Müzik; biyolojik uyum yada kültürel buluş

İstanbul - Müzik için, ortaya çıkışı adına henüz kesin saptamalarda bulunulamıyor. Nörolog, arkeolog ve daha pek çok alandan uzmanlar müziğin başlangıcını inceler durumda. Şimdilerde bilim insanları Gary Marcus ile Geoffrey Miller, çalışma alanlarında ve imza attıkları kitaplarda yeniden bu 'bilinmezliği' tartışıyorlar. Yani konu, psikoloji profesörleri için de merak uyandırıcı. Müziğin 'biyolojik bir uyum mu, ya da kültürel buluş mu' olduğu, iki bilim insanı için ilgi çekici sorular. Belki de müziğin özgünlüğüdür; hâlâ ortak fikrin olmaması.

Müziğe olan sevgi ve alışkanlığımızın sebepleri, daha doğrusu bu duyguların ne zaman ve hangi şartlarla başladığı üzerine iki çift laf söyleyebilmek adına arkeologlar çeşitli kazılara başvururken; nörologlar da, bu kapsamdaki çalışmaları sonucunda beynin doğaçlamaya olan yakınlığını tespit ediyorlar. Genetikçilerin araştırmaları ise, müzik öğrenmede yardımı dokunacak genlerimizin varlığını fark etmek oluyor. Tüm bunlar da, 'müziğin derin bir biyolojik uyum mu, çoğunlukla duygulara dayanan kültürel bir buluş mu' olduğunu düşündürüyor.

Müzik üzerine bilimsel araştırma ve çalışmalara genellikle Avrupa ile Amerika'da yer veriliyor. Bu vesileyle tartışmayı güncelleyen, bilim insanları Gary Marcus ve Geoffrey Miller'ın yaklaşımlarına göz atmak sağlıklı olabilir. Marcus, Newyork Üniversitesi psikoloji profesörü. Miller de, New Mexico Üniversitesi'ndeki psikoloji profesörlerinden.

'MÜZİK GİDEREK KOLAYLAŞIYOR'

Marcus, müziğin kültürel bir buluş olduğu fikrinde. Zaten Marcus, insan zihninin evrimine, "Kluge: İnsan Zihninin Gelişigüzel Yapısı" isimli kitabıyla da değiniyor.

İnandığı bu eğilime (müzik ve kültürel buluş hususu) gerekçelerinden biri de, canlıların bir ihtiyaçtan ötürü müziğe başlamaları. Yani, Gary Marcus için, canlıların müzikle bir tanışma dönemi var; bu tespiti de, onun biyolojik olmadığını savunmasıyla ilgili. Örneği ise; 35 bin yıl önceye dayanıyor. Bahsettiği bu çağda insanların kendilerini ifade etmek için kemikleri flüt olarak kullanmaya koyulduğu, Marcus'un görüşü. Ayrıca yeni çağlarda ise teknolojinin gücüyle birlikte müziğin giderek 'kolaylaştığını' ve haliyle bir ihtiyaç olarak görülmediğini, müziğin de evrim geçirdiğini düşünüyor, Marcus.

'VAZOPRESSİN SADECE MÜZİK YETENEĞİNİ KAPSAYAN BİR HORMON DEĞİL'

Marcus, müziğin başlangıcı için "biyolojik bir uyum" fikrinde ısrar edenlere anlam veremiyor. Çünkü, insanların bir avuç dolusu kadar taşıdıkları genlerin müzik yeteneğiyle bağlantılı olmadığına inanıyor; genlerin bunun için doğru özellikleri taşımadığına, onların temel müzikal yeteneğini kapsayacak özellikleri olmadığına da.

2009'da yapılan bir çalışmanın da, Marcus'un bu inancını kuvvetlendirdiğini söyleyebiliriz. Marcus bazı genlerin müzikle ilişkisini kabul ediyor fakat bu genlerin müziğe özgü, ya da büyük önemde olduğunu düşünmüyor. Mesela, insan ve diğer memelilerin genelinde yer alan vazopressin hormonunda rastlanan müzik yeteneğiyle ilgili etkinin, bazı başka şeylerle de etkisinin olduğu saptandığından, bu gerçekliğin, müziğin "biyolojik uyum"la sınırlı algılanamayacağını savunmakta haksız olduğunu da söyleyemeyiz.

