Prof.Dr.Erol Göka “Psikoloji ve siyaset arasında” Prof.Dr.Erol Göka


ÖNSÖZ

Yanlış anlaşılmayacağını bilsem bu kitabın adını “Psikoloji ve Siyaset Arasında: Erol Göka” diye koyardım. Hem adımı öne çıkarmanın hem de yazar olarak kendimi nereye yerleştireceğimi hesap edememenin riskleri yüzünden bunu yapmadım, yapamadım. Bu kitapta mesleki yaşamının doğrudan gereği olarak yıllardır psikolojik bilimlerin teorisi ve pratiği içinde nefes alıp veren bir aydının dünya ve Türkiye siyasetini değerlendirmelerini göreceksiniz. Dünya ve Türkiye siyasetini belli bir zamanda değil de tüm mesleki yaşamı boyunca nasıl gördüğünü, bakış açısındaki değişmeleri, hem kendisi hem ilgilenen tüm herkes için ortaya koymaya çalışıyor. 1980’lerden 2010’lara 30 yıl içinde nereden gelip nereye doğru gidilmiş, kaç arpa boyu yol alınmış ve hangi konular düşüncenin yoğunlaştırılması için daha davetkar olmuş, tüm bunların görülebileceği bir ayna olmaya gayret ediyor… Sanki düşünmeye çalıştığım yıllar boyunca benim siyaset felsefesinde ve pratik siyasette neyi, nasıl gördüğümü ilgilenen herkes görsün demek isteyen daraltılmış bir düşünce biyografisi, kendini beğenmişlikten, “ben” diye kendine vurgu yapmaya çalışmaktan ziyade kendini herkes için ortaya atan, öz-eleştiri yapmaya çalışan bir metin…

Evet, alışıldık bir kitap değil “Psikoloji ve Siyaset Arasında”. Adının ilk anda çağrıştırdığı gibi psikoloji ve siyaseti bugün akademide ele alındığı şekliyle kavramaya çalışmıyor, “Siyaset Psikolojisi” ile hemen hiç alakası yok. Psikolojiyi de siyaseti de yazarın, bir ülkede, bir aydın olarak yaşayıp giderken düşünce şeklini belirleyen ana uğraklar oldukları için söz konusu ediyor.

“Bir ülkede yaşayan, sorumlu bir aydın”, asıl espri tam da bu. Eğitimim, yetişme tarzım, teorik donanımım nedeniyle psikolojik bakışa aşinayım, daha doğrusu hangi beşeri, toplumsal olguya bakarsam bakayım büyük ölçüde psikolojiden bakıyorum. Düşünmeye, düşündüklerimi kaleme almaya başlayalıdan beri sorumlu bir aydın olmaya gayret ediyorum. Bu kitapta Türkiye’de yaşayan sorumlu bir aydının siyaseti teoride ve pratikte nasıl gördüğü sergilenmeye çalışılıyor.

"İnsanın beklediği yeni dünya, tarihin tinselliğini, insanın grup-varlığını, milleti ve devleti reddederek kurulamaz. Batı modernciliği, böyle bir sevdaya kapılandığı için devrimci barutunu tüketmiş, postmodern kaosa sürüklenmiştir. Her ne kadar bugün savunulmaz görüntüler sergilese, olgunluktan ve ideal olandan çok uzak olsa da, tarihin tinselliğini, insanın grup-varlığını, milleti ve devleti savunan değerler, Batı-dışı dünyadadır; kendi aydınları tarafından keşfedilmeyi ve tıpkı Batılı değerler gibi restore edilmeyi beklemektedirler.

Bizim demokratlığımız, finans kapital oligarşisinin dünyaya yeni bir düzen verme çabasını kabullenerek, toplumları sermayenin kazanma hırsına terk etmekten yana değildir; demokrat olmak, ekonomik konumları ne olursa olsun bütün vatandaşları, karşısında gerçekten eşit oldukları bir hukuka ve tarafsız-meşru bir güç kullanma hakkına sahip bulunan bir devleti, toplumsal tinin vazgeçilmez bir üst ifadesi olarak benimsemek demektir. Bizim için liberal olmak ise, devlet ve sermaye örgütleri de dahil olmak üzere, nereden gelirse gelsin zulme karşı olmak, bireysel özgürlüğü ve onu düşüncede, davranışta ve pazarda var kılacak vasatı üstün tutmakla eş anlamlı ve sınırlıdır. Liberal olmak, bazı bireylerin kendini gerçekleştirme potansiyelleri adına ekonomik gücü ele geçirmelerine ve diğerlerinin yerine "Nasıl bir hayat?" sorusuna cevap verme hakkına sahip olmalarına imkan veren bir tavır alış olarak ele alınırsa, aslında liberal ütopyanın ilkelerine daha baştan ters düşen yeni bir tür despotizmin ideolojisini savunmaktan başka bir şey yapılmış olmayacaktır"

Bu yukarıdaki satırlar, 2004 yılında yayınladığımız, psikolojiden siyasete baktığımız görüşlerin derlendiği ilk kitap olan “Türkiye Vardır”dan alınmıştır. Adından da anlaşılacağı gibi siyasetle ilgili ilk kitabımızda sorumlu bir aydının içine doğduğu coğrafi kültürü, geleneği savunması, onu kendinden öncelemesi esas alınmıştır. Elbette savunulan her şeyiyle kör bir gelenekçilik değildir. Tüm insanlığa buradan yapılabilecek, buranın tinselliğinde üretilmiş bir çağrının olup olmadığını sorgulamanın sonucunda ulaşılan olumlu sonuçlardır savunduğumuz. “Psikoloji ve Siyaset Arasında” kitabımızla psikolojiden siyasete bir kez daha bakmaya yelteniyoruz ve bu kez “Türkiye Vardır”da yıllar önce konmuş “buralı” çizgi korunmakla birlikte, 30 yıl boyunca “burada” düşündüklerimiz daha öne çıkarılıyor. “Marx’ı yeniden düşünmek”, “Dindarların yükselişi ve liberalizm tartışmaları”, “Milletin organik aydını ve devlet”, “Cumhuriyet, vesayet, demokrasi ve açılım” başlıkları altında değişik makalelerde sergilenen bakışımız, “Daha çok psikolojik bakış lazım!” adlı son bölümde okuyucumuza da ilginç geleceğini sandığımız ülkemiz siyasetiyle ilgili bazı önemli konuları masaya yatırıyor.

Nisan 2012

Ankara

Leave a Reply