Kadına şiddeti önlemede metot yanlış: Önce ruhsal sorun çözülmeli – e

GAZİANTEP (CİHAN)- Kadına yönelik şiddetin artması, yurdun çeşitli yerlerinde işlenen cinayetlerle gündeme gelmeye devam ediyor. Evden uzaklaştırma cezalarının aile içindeki şiddeti daha da körüklendirdiği uzmanlar tarafından dile getirilirken, hukuki süreçten önce olayın psikolojik boyutunu ele alacak çalışmaların daha fazla olması gerektiği savunuluyor. Uzman Psikolog Saadet Akıncı, "Ailedeki bireysel sorunlar çözülmeden yapılan herhangi bir işlemin şiddeti cinayete dönüştürebiliyor." derken, Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Aile Danışmanı Efkan Yeşildağ, pozitif ayrımcılık adı altında adaletsiz bir yaklaşımın olduğuna vurgu yapıyor. Uygulanan politikalarla cinsel kimlik ayrımcılığı yapıldığını savunan Yeşildağ, evden uzaklaştırılan erkeğin toplumdan dışlandığına, bunun ardından da intikam hırsıyla hareket edebileceğine dikkat çekiyor.

Son zamanlarda aile içi şiddetin giderek artması ve buna bağlı olarak boşanmayla birlikte cinayet sayılarının da yüksek seviyelere ulaşması, aile hayatının düzenlenmesine ilişkin çıkarılan kanunların yeterliliğini sorgulatıyor. Özellikle kadına yönelik şiddet algısının her geçen gün farklı bir noktaya gitmeye başladığını ifade eden Uzman Psikolog Saadet Akıncı, son 2 yıldaki rakamların aile için şiddetin, aile içi cinayete dönüştüğünü gösterdiğini kaydediyor. Her geçen gün cinayetlerin sayısının arttığına vurgu yapan Akıncı, şunları söylüyor: "Uzmanlarda acaba buradaki çözüm algısını yanlış yaklaşımlarda tetiklemiş olabilir mi diye görüş birliği içerisinde. Belki de aile içindeki şiddeti önlemek için, öncelikle bireysel psikolojik tanı kriterlerine bakılmalı. Kişi önce tedaviye sonra hukuki işleme yönlendirilmeli. Tüm araştırmalar da gösteriyorki, önce tedavi daha sonra da hukuki süreç gerekli. Psikolojik problemleri olan insanlar bir de hukuki süreçle muhatap olursa, bu sefer şiddetin cinayete dönüşmesi de kaçınılmaz bir hale gelebiliyor."

"AİLE BAKANLIĞI KADINLARA SADECE SAHİP OLDUKLARI HAKTAN BAHSEDİYOR"

Avukat Zeliha Emre de son dönemlerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın yaptığı bir takım çalışmalar neticesinde kadınlara sadece sahip oldukları haktan bahsedildiğini anımsatarak, eleştirilerde bulunuyor: "Birer, eş ve anne olarak sorumluluklarımız geri planda bırakılmakta. Aile Bakanlığı bu konuda sadece sorun çözme odaklı bir çalışma içerisinde. Kadınları ve erkekleri eş olma bilinci konusunda aydınlatıcı ve eğitici çalışmalar bulunmamaktadır. Bakanlık, kadınlara 'Siz eşlerinizden boşanırken biz koruruz' demek yerine 'Eşinizden boşanmamak için neler yapmalısınız'ı, 'Ailenizi nasıl kurtarırsınız'ı politika olarak benimsemelidir. Bakanlık pozitif ayrımcılıkta dengeleri bozmak yerine dengeyi koruyucu politikalar izlemelidir."

Emre, bir avukat olarak aileleri boşanma davasına sürükleyen nedenlere baktığında, sebepleri yüzde 80 civarında, kadınların sorumluluklarını yerine getirmemesi ve eşine asi olması ile başlayan olaylar zincirinin oluşturduğunun da altını çiziyor.

"KADIN VE ERKEĞİN ROLLERİNİ EŞİTLEMEYE ÇALIŞMAK İKİSİNE DE HAKSIZLIK"

Aile Danışmanı Efkan Yeşildağ da son 10 yılda kadın cinayetlerinde yüzde bin 400'lük artışa dikkat çekiyor. Bu artışın sebebinin de pozitif ayrımcılık adı altında adaletsiz yaklaşım olduğunu savunan Yeşildağ, hukuk karşısında cinsel kimlik ayrımcılığının, etnik ayrımcılık kadar sakıncalı ve problemli olduğunu söylüyor. Kadın ve erkeğin farklı güçleri olduğuna vurgu yapan Yeşildağ, "Toplum ve aile içindeki rolleri farklı. Bu rolleri eşitlemeye çalışmak ikisine de haksızlık. Kadından erkekten beklediğimiz fiziksel performansı beklersek sosyal hayatın içerisinde kadını ezmiş oluruz. Bu beklentimiz haksızlık olur. Erkekten de kadındaki duygusallığı ve aynı ölçüde şefkati beklersek o da haksızlık olur. Burada eşitlik derken, kadın ve erkeği eşitlemek değil, hak ve hukukunun korunması noktasındaki eşitlikten bahsediyoruz." diyor.

"İLİŞKİLERDE TRAKYA'DAKİ ALGI İLE ŞANLIURFA'DAKİ ALGI AYNI DEĞİL"

Aile Bakanlığı'nın bu konuda yanlış politikalarının bulunduğunu aktaran Yeşildağ, şöyle konuşuyor: "Politikalarla, güvenlik güçleri tarafından ve yasalarla kadını kocasından korumaya kalkarsak, bu aileyi ayakta tutmak olmaz. En küçük hatada o aileyi parçalamak anlamına gelir. Bu, bizim toplumumuzda erkek kadın örgüsünü bilmeden hareket etmektir. Son 10 yılda gördüğümüz bu. Batı'daki yasaları burada uygulamaya kalkmak problemli. Her toplumun kendine özgü değer yargıları var. Türkiye'nin kendi içerisinