Kısır döngü

Siyaset biliminde birçok terim var olduğundan, siyasal iletişimi tanımlamak aslında biraz zordur. Bu yüzden,  kaynaklara baktığınızda pek çok tanım görebilirsiniz.

Ortaya konmuş tanımların fazlalığı, kavramın karmaşık olmasından ya da belirsizliğinden değil, “Siyasal İletişim" kavramının sanılandan çok daha geniş kapsamlı olmasından kaynaklanmaktadır.

Sözcük olarak tek başına "Siyasal" kavramını tanımlamak ne kadar güç ise, bir de buna "İletişim" gibi çok geniş kapsamlı ve tek bir tanımı yapılamayan ikinci bir kavramı da eklediğinizde ortaya çıkan "Siyasal İletişim" kavramını tek bir tanıma sığdırmak elbette daha da güçleşmektedir.

Ama özetle “Siyasal İletişim” temelde bir ikna sürecidir. Hedef kitlesi kamuoyu olan geniş bir topluluğu ikna etme sanatıdır.

Siyasal iletişim ile bir ürün ya da kurumun iletişimi arasında önemli farklar vardır. Siyasal iletişim, “Gündem yönetimi”, “Paydaş yönetimi” ve “Hikaye oluşturma” şeklinde üç ana eksende yürür.

Kurum veya ürün ya da bir markanın iletişiminde çoğunlukla bunlardan biri üzerine odaklanır, diğer iki eksenin odaklandığınız eksenin etrafında şekillenmesini bekler, oluşan gündeme göre manevralarınızı belirlersiniz. Siyasal iletişimde ise, üç ana eksen ayrı ayrı planlanır ve yönetilir.

Bununla birlikte, siyasal iletişimin doğru yönetmeniz gereken yine üç temel enstrümanı vardır. Bunlar; siyasi aktörler yani iknayı tesis edecek ürünleriniz, kamuoyu gündemini belirlemek için kitle iletişim araçları ve müşteriniz yani seçmen.

Ama her iletişim çalışmasında olduğu gibi, siyasal iletişim önce iletişim kurmakla başlar. Tüm iletişim faaliyetlerinde olduğu gibi, doğru mesajları, doğru kanal üzerinden, doğru zamanda hedef kitlenize, yani müşterinize, diğer bir deyişle seçmeninize ulaştırmak zorundasınız.

19’uncu yüzyıl İngiltere’sinin ekonomik düzenini ya da 20’nci yüzyıl Amerika’sının statü hiyerarşisini veya İmparatorluk Roma’sının askeri kurumlarını ya da Sovyetler Birliği’nin siyasal yapısını iyi biliyor olmanız bile, siyasal iletişimi doğru yöneteceğiniz anlamına gelmez.

Eskiçağdan günümüze kadar kanaat önderleri, içinde yaşadıkları toplum için yönetim biçimleri veya en iyi yönetim biçiminin hangisi olduğu gibi konularda farklı görüşler ortaya koymuşlardır.

Ortaya konan bu değişik görüşler, bugün “siyaset felsefesi” olarak adlandırılan disiplini meydana getirmiştir. Bu felsefe altında toplanan siyasal fikirler ve üretilen ideolojiler toplumların geleceğini şekillendirmiştir.

Günümüzde algıladığımız anlamda, ilk politik psikoloji tartışmaları ya da diğer bir deyişle kurumsallaşmış siyasi psikoloji kavramı, başta iletişim bilimleri olmak üzere tüm sosyal bilimler üzerinde, bir şekilde etkisi gözlemlenen Frankfurt Sosyal Araştırmalar Enstitüsü veya Frankfurt Okulu’nun çalışmaları ile ortaya çıkmıştır.

Frankfurt Okulu’nun ortaya koyduğu felsefeler temelde, Freudyen psikanaliz tekniklere dayalı olarak gelişmiştir. Frankfurt Okulu’nun kurucuları, bir yandan Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra demokratik ortamın iyi işlememesi, diğer yandan kapitalist üretim biçiminin geçirdiği değişimlere koşut olarak yeniden çözüm üretebilmek için, geleneksel disiplin sınırlarının ihlal edilmesi olgularına eğilmişlerdir.

Bu nedenle ekonomiden psikolojiye, hatta iletişime kadar geniş inceleme alanlarında kavramsal çerçeve arayışına girmişlerdir. Odaklanılan bu dönem, Türkiye’nin 80’ler sonrası Turgut Özal ile başlayan sürecine çok benzer.

Daha sonraki dönemlerde de, politik psikoloji çalışmalarında özellikle iletişim boyutu ile ele alınması açısından Jurgen Habermas önemli bir yer teşkil etmektedir. Habermas’ın 1962 tarihli Strukturwandel der Öffentlichkeit (Kamusal Alanın Yapısal Dönüşümü) adlı eserinde, özellikle kamu alanı ve özel alan konusundaki fikir ve çıkarımları, siyaset felsefesi, siyasal iletişim ve politik psikoloji açısından oldukça önemlidir. Çünkü Habermas’a göre; her türlü medya ile 20’nci yüzyıldan beri dünya artık dev bir kamusal alandır.

Bu yüzden, siyasi figürler günümüzde aldıkları kararlar ve toplumu yönlendirdikleri hedefler bakımından, eskisi gibi kapalı toplumlar yerine artık bütün dünyaya karşı sorumludur.

Dünya ekonomisine yön veren ülkelerin, mevcut ekonomilerinde büyüme hızlarının düşmesi, mevcut ya da elde edilmiş kaynakların bölüşümünde uluslararası sorunlar yaratmakta.

Bölüşüm odaklı sorunlar nedeniyle ortaya çıkan mevcut konjonktürün yarattığı etki, para piyasalarını olumsuz etkilemektedir. Böyle olunca da bireyler bakımından gelecek, refah bakımından tüm toplumlarda flulaşmaya yol açmakta ve tüm toplumlarda iç barışa zarar vermektedir.

Öte yandan görünen o ki, doludizgin bir erken genel seçime giderken sadece toplumun değil, siyasilerin de kafası çok karışık durumda.

Dolayısıyla gelinen noktada artık bir felsefesi olmayan ya da toplumsal dayanaktan uzaklaşmış, günübirlik politikalarla şekillenen veya hamaset üzerine kurgulanan bir siyaset kısır döngüsünde debeleniyoruz.

Sonuç olarak; ülkemizde tüm siyasi aktör ve kurumların, sağlıklı bir siyaset iletişimi yönetimi yapmasına gereksinim var. 

Leave a Reply