Kadınlar IŞİD’de ne buluyor?

IŞIL CİNMEN
icinmen@haberturk.com
HABERTURK.COM

Onlara “cihatçı gelinler” deniyor.
İngiltere’den, Fransa’dan, Kanada’dan, İsveç’ten, Hollanda’dan ve diğer Batılı ülkelerden kalkıp Suriye’ye kaçıyorlar.
Yaşları 15-24 arasında değişiyor ama en küçükleri 13 yaşında!

Sayıları tam olarak bilinmiyor; 60 İngiltere’den, 100’den fazlası Fransa’dan, 40 Almanya’dan... diye gidiyor.
Bazıları lisede, bazıları üniversitede okuyor.
Bir hayatları var; üstelik görünürde sıradan bir genç kızınkine benzeyen hayatlar...
Evleri, okulları, aileleri, arkadaşları, Twitter’ları, Facebook’ları, selfie’leriyle bildiğiniz sıradan insanlar!

Peki nasıl oluyor da her şeyi geride bırakıp kafa kesen adamların memleketine, Rakka’ya gidiyorlar?
Bin bir risk alarak yola çıkıyorlar.
Sınırlardan kaçıyorlar.
Belirsizliğin, savaşın, tüm dünyanın tüylerini ürperten erkeklerin arasına giriyorlar.
Bu Batılı kadınların psikolojisi ne?
Bunun anlamı ne?

Bunu bilse bilse Murat Paker bilir; ancak o açıklayabilir.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı Direktörü Dr. Murat Paker...



Bu kadınlar size de bana olduğu kadar ilginç geliyor mu?

Hayır çünkü dava ruhu gerektiren bütün sosyopolitik çatışmalarda belli kesimler hareketlenirken 15-24 yaş arası gençlik de hareketlenir ve harekete katılmak isterler. Radikal İslamcı çerçeve de buna benzer; bu yüzden çok şaşırtıcı değil. Reşit olmamış bazı genç erkekler ve genç kızlar da olanlara kulak kabartıyor, durum ilgilerini çekiyor, davaya inanıyor ve katılmak istiyorlar.

İnsanların kafasını keserek, kadınları satarak, tecavüz ederek var olan...

 
1 dakika. Onlar IŞİD meselesini bizim gördüğümüz gibi problemli görmüyor. Bütün dinler bir mutlaklık üzerine oturuyor, sorgulanamayan bir alan var. Bu sorgulanamaz alan, fanatizm düzeyine bir imkân barındırıyor. Elbette bütün dindarlar fanatik olmuyor ama her dinin içinde çok daha radikal, fanatik ve köktenci diyebileceğimiz bir damar var. İslam'da da bu anlamda geniş bir damar var ve IŞİD damarın üzerinde oturuyor.

Neden İslam’da bu damar daha geniş?

İslam, en son ve mükemmel din olduğunu kabul ediyor. “Bütün dinleri kapsıyor ve aşıyorum, en mükemmel dinim” kabulünü barındırıyor. Ancak dünya penceresinden baktığında kendini en geri kalmış, en ezilmiş, itilmiş kakılmış dini cemaat olarak görüyor. Bu hem sosyal, hem psikolojik müthiş bir incinmişliğe sebep oluyor.

Bu olanların arkasında duran, tetikleyici duyguya “incinmişlik” demeyi düşünemezdim...

İncinmişlik, yaralı ruh anlamında... İslam bazı parlak dönemleri dışında yüz yıllardır dünya siyasetinde yenilmiş durumda. "En iyi, mükemmel olmamız gerekirken en kötü durumdayız. Bunu telafi etmemiz lazım" gerilimini hisseden İslamcı bu duyguyu nasıl telafi eder? Bu çok merkezi bir soru.

En iyi olmaya çalışarak?

Elbette daha barışçıl yöntemler olabilirdi; "Kendimize çeki düzen vermemiz lazım, Batı'dan bazı örnekler almamız lazım, bazı reformlar yapmamız lazım" gibi yollar olabilirdi ya da çok daha sert, nefret ve intikam dolu bir güzergah seçilebilirdi. Nefret, öfke, saldırganlık gibi sert yollarla cevap veren ekipler her zaman vardı; son zamanlarda daha da güçlendiler. Önce Afganistan’da, sonra Irak’ta, şimdi de Suriye'de, uluslararası güçlerin müdahaleleri, hataları ve yerellerdeki çatlaklartan beslenerek geliştiler.

"IŞİD'İN BİR HAYALİ VAR, EL-KAİDE'DE OLMAYAN BU"

Her zaman bu tür ekipler vardı evet, fakat IŞİD farklı. El-Kaide’ye katılmak için dünyanın dört yanından gençler koşup gelmiyordu. Neden?

El-Kaide’ye de uluslararası katılım oluyordu, ama IŞİD kadar değil muhtemelen. Fark sanırım şu: IŞİD’in kurucu bir hayali var, El-Kaide'de olmayan bu. El-Kaide toprak üzerinden çalışan, devlet kurmak gibi bir ütopyası olan bir örgüt değildi. Kısa vadeli, olay bazlı düşünen, şeytan saydığı güçleri yok etme harekatı gibiydi. Cezalandırma, yıpratma, misilleme yapardı. IŞİD'de ise ortam o kadar uygundu ki; toprak alma, devlet kurma gibi bir fırsat sağladı.  IŞİD, devletin içine bize sert görünen, ama radikal eğilimli Müslümanlar için ütopyanın ete kemiğe bürünme vaadini de koydu. Bu da bir kesim için romantik bir ütopyanın heyecanını ateşledi.

Avusturya'nın başkenti Viyana’dan çıkıp Türkiye üzerinden Suriye’ye giden Bosna kökenli Sabina Selimoviç (15)

Batı Avrupa’da yaşayan Müslüman bir genç kızın Rakka’daki belirsizliğin içine atlamasının sebebi bu romantizm mi?

Batı Avrupa’dan Suriye’ye giden kadınların psikolojisini tek bir sebeple açıklayamayız. Avrupa'da, Müslümanlara yönelik yabancı düşmanlığıyla beslenen, 11 Eylül'den sonra iyice artmış yapısal bir ayrımcılık, baskı, önyargı var. Bu da Müslüman kitlelerin diğer toplumlara entegre olmasını engelliyor. Avrupa’da yaşayan Müslümanların geniş kesimleri zaten entegre olmak da istemiyorlar. Zira entegrasyon bir tür kültürel melezleşme demek nereden bakarsak bakalım ve bu durum “dini saflık” açısından tehdit edici bir durum olarak görülüyor. Bir tarafta zaten birleşemediği, değerlerini küçümsediği, yoz bulduğu, inancını istediği düzeyde yaşamına yansıtmasının mümkün olmadığı ve onu dışlayan, tehdit eden bir yapı var; diğer tarafta ise değerlerine inandığı bir devleti kurmak için mücadele veren savaşçılar...

Yani onların gözünden okursak, bir devrim oluyor ve bu devrimde mücadele veren kahraman erkekler var. Dolayısıyla gitmek, hem devrim, hem de aşk demek...

Hikâyelere bakılırsa, evet evlenmek de gitmenin bir parçası... “Cihatçı gelinler” için İslam Devleti için savaşanlar gerçek birer kahraman gibi görülebilir. Savaşçılar, insanlık tarihinde psikolojik olarak her zaman çekici olmuştur. Evrimsel olarak da, savaşçı erkek, tuttuğunu koparır, kadını daha iyi korur diye kodlanmıştır.

İnternet, işin neresinde?

Bu noktada internet büyük bir kolaylaştırıcı. İnternet, sınırları aşan, tanımadığımız insanlarla kolayca tanışabildiğimiz ve haberleşebileceğimiz sınırlar ötesi bir ortam sağlıyor. Orada tanışıyor, bilgilere ulaşıyor, planları yapabiliyor ve gitmek için gerekli cesareti bulabiliyorlar.



Sabina Selimoviç'le
birlikte Viyana’dan çıkıp Türkiye üzerinden Suriye’ye giden Bosna kökenli Samra Kesinoviç (16)

"KANDIRILMIYORLAR, HER ŞEY ORTADA"

15-16 yaşındaki bir çocuk bu kararı gerçekten özgür iradesiyle verebilir mi yoksa interneti bir kandırma aracı olarak da görebilir miyiz?

