Mükemmellik dayatmaları

Mükemmellik dayatmaları

Prof. Dr. ASENA AKDEMİR / Psikiyatrist CEREN AYDIN

Günümüz Türkiyesi her alanda globelleşiyor. Psikoloji alanı da bundan nasibini alıyor. Bireyselleşmeyle el ele giden rekabet kültürünün bize hep ‘daha iyisini’ yapmayı telkin ettiği bir dönemdeyiz. Hiç de yabancısı olmadığımız mükemmele ulaşma arzusu da çoğumuz tarafından takdir gören, örnek alınan kişilik özelliklerinden biri haliyle. Tüm o başarılar, takdirler, saygınlıklar…Gelin görün ki bu sadece vitrinden bize yansıyan kısım. Yansımanın arkasına geçtiğimizde gördüğümüz tablo ise süslerinden ve ışıltısından arınmış bir hapsoluşun resmi. Kurallarla çevrili, hayal kırıklıklarına gebe bu resimde, insanın en temel haklarından biri, hata yapma hakkı gaspediliyor.

Hataya, en ufak bir başarısızlığa, ‘olduğu kadar artık’lara asla müsamaha göstermeyen mükemmeliyetçilik, kişiye sürekli standartlarını daha da yükseltmesini buyuradursun vitrinin ışıltısına kapılan bu kişi ödediği bedellerden çoğu zaman bihaber canhıraş çabalıyor. İlkokuldaki çocuklarımız bile mükemmel olamadıklarında ölümü seçebiliyor.

Mükemmeliyetçilik nedir, kimler mükemmeliyetçi kişilerdir?

‘Mükemmel’in var olmadığına, şuanki koşullar içinde var saysak bile zaman içerisinde, değişen koşullar doğrultusunda bu vasfın yitip gidebileceğine inanan birileri olarak mükemmeliyetçiliği tanımlamayı biraz güç buluyoruz. Literatürdeki yaygın tanımlara dayanacak olursak; gerçekçi olamayacak denli yüksek standartlar ve küçük hatalara bile toleranssızlıkla kavramsallaştırabiliriz mükemmeliyetçiliği.

Burada aslında psikiyatride sık sık değindiğimiz ‘nicelik’ kavramı öne çıkıyor. Yani mükemmeliyetçiliği bir boyut üzerine yerleştirmek; bu arzunun şiddetine, süresine, yaygınlığına ve kişiye olan etkisine bakmak gerekiyor. Elbette hangi alanda olursa olsun performans sergilerken başarıyı hedeflemek ve bu hedefe ulaşmak için çaba sarf etmek gayet normal. Bazı durumlarda-örneğin bir ameliyatta- hata riskini minimuma indirip olabilecek en iyi sonuç için gayret sarf etmek de öyle.

Bununla birlikte hayat her zaman ‘aşırı’ özenli olmamızı gerektirmiyor. Ulaşılması belki de imkansız hedefler belirlemek, gerekenin çok daha üzerinde çaba göstermek, beklentinin altında kalınca depresyona kadar varabilen duygusal çöküşler yaşamak, yapılan işi tekrar tekrar kontrol etmek, zamanı doğru yönetememek gibi etmenler ise işlevsel olmayan mükemmeliyetçiliği belirlemede karşımıza çıkıyor. Başka bir deyişle mükemmeliyetçi kişilikler genellikle aşırı çalışan, önemsiz hata ya da başarısızlıklara tolerans gösteremeyen, başarısızlıklardan çabuk demoralize olan, başarıları ile kolay kolay yetinemeyen, her daim planlı-programlı yaşayan ve kendilerini acımasızca eleştiren kişiler oluyor. ‘’Gerçekçi ol ama imkansızı iste’’ kuşağından oldukça farklı bir kuşak bu...

Peki ya bedeller?

Mükemmelin peşinden koşan kişiler çoğu zaman direkt ya da indirekt bedeller ödemek zorunda kalıyor. Bunlardan ilki sürekli kaygı ve tedirginlik içinde olmaları. Öyle ya neme lazım hata yapabilirler! İkincisi yaptıkları işe odaklanmaktan kendilerine ve sosyal çevrelerine vakit ayıramıyorlar. Sıklıkla yapılanı bir türlü beğenip içlerine sindiremediklerinden, ellerindeki işle uğraşıp duruyor ve zamanında bitiremiyorlar. Haliyle bekleyen diğer sorumluluklar aksıyor ya da işi zamanında bitirememenin bedelini ödüyorlar. Kendi tanımları ile ‘başarısızlık’ yaşadıkları zaman duygusal anlamda çöküyor, kendilerini insafsızca eleştiriyor ve bazen de cezalandırıyorlar. Çoğu mükemmeliyetçi kişi çevresindekiler için de yüksek standartlar belirlediğinden, çevresinde yapılan hataları da acımasızca eleştiriyor ve sonuçtailişkilerinde sorun yaşayabiliyor.

Ruhsal hastalıklar ve mükemmeliyetçilik ilişkili mi?

Araştırmalar ve klinik gözlemler pek çok ruhsal hastalıkla mükemmeliyetçilik arasında bağlantı olduğunu gösteriyor. Özellikle de Obsesif Kompulsif Bozukluk, manken hastalığı olarak bilinen Yeme Bozuklukları, Sosyal Fobi ve Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu’nu ilk başta sıralayabiliriz. Bu rahatsızlıkların klinik tablosunda ve arka planında gördüğümüz hata yapma endişesi, emin olamama, tekrarlı kontroller, kusursuz bedene kavuşma arzusu, sosyal bağlamda herkes tarafından kabul ve onay görmek gibi dinamikler doğrudan ya da dolaylı olarak hep mükemmeliyetçilikle ilişkili.

Daha kapsamlı ele alacak olursak temizlik obsesyonlarına(takıntılarına) sahip bir kişiyi düşünelim. Kir, mikrop ya da sperm gibi maddelerin teması ihtimalinden dahi yoğun düzeyde kaygı duyan bu kişi tüm enerjisini temizlikle ilgili uğraşlar üzerine ya da bu maddelerin bulaşmasını engelleyici önlemler almaya yöneltecektir. Temizlik sırasında izlenen sıra, süre, aynı yeri tekrar tekrar silme vb. gibi ritüeller ya da belirli yerlere dokunmama, basmama gibi kaçınmacı önlemler mükemmel temizliğe ve korunma amacına hizmet eder.

Medyada sık sık yankı bulan ve mankenlerle özdeşleştirilen Anoreksia Nervoza ve Bulumia Nervozada mükemmelliğin eksenini kişinin bedensel algısı oluşturur. Yeme bozukluğu olan bireyler benlik değerlerini bedenleri ile özdeşleştirdiklerinden kilo almaktan aşırı bir kaygı duyar ve bu ihtimalin önüne geçmek ya da zayıflamak için sağlıksız yollara başvururlar.

Çekingen, utangaç olarak nitelendirdiğimiz ama aslında sosyal fobiden mustarip pek çok kişide ise değerlendirilme kaygısı, bu kişileri utanılacak, gülünecek, dalga geçilecek, onlara itibar kaybettirecek herhangi bir hata yapmamaları için onları zorlar. Mükemmel görünüm, mükemmel konuşma ya da özetle mükemmel performans bu nedenle bu kişilerin algısında birer zorunluluktur.

Son olarak sağlık anksiyetesi olan ya da halk arasında hastalık hastası denilen kişilerde de mükemmeliyetçiliğin önemli bir dinamik olduğu kanısındayız. Tıpkı bize başvuran, hayatı boyunca hep ‘en’leri yakalamış, toplum ve kendi tarafından konan yüksek standartlara ulaşmış bir yetişkinin, başarısızlık kaygısını bedeni üzerinden dışa vurarak ben ‘şu, şu ,şu hastalığa mı yakalandım’ telaşıyla yardım araması gibi.

Sonuç olarak; ‘tüm ruhsal rahatsızlıkların temelinde mükemmeliyetçilik vardır’ ya da ‘mükemmeliyetçilik muhakkak bir ruhsal bozukluğa yol açar’ gibi mükemmel bir neden-sonuç ilişkisi kuramayız. Ancak mükemmeliyetçiliğin yaşam kalitesini düşüren, kişilerin kaygı seviyelerini yükselten ve zaman zaman performanslarını olumsuz etkileyen bir özellik olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır.

Leave a Reply