Psikoloji İle Etkileşiminde Davranışsal İktisat

Sedef ŞEN / Kastamonu Üniversitesi Araştırma Görevlisi

Beyhan İNCEKARA / Yıldız Teknik Üniversitesi Doktora Öğrencisi


Özet

Sosyal bir bilim olan iktisadın gelişimi incelendiğinde, birçok çağdaş iktisat okulu  farklı nitelikteki teorik çerçeveleriyle birbirlerini desteklerken, diğer bilim dalları ile de sürekli etkileşim halinde olmuştur. İktisadın etkileşim halinde olduğu bilim dallarından biri olan psikolojinin iktisat ile ortak noktası olan insan ve insan davranışları, bu iki ayrı fakat birbirine bir o kadar da yakın olan çalışma birlikteliğinin nasıl olduğunun sorgulanması gerektiğini ön plana çıkarmış ve bu etkileşimden doğan yeni bir çalışma alanı olarak davranışsal iktisadın gelişimine öncülük etmiştir.

Psikoloji ve iktisat etkileşiminde davranışsal iktisadın incelendiği bu çalışmada amaç, davranışsal iktisadın ortaya çıkışı ve gelişmeleri hakkında bilgiler vermek, insanların iktisadi karar verme sürecinde nasıl davrandığını, psikolojik unsurları göz önüne alarak göstermektir.

1. GİRİŞ

İktisat kendini sürekli geliştiren, hem fen hem de sosyal bilimlerle ortak çalışma alanları bulunan bir bilim dalıdır. Gelişime bu denli açık ve dinamik özelliklere sahip olan bu bilim dalının araştırmacıların dikkatinden kaçmaması iktisat alanında yapılan çalışmaların da sayısında önemli artışlar sağlamıştır. İktisat literatüründeki çalışma alanlarından biri olarak karşımıza çıkan davranışsal iktisat, iktisat ve psikoloji bilimlerinin yakınlaşmasıyla ortaya çıkmıştır. Çalışma alanları tamamıyla farklı olmasına rağmen her iki bilimin ortak noktası olan insan ve insan davranışları bu etkileşimin olmasını sağlamıştır. Geçmişten günümüze iktisat ve psikoloji  ilişkisine  baktığımızda, Klasik iktisadın hâkim olduğu yıllarda iktisat alanında çalışma yapmış önemli araştırmacıların,  insan ve davranışlarına daha fazla önem verdiği görülmüştür. Neo-klasik iktisadın hâkim olmasıyla birlikte matematik yoğun bir iktisadi öğreti sürecine girilmiş, bu durumun sonucu olarak insan faktörü ikinci plana itilmiştir. Neo-klasik iktisatçılar psikoloji ile ilişkilerini olabildiğince asgari düzeyde tutmaya, iktisat paradigmasını sıkıca korumaya çalışmışlardır. Tüm bu çaba,  iktisatta kesin yargılara varabilme arzusuyla ilintilidir, çünkü sayısallaştırılamayan birey davranışları iktisadi modellerde yer alamayacağı gibi modellerin içinde yer alma durumunda ise amaçlanan matematiksel kesinlikten uzak kalacaktır.

2. İKTİSAT VE PSİKOLOJİ

Ekonomi bilimi psikoloji biliminden daha eski bir tarihe dayanmaktadır. Bu yüzden ekonomistlerin psikolojik süreçlere çalışmalarında yer vermesi şaşırtıcı

değildir. Özellikle Adam Smith'in 1759 yılı çalışması olan The Theory of Moral Sentiments bu alanda yapılmış güzel bir örnek teşkil eder. Smith iktisadi ajanların karmaşık bir bakış açısını ortaya koymuştur. Kaybetmekten kaçınma, irade ve adalet gibi psikolojik olayları çalışmasına dâhil etmiştir. Smith davranışın tutkular (seks ve açlığa sürükleyen) ve tarafsız izleyici (insanların kendi davranışlarını, dışarıdaki bir kişinin perspektifinden gördüğü süreç) arasındaki bir mücadele tarafından belirlendiğini çalışmasında tartışmaktadır. Tarihsel perspektiften bakılacak olursa, 20. yüzyılın ilk yarısında ekonomi, psikolojinin açık bir şekilde nüfuz ettiği bir sosyal bilim olarak görülebilir. (Cremer, Zeelenberg ve Murnighan, 2006:4)

1940'lı yılların sonuna gelindiğinde, ekonomistler rasyonel ve daha matematiksel modeller geliştirmeye başlamışlardır. Ekonomistlerin odaklandığı nokta değişmiş, mükemmel bilgi ve maksimize edilen davranışların varsayıldığı ekonomik karar alma süreçleri incelenmeye başlamıştır. Rasyonel seçim teorisinde, insanların yalnızca kendi çıkarları peşinde koştuğu ve diğer insanların da aynı yolu izleyeceği düşünülmektedir Von Neumann and Morgenstern rasyonel seçim teorisini, beklenen fayda teorisinde bir aksiyom olarak gösteren ilk kişilerdir. Bu çerçeveden bakıldığında karar alıcılar arasındaki etkileşimler zor görülmektedir. Diğer kişilerin de çıkarlarını maksimize etmeye çalışacağı varsayımından hareket edildiği için, fayda kolay bir şekilde maksimum olabilir. (Cremer, Zeelenberg ve Murnighan, 2006:5)

1960 ve 1970'li yıllar boyunca rasyonel seçim teorisinin etkisini kaybettiği gözlenmektedir. İnsanların iktisadi karar alma sürecinde gösterdiği farklı davranışlar, aslında kabul edildiği gibi homojen bir insan tipinin olmadığını Ekonomi teorilerinde bireylerin nasıl davranış sergilediğine odaklanması ihtiyacı doğmuştur. Bakış açısındaki bu değişim davranışsal iktisat olarak bilinen araştırma alanının doğuşuna zemin hazırlamıştır.

Makalenin devamı olan PDF sürümü için TIKLAYINIZ 

Leave a Reply