Psikoloji Bozan Psikoloji Araştırmaları

Psikoloji tarihini şekillendiren en önemli araştırmalardan bazıları o kadar etik dışı ki, bunları tekrar etmek imkânsız. Örneğin, 1920’de yapılan “Küçük Albert” çalışması korkunun nasıl işlediğini anlamak için küçük bir çocuğu korkutarak hazırlanmıştı. 1971’de yapılan ünlü Stanford hapishane deneyi de kültürel konumlandırmanın birey davranışları üzerindeki etkisini inceleyen acımasız çalışmalardan biriydi. 

Günümüzde bilimsel araştırma yapmadan önce geçmemiz gereken çeşitli etik kriterler var. Katılımcıları riske atarak toplumun faydasını gözetmek, Küçük Albert deneyinin aksine, artık yasak diyebiliriz. Katılımcıların %100 gönüllü olmaları, yan etkilerin bilincinde olmaları ve de deneyi her an bırakabileceklerini bilmeleri de diğer önemli unsurlar arasında. 

Bu kurallara baktığımızda geçmişte çığır açan araştırmaların tekrar edilemez olduğunu fark ediyoruz. Bugün olsa uygulanamaz olan bilimsel çalışmalara hep birlikte göz atalım: 

1. Küçük Albert Deneyi 

1920’de basılan bir çalışma için John Hopkins araştırmacıları John B. Watwon ve Rosalie Rayner canla başla çalıştılar.(!) Araştırmacılar öğrenme psikoloji namına klasik koşullandırma ile korku tepkisi yaratmayı hedefleyerek küçük Albert’in gördüğü her tüylü şeyden korkmasına yol açtılar. Bir çekiç ve fare ile şartlanma yaratan bilim insanları yüzünden Albert Noel Baba’nın sakallarından bile çığlık çığlığa kaçacak hale geldi. 

Albert ve ailesinin kimliği ve deney sonrası yaşantılarıyla ilgili kesin bilgi yok. Ancak, kesin olan tek şey bir çocuğa bugün böyle davranmanın bilimsel anlamda mümkün olmadığı. Yine de, Albert’in acıları bazı bağımlılık ve fobilerin çözümlenmesinde çok işe yarıyor. 

2. Milgram Deneyi 

1960’lar ve 70’lerde Stanley Milgram itaatkarlığın doğasını inceleyen bir seri deney hazırlamıştı. En ünlü örneklerden biri, katılımcıların öğrenme yöntemleriyle ilgili olduğunu zannettiği ve hatalı cevapların elektroşokla karşılandığı deney olmuştur . 

Bir araştırmacı “devam et” dedikçe karşısındakine elektroşok vermeye devam eden “öğretici” pozisyonundaki insanların sadist eğilimleri hala şaşırtıcılığını koruyor. Öğretici pozisyonundaki katılımcılar, araştırmacı olan otorite figürünün dediklerini uygulamak için %65 oranında şiddet uygulamaya devam ettiler. Karşılarında elektroşoklar yüzünden çığlık çığlığa kalan, hatta bayılanlar olsa da… Hatırlatmakta fayda var, “öğreticiler” arasında polis ya da asker yok. 

MİLGRAM DENEYİ İÇİN TIKLAYIN

3. Stanford Hapishane Deneyi 

Sinemaya da ilham veren en “çılgın” deneylerden biri de Stanford hapishane deneyi. 70 kişi arasından seçilen 24 öğrenci, suçlu ve gardiyan rollerini paylaştıktan sonra hapishane kurulumu içine yerleştirildiler. Deneyin amacı insanların sosyal , kültürel rollere ne kadar hızlı adapte olabildiğini ölçmekti. 

Bazı gardiyanlar o kadar acımasızlaştılar ki deney 6 gün sonunda durduruldu. Bu altı gün içinde mahkum rolünde olanlar gidebileceklerini unutup tutsaklık psikolojisine kapıldılar, hatta biri açlık grevine bile gitti. 

Philip Zimbardo’nun yürüttüğü deney, kültürel konumlandırmanın insanların davranışları üzerindeki neredeyse “sapkın” etkilerini en iyi ortaya koyan çalışmalardan biri oldu. Yöntemleri ve sonuçları hakkında hala spekülasyon yapılan deneyin ABD ’de bugün tekrarlanması imkansız. 

Radikal

Leave a Reply