‘Kanser geleceğime yön verdi’

Merve Güney 23 yaşında ama kendisini 17 yaşında gibi hissediyor. Nedeni, lösemi ile birlikte hayatının kesintiye uğraması. Güney yaşayamadıklarını gecikmeli de olsa şu an telafi etmeye çalışıyor.

Ara verdiği eğitimine devam ediyor. Doğuş Üniversitesi Psikoloji Bölümü üçüncü sınıf öğrencisi. Öğrenci değişim programı Erasmus ile şu anda Almanya’nın Bremen kentinde. Lösemi hastalığını geride bırakalı dört yıl oldu.  

Morali yüksek. Pozitif düşünmek onun yaşam felsefesi. Hastalığı geride bıraktı ama en büyük sıkıntısı hareket problemleri. Tedavi sürecinde geçirdiği ameliyatlar ve kullandığı ilaçlar yüzünden bacak kaslarında sıkıntı var. Koşmakta ve kollarını yukarı kaldırmakta zorlanıyor. Fizyoterapi görüyor, ameliyat olması gerekiyor ama erteliyor. Güney, "Biyonik kadın olma yolunda adım adım ilerliyorum” diyerek yaşadıklarını espriyle anlatıyor.

Merve Güney: "Ben bir süre hiçbir şey anlamadım, neden bilmiyorum. Bana lösemi olduğumu söylemediler" diyor.[Fotoğraf: Merve Güney arşivinden]

“Umudumu yitirdiğim oldu”

Zor ve meşakkatli bir süreçti kan kanseriyle mücadeleyle geçen yılları… Lösemi teşhisi konulduğunda 16 yaşındaydı, yani genç kızlığa adım attığı yıllardı:

“Sanırım benim yaşımdakilerin pek çok deneyim kazandıkları bir yaş; 16. Onlar gençliklerinin doyasıya tadını çıkartırlarken benim hastanede olmam beni üzüyordu. 16-19 yaşlarım hastalıklarla geçti diyebilirim. Kimse buna inanamasa da kendimi bazen çok özgüvensiz, çekingen hissediyorum. Belki de bu o dönemlerimi doyasıya yaşayamadığım için. Çünkü özgüven bence tam o yaşlarda kazanılıyor. Herkese söylüyorum ben o kaybettiğim yılları şu an yaşıyorum, şu an yaşım 23 ama hiç 23 gibi hissetmiyorum. Sanki 17-18’im hâlâ.” 

O dönem en büyük destekçisi ailesi... Annesi her an yanı başında onu teselli etmeye çalışan güçlü bir el. Babası ve ağabeyi etrafında kelimenin tam anlamıyla birer pervane. Ağabeyi sırf onu arabayla hastaneye getirip götürebilmek için bir yıl okula adım atmadı. Tedavinin bittiği yıl mezun olabildi. Babasının da biricik kızıydı. Hep ketum göründü ama duygularını içten içe yaşadı.

Merve Güney “Babam benim durumumdan belki de en çok etkilenen kişiydi; belli etmek istemese de ben anlayabiliyordum, babam bana çok düşkün ve benim hastalığımla birlikte babam yaşlandı diyebilirim. Onlara çok şey borçluyum” diyor.

Merve Güney'e göre babası, lösemi olduğu dönemde en çok etkilenen insan.[Fotoğraf: Merve Güney arşivinden]

“Mucizenin adı: Ayşenur”

Kanser tedavisi süresince umudunu yitirdiği de oldu. En acı çektiği anlar, damar yolu bulma süreci. Merve’nin korkulu rüyası, damardan ilaç alması gerektiği zamanlar… Hafızasından bir türlü silemediği bir anısı var. Bu olayı 'mucize' olarak tarif ediyor. Mucizenin adı: Ayşenur:

“Ayşenur da benim gibi lösemi hastasıydı. Olayın yaşandığı zaman biz aynı odada kalıyorduk, enfeksiyon sebebiyle yatarak tedavi görüyordu. Ayşenur’un portu vardı, yani herhangi bir damar yoluna ihtiyacı yoktu, antibiyotikler o porttan veriliyordu. Bir gün hemşire gelip her zaman yaptığı gibi porta ilaç zerk etmeye başladı. Fakat bir şeyler ters gitti ve Ayşenur komaya girdi. Hemen müdahale edildi, yoğun bakıma alındı; her şey yanımda oldu bitti, gerçekten berbat bir durumdu, her şeyi gördük ama hiçbir şey yapamadık. Annesi ve babasına 'Her şeye hazırlıklı olun' dendi, ümit yoktu, kalbi durmuştu. Aile perişan, annem destek vermeye çalışıyor fakat ne çare. Bir asistan yoğun bakımda, diğer doktorlar bıraksalar da o bırakmıyor; kalp masajına devam ediyor ve Ayşenur’u kurtarıyor. Gerçekten çok etkilenmiştim bu durumdan.” 

Güney gezmeyi, yeni insanlar tanımayı çok seviyor. [Fotoğraf: Merve Güney arşivinden]

“Hastalığı yendim mi bilmiyorum”

Bu soruya cevap vermesi zor oldu Merve’nin. Şu anda kendini iyi hissediyor ama “Büyük laf edemem” diye de ekliyor.

En ufak bir belirti olduğunda hep aynı soruyu soruyor: “Acaba yine mi?” Korkuları peşinde, henüz onları yenmiş değil. Bu tip durumlarda hemen kendini sakinleştirmeye çalışıyor ve doktoruna başvuruyor.

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, hastalığının başladığı ve bittiği yer. Şu an altı ayda bir kontrole gidiyor.

 “Psikoloji seçmemde kanserin etkisi var”

Güney seneye mezun oluyor. Lösemiye karşı mücadele verdiği dönemde ileride yapmak istediği mesleğe de karar verdi:

“Kanser benim mesleğimi seçmeme yardımcı oldu; şu an psikoloji bölümü 3. sınıf öğrencisiyim, seneye mezun olacağım. Tedavi sürecimde karşılaştığım durumlar beni bu kararı vermeye sevk etti. Gerçekten zor bir süreç, çok yıpratıcı. Hem ailelerin hem de hastaların psikolojik desteğe ihtiyaçları var bence. Bu hastalık sadece onkoloji ya da hematoloji dalını ilgilendirmiyor. Multi-disipliner bir çalışma gerekiyor. Psikoloji ve fizik tedavi-rehabilitasyon alanlarının da çok çok önemli olduklarını söyleyebilirim. Sanırım kanserin benim hayatıma en büyük katkısı bu oldu. Kanserle birlikte geleceğime yön verdim diyebilirim; ne olmak, ne yapmak istediğimi belirledim” diyor.

Türkiye’de başladığı yükseköğrenim macerası Almanya’da devam ediyor. Öğrenci değişim programıyla Bremen’de. Kolay da olmadı bu adımı atmak. Kendinde bulamadığı cesareti, arkadaşları ve ailesi ortaya çıkardı. Şu anda “İnanılmaz bir deneyim” olarak görüyor.

Mezun olduktan sonra yüksek lisans yapmak istiyor. Eşzamanlı bir işte çalışmayı da düşünüyor. Yine kansere karşı mücadele veren sivil toplum kuruluşlarında psikolog olarak görev almak istiyor.

Güney'e 2008 yılında akut lenfoblastik lösemi teşhisi konulmuştu.[Fotoğraf: Merve Güney arşivinden]

 “Erken teşhis ve moral çok önemli”

Kanser hastalığında uzmanların da her defasında vurguladığı iki unsur var. Erken teşhis ve pozitif enerji. Güney de benzer vurguyu yapıyor ama ekliyor:

“Erken teşhis çok çok hayati bir önem taşıyor. Kanserde teşhis için genellikle MR-tomografi gibi yollara başvuruluyor. Paranız yoksa bu çok zor. Çünkü randevuları bir sene sonraya bile verebiliyorlar, gerçekten şaka gibi. Bir de bazı kanser ilaçları piyasada bulunamayabiliyor. Bu da çok ciddi bir sorun. Kanser hastalarının enfeksiyon kapmamaları gerekiyor fakat herkesin özel arabası yok.  Hastalar tıklım tıklım otobüslere ya da diğer toplu taşıma araçlarına binmek zorunda kalıyor.”

Güney kansere karşı mücadele verdiği dönemde çok fazla problemle karşılaştıklarını ama yine de hayata pozitif bakmak ve de kansere inat gülümsemek gerektiğine dikkat çekiyor.

Merve Güney, "Koca Ciğer" ile akciğer kanserinde tanı ve tedavinin önemine dikkat çekmeyi amaçlıyor.[Fotoğraf: Merve Güney arşivinden]

Koca ciğer projesi

Güney, Pembe Hanım Kanserli Hasta ve Yakınları Dayanışma Derneği’nde genç kurul üyesi. Akciğer kanserinde tanı ve tedavinin önemine dikkat çekmek ve kamuoyunda farkındalığı arttırmak amacıyla toplumsal bir bilinçlendirme projesini hayata geçirdi. Adı da: “Koca Ciğer”.

Koca Ciğer, dünyanın tek taşınabilir, şişirilebilir ve gezilebilir akciğer maketi. Ziyaretçilere solunum sistemiyle ilgili bilgilenme imkânı sunuyor. Yaklaşık 3,5 m yüksekliğinde ve 4,5 m genişliğinde. Ziyaretçiler Koca Ciğer’in içinde dolaşarak akciğeri yakından inceleyebiliyor, akciğerin fonksiyonları ve akciğer hastalıkları hakkında daha fazla bilgi edinebiliyor.

Güney “Biz bu projede sadece sigara, alkol gibi faktörlerin değil daha pek çok faktörün akciğer kanserine neden olabileceğine dikkat çekmek istedik. Böyle bir görsel proje ile herkesin akciğerlerini tanımasına, kanser hakkında bilgi sahibi olmalarına yardımcı olmayı amaçladık. Ek olarak çocukların da bu konuda bilgi sahibi olmalarının çok önemli olduğunu, kanserden korkmamaları gerektiğini ve doğru bilgiye erişmelerinin ne kadar değerli olduğunu anlatmaya çalıştık” diye özetliyor projesini.

 

Leave a Reply