Kadınların milli sporu

Alışveriş yapmak kuşkusuz kadınların en sevdiği aktivitelerden biridir. Hatta kadınların milli sporu bile denilebilir. Ancak alışveriş hayatın odak noktası haline gelirse, karşılanabilenden fazla harcama söz konusu olursa tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Uzman Klinik Psikolog Merve Büyükkucak, neden tutkuyla alışveriş yaptığımızı, bu tutkunun altında yatan sorunların ve alışverişin nasıl hastalığa dönüşebileceğini anlatıyor.

Alışveriş eskiden ihtiyaçların giderilmesi anlamına gelirken son yıllarda artık birtakım duygusal ihtiyaçların giderilmesine de cevap verdiği anlaşıldı. Bu nedenle işin bir de duygusal boyutu var. Çünkü yeni bir şey satın almak birçok insana kendini iyi hissettiren ve hayatın birçok alanında kolaylıkla hissedemediğimiz bir güç hissi verebiliyor. Satın alınan şeyden çok satın almanın yarattığı tatmin ön plana geçiyor aslında.

Alışveriş sinir ve öfkeyi değil üzüntüyü hafifletiyor!

Birçok araştırma alışveriş yapmanın sinir ve öfkeyi değil ancak o an için üzüntüyü hafifletici etkisi olduğunu gösteriyor. Sinir daha çok kontrol hissi ile ilişkilendirilen bir duygu ama üzüntü öyle değil. Üzüntü belki birçok duygudan daha da fazla olarak kontrol hissinin kaybı ile eşleştirebiliyor. Çünkü üzüntü yaşayan insanlar genelde üzüntülerin kaynağını başkalarıyla ya da şansla açıklamaya daha meyilli oluyorlar. Bu nedenle alışveriş de bu kaybedilen kontrol hissini onarma amacıyla kullanılabiliyor. Çünkü alışveriş nerede alışveriş edeceğiniz, hangi mağazadan satın alacağınız ve ne alacağınız gibi birçok kişisel seçimi ve dolayısıyla kişisel kontrolü içinde barındıran bir aktivite.

Bunun yanı sıra yeniliğin her zaman canlandırıcı etkisi var böylelikle sıkılmaya da bir alternatif aslında alışveriş. Özellikle kadınlar için alışveriş etmenin canlandırıcı bir etkisi olduğu bilinmekte. Alışveriş bir kadının stresini ve kaygısını azaltabilir, onda tatmin hissi yaratabilir. Özellikle de uygun fiyata bir ürün satın alındığında bir başarı hissi de buna eşlik edebiliyor.

İndirimli alışveriş neden daha cazip?

Burada kaçırmaktan korkma duygusu devreye giriyor (fear of missing out). Halbuki %70 indirime girmeyen bir tshirt’ü neden daha önce istemediğimizi ve indirimdeyken üzerine atladığımız bilemeyiz, anlayamayız. Tabii bu korku aynı zamanda başkalarıyla da rekabet ettiğimizi bilmemizle birlikte daha da artar. Hatta öyle ki bazen kazanmak, satın almanın da önüne geçer.

İndirimde birçok güzel ürün satın alabilmek kişiye bir zafer hissi verebiliyor. Çünkü kişi başkalarının da aynı kalabalık içerisinde sahip olmak istediği bir şeye sahip olmayı başarmış oluyor. İndirim sırasındaki kalabalık duyguların etkisini artırırken rekabet hissi de gerçekte aldığımız şeyin değerini veya ihtiyacımızı rasyonel şekilde değerlendirebilme yetimizi bozabiliyor. Bir de çoğunlukla bir ürünün fiyatını onun kalitesiyle eşitleme gibi bir eğilimimiz oluyor. Bu durumda gerçekte fiyatı daha ucuz olan ve daha sık kullanabileceğimiz bir gömlektense fiyatı çok yüksekken şimdi düşmüş ama aslında o kadar da sık giyemeyeceğimiz bir gömlek daha cazip hale gelebiliyor. Tabii bir de bu indirimler aslında ne kadar harcadığımızdan ziyade ne kadar az para verdiğimiz ve ne kadar parayı kurtardığımıza odaklanmamıza sebep oluyor.

Ancak indirim furyasına kapılıp da ucuzladığı için çok ürün satın alındığında kişiler bu sefer kredi kartı ekstrelerinde gördükleri rakama şaşırabiliyorlar çünkü sonuç hiç de avantajlı bir alışveriş anlamına gelmeyebiliyor. Bir yandan da bu dönemlerde alışveriş yapmak bir şey bulmak anlamında oldukça zaman harcamanızı gerektiren bir durum. Bu nedenle de bu harcanan sürede eve eli boş dönmemek de önem kazanabiliyor. Herhangi bir şey “bulabilmek” bir amaç haline gelebiliyor. Ve birçok araştırma da aslında indirimde alışveriş yapan insanların en nihayetinde indirim olmayan dönemde yapanlara oranla çok daha fazla para harcadıklarını gösteriyor. Çünkü genelde satın aldıkları şey aslında gerçekten çok istemedikleri ya da onları çok da tatmin etmeyen bir ürün olabiliyor ve bu nedenle de daha hoşlarına gidecek bir şey bulma amacıyla alışverişe devam edebiliyorlar. Alışverişin başarısı da verimi, yani ne kadar üstün bir ürüne ne kadar az para verdiğinizle ölçülebiliyor.

