadar bu imkânı bulamamış bir çocuğun dil gelişimi ya çok güç ya da imkânsızdır.
Araştırmada bahsi geçen ana beyin bedenin motor faaliyetlerinden, reflekslerden, vücut hareketlerini düzenlemekten sorumlu iken; fiziksel olarak ana beyni saran duygu beyin sevme, nefret etme gibi faaliyetlerden sorumludur. Ayrıca samimî ilişki ve duygusal bağ kurmamızdan da duygu beyin sorumludur. Düşünce-felsefe beyin ise, algılarımız, hislerimiz ve düşünce tarzlarımızı bir araya getirip düşünce ve davranışlarımıza yön verir. Neocortex adı da verilen düşünce-felsefe beyin insanın en yeni ve en yüksek entelektüel biçimini temsil eder ve diğer iki beynin tamamından beş kez daha büyüktür.
Beynin gelişimi sırasında sinir hücreleri arasındaki bağlantılar myelin adı verilen yağlı bir koruyucu örtü yoluyla sağlanır. Hücreler arası bağlantılar ne kadar çok olursa, myelin eklenmesi de o kadar çok olur. Myelinin yoğun ve kalın olması, sinir sinyallerinin bu bağlantılardan geçiş hızını arttırır. Dolayısıyla çocuğun gelişim sürecinde ihtiyaç duyduğu uyaranları alması hayatî bir önem arz eder. Meselâ, ana beynin gelişimi sırasında çocuklar tekrar eden ritmik hareketlere ihtiyaç duyarlar. Bu noktadaki eksiklik, ana beynin sinir hücreleri arasındaki bağlantı bozukluğuna, o da çocuklarda dikkat ve odaklanma sorununa yol açar.
Kısacası, sinir bağlantılarının gelişmesi tamamen sağlıklı bir şekilde uyarılmalarına bağlıdır. Meselâ bir bebek yerde duran bir topu eline almaya çalışırken, onu dişlemeye çalışırken, atarken, hatta o toptan çıkan ses ya da kokuyu algılamaya çalışırken beynindeki sinir hücreleri kendi aralarında bağlantılar yaparlar. Çocuk televizyon izlediğinde ise çok yönlü sinirsel uyarılma mahrumiyeti yaşar. İşte bu sebeple, kendisiyle konuşulmayan, dokunulmayan ya da oynanmayan çocuğun beyin hacmi, normal çocuklara göre % 20-30 daha küçük kalır.

ebruolur@yeniasya.com.tr

Leave a Reply