“Kandırılıyorlar” gibi bir noktaya savrulmamak lazım. Her şey ortada. Gidenlerin bir kısmı tüm zorluk ve tehlikeye rağmen anlam buluyordur. Ve gidenlerin bir kısmının memnun olduğuna emin olabiliriz, bunu gizli çekim konuşmalarda, belgesellerde görüyoruz. Boğucu, sıkıcı, hiçbir şey yapamaz gibi hissettiği bir yaşamdan çıkıp ölümle burun buruna yaşadığı, heyecanlı, birçok tehlike ve ızdıraba rağmen içinde anlam bulduğu bir hayata başlamak bazılarına iyi geliyor olabilir. Bir kısmı için de hayal kırıklığı olabilir. Tek bir tip olamaz.

Evet, örneğin Hollanda’dan Suriye’ye giden Khadija adında bir kadın Al-Monitor’a şöyle demiş: “Her zaman Şeriat kurallarına göre yaşamak istedim ve Avrupa’da bunun hiçbir zaman mümkün olmayacağını biliyorum.”

Giden herkesin politik, ütopik ve kişisel sebepleri vardır. Hepsini genelleyemeyiz ama genel olarak durumu anlamlandırabiliriz. Burada temel olan davaya bağlılık meselesi; İslam Devleti kurulacak, Şeriat kurulacak, yeni bir düzen kurulacak ve istedikleri gibi yaşayacaklar. Bunu düşünerek başlıyorlar. Bu düşünce haz da veriyor. Çaresiz, sefil, özne gibi hissedemedikleri bir dünyadan çıkıp, geniş bir grubun, büyük bir davanın parçası oluyorlar.



Hollanda’dan Suriye’ye giden Khadija

Ölüm tehlikesi ya da hayal kırıklığı riskine rağmen...

Gerçek tehlikeler olabilir ama psikolojik olarak kendilerini güvende hissediyorlar. Kendi çerçevelerinde bir kahramanlık destanı yazıyorlarmış gibi bir durum var, dışarı bu şekilde yansıyor. Radikal ve köktenci bir İslamcıysanız, kafa kesme gibi sert yöntemlerle az önce bahsettiğim telafi mekanizmasını uygulamak istiyorsanız, bu size cazip gelir. Avrupa’yı kafir diyarı gibi görüyorsanız, Suriye iyi bir kaçış gibi görünür. Orada, kendinizi kanıtlama ve işe yarar şeyler yapıyor hissetme imkânı bulursunuz.

KURAMAZLARSA İNTİHARLAR OLABİLİR

O yaştaki çocuklar ya da gençler için bu yolculuk bir macera aynı zamanda, değil mi? Evden kaçıyorsun, ülke değiştiriyorsun, kahramanlarının yanına gidiyorsun...

Bu hislerle kaçanlar da olmuştur ama bu illa gençlik ateşi gibi biten bir durum olmayabilir.
Bir kısmı birkaç yıl sonra fikir değiştirir, bir kısmı değiştirmez. 70'lerde örneğin Türkiye’de de henüz reşit olmayan gençler, en başta çok da iyi kavrayamadıkları bir davanın peşinden inanarak gittiler ve politize oldular. 12 Eylül darbesi sonunda bu gençlerin çoğu o davayı bıraktı, ama bir kısmı hala devam ediyor.

Bu tip insanların genel karakter özellikleri neler?

Bireysel özerkliği, duygusal olgunluğu yüksek düzeyde olan kişilerin bu kadar gözü kara maceralara katılma ihtimali daha azdır.  Yüksek bağlılık ve itaat talep eden dava hareketlerinde tüm olanları gözü kapalı destekleyenlerin kişisel özerklik meselesinde problemli olduğunu söyleyebiliriz. Eleştirel mesafesini koruyabilen kişi gördüğü her şeyi kabul edemez. Özerklik, kişinin anlamlı, derin bağlar kurabilmesi ama kendini kaybetmemesidir.

İntiharlar olur mu?

Bu iş tutmazsa… Tutarsa 10, 20 ya da 30 yıl stabil düzeni sağlar, devleti kurarlarsa intihar olmaz; aksine mutlu mesut yaşarlar. Yapamazlarsa, o zaman bu davaya inanan insanları psikolojik olarak zor zamanlar bekler. Anlam meselesini toparlamakta zorlanır, psikolojik olarak dağılabilirler. Bu anlamda büyük bir kumar.

Leave a Reply