Alışveriş hayatın odak noktası haline geldiğinde tehlike çanları çalmaya başlamıştır!

Alışveriş yapmak iyi hissettirdiği için bu kendi içinde bir kısır döngü haline gelebiliyor, yeni bir şey satın alarak ne kadar mutlu ve neşeli oluyorsak mutlu hissettiren aktiviteyi tekrar etmeye ya da o aktiviteden daha fazla yapmaya dair yeni bir istek doğabiliyor. Alışveriş yaparak daha iyi hissetme, daha iyi hissettiğin için yine alışveriş yapma ve sonra yine iyi hissetme gibi bir kısır döngü kişiyi kıskacına alabiliyor. Ve elbette ki burada bağımlılık tehlikesi de ortaya çıkabiliyor.

Alışveriş yapmanın abartılması ya da tehlikeli boyuta gelmesi ancak bu davranışın kişinin günlük hayatını ve işlevselliğini olumsuz yönde etkilemeye başlaması, gün içerisinde bu konu etrafında ciddi bir meşguliyet oluşturmaya başlaması, alışveriş yapamadığında ya da herhangi bir şey satın almadığında ciddi bir içsel, ruhsal sıkıntı çekmeye başlaması ve tüm bu aktivitelerin sonuçlarından zarar görmeye başlaması (ör: ödeyebileceğinden çok daha fazla bir borcun altına girmek gibi) ile anlaşılabilir. Elbette bunların anlamı üzerine düşünmek de önemlidir. Örneğin; dış görünüme dair yapılan yatırımların bu kadar fazla ve yoğun olması ve sürekli bir “alma” davranışında olmak psikolojik ve ruhsal düzeyde bu davranışların neyin yerine geçmekte ve aslında nasıl bir “eksiğin” tamamlanmasına dair bir çaba haline gelmekte olduğunu ve bunların hepsini kişisel bazda değerlendirmek gerekir.

Anneler çocuklarına nasıl doğru örnek olabilir?

Çok fazla alışveriş “alma” ve “sahip olma” ya çok fazla vurgu yapar. Özellikle de farkında olmadan alışverişi başa çıkamadığı duygulara bir çare gibi gören kişilerin belki duygu regülasyonu ve duygularının kontrolü konusunda zorlandıklarını düşünebiliriz. Bir anne-çocuk ikilisinde psikolojik olarak çocuğa anne tarafından kazandırılabilecek en önemli beceri ve bebeklikten başlayarak gelişebilecek en temel beceri çocuğun kendi duygularını anlayabilmesi, tanımlayabilmesi ve söze dökerek ifade etmeyi öğrenebileceği bir duygusal regülasyondur. Ancak alışverişi çok sık kullanan bir anne bu anlamda çocuğuna yardımcı olamayabilir. Çünkü bu durum öncelikle kendisinin duygularını regüle etmekte zorlandığı düşünülebilir. Alışveriş bir davranıştır ve duygusal anlamda doyuruculuğu düşünüldüğünde, duygularla başa çıkma adına davranışa yönelmek anlamına gelebilir. Hâlbuki psikolojik anlamda sağlıklı olan duyguları söze dökerek, sözelleştirerek başa çıkmaya çalışmaktır. Kendisi çocuğun duygularını anlamaya ve sözelleştirmesine yardımcı olamayan bir anne de bu anlamda çocuğun da duygu regülasyonunu öğrenebilme konusunda zayıf kalabilir ve benzer şekilde (illa alışveriş olmak durumunda değil bu), yoğun duygular hissettiğinde bunu sözelleştirmek yerine davranışa dökebilir.

Alışveriş hastalığını tedavi etmek mümkün!

Psikiyatrik literatürde alışveriş hastalığı olarak nitelendirilen ilk kavram, ilk olarak 1915’te Kraepelin tarafından “oniomania”, yani satın alma manik davranışı olarak tanımlandı.

Günümüzde dürtüsel ya da zorlantılı alışveriş denilen durumlar ise kişiyi bir şey satın almaya doğru iten ve kontrol edilemez birtakım arzu ve isteklere sahip olma sonucu, alışveriş sayesinde gerginlik ya da düşük özsaygı gibi birtakım psikolojik durumlara geçici bir rahatlama çabası olarak nitelendirilebilir. Bu davranış çoğunlukla kadınlarda olur. Depresif duygu durumunda kendilerini iyi hissetmek ve negatif moddan uzaklaşmak için bunu kullanabiliyorlar. Sonucunda finansal zorluklara yol açması sebebiyle de suçluluk ve pişmanlık yaşanabiliyor. Dolayısıyla alışveriş hastalığı diye bir şeyden bahsetmek mümkün. Şöyle ki kişiye çok ağır ve zorlayıcı ya da kontrol etmekte güçlük çekilen duygularla baş etmenin bir yolu olabiliyor bu davranışlar.  

Leave a Reply