'SADECE MÜZİĞE EĞİLİM FAZLA OLABİLİR BU DA HER ŞEYİ KANITLAMAZ'

Genlerin ahengi bir insanın müzikal yeteneğini üst düzeylere çıkarabilir ama bu, söz konusu genin müzikal yetenek açısından özenle seçildiği anlamına gelmiyor. Malum, vazopressin hormonunun seksüalite ve yaratıcılık gibi özelliklerde de etkisi büyük. Bu genlere sahip olanlar için sadece müziğe eğilimlerinin fazla olduğu söylenebilir; zira merak duyguları geniş ve çevik parmakları var.

İKİ ÇEŞİT MÜZİK GENİ

Biraz da, New Mexico Üniversitesi'nden Geoffrey Miller'a kulak verelim. Marcus'la hemfikir değil; müziğin hayatımıza genlerimizden bulaştığına emin çünkü. Araştırmaların sürmesini savını cesaretle açıklamak için önemli buluyor Miller ancak çalışmalarında "müzik biyolojik bir uyumdur" demekten de, çekinmiyor.

İki çeşit müzik geni olduğunu düşünen Miller, bunları da, "müzikal zeka geni" ve "müzik kapasitesi" olarak sıralıyor. Zeka geninin, kişisel yetenek ve farklılıkları ortaya koyduğunu; kapasitenin ise diğer memeliler ile karşılaştırıldığında, insan canlısının müzikal yeteneğinin varlığını doğruladığını vurguluyor, Miller. Müziğin fosilleşmeyeceği, zaman içinde genler ile birlikte gelişiyor olduğu da, Miller'ın görüşlerinden.

'MÜZİKLERİN SESİ ÇOK KISAYDI...'

Ayrıca az önce dikkat çektiğimiz; Gary Marcus'un müziğin başlangıç aşamasında kemikten oluşturulan flütlere değinmesine, Geoffrey Miller'ın da karşı geldiğini söyleyemeyiz. Çünkü otuzbeş yıl önce rastlanan flütlerin incelendiğinde, müziklerin çok kısa olduğunun fark edildiğini, bunun da insan yapısıyla ilgili olabileceğini savunuyor. Ona göre, kuşaklar ilerledikçe müziklerin sesinin uzaması, insanın evrimleşmesinden başka anlama gelmiyor. Müzik sesinin kısalığını-uzunluğunu bir yana bırakırsak, Miller'ın "kültürel buluş" olduğunu reddetmesinin bir başka nedeni de, müzik yapmanın bir dil öğrenmek kadar zeka gerektirecek şey olmadığı... Yani, herhangi kültürler edinmeden de müzik yapılabildiğine göre, Miller için biyolojimiz buna uygun. Hem, ses çıkarmak başlıbaşına zaten müziğe yönelik bir girişim, değil midir?

SEKSÜEL SEÇİM

Gary Marcus, müziğin insanlar üzerinde uyarıcı bir etki yaratmasını da, biyolojik uyumla ilişkilendiriyor. Belli araştırmalara değinerek, bu tezini güçlendiriyor; örneğin, müzikal performansların, video oyunu oynamaktan daha romantik ve dikkat çekici gelmesi gibi.

Bu kapsamda Darwin'i de rehber edinen Miller, "müziğin bir seksüel seçim" olduğu saptamasını önemsiyor. Yani, cinsel kimliğimiz, müziğin romantizmiyle alakalı ve bunların tümü de biyolojik haller dahilinde.

'Müziğin evrimi'ne dair tartışmalar en azından kısa vadede son bulacağa benzemiyor. Canlılar için olağanüstü etkileri bulunan; dinleyenin duygularını yönetebilen bu anlatma sanatının doğumgününü merak ettiğimiz gibi, bugün ve yarınını kıymetli hale getirmek de yine onu işiten herkesin görevi. Artık kemikten flütlere ihtiyaç duyulmuyor diye, onu 'abartılı teknoloji'nin yıkıcı etkisine kaptırmak gerekmiyor.

ANF NEWS AGENCY

Leave a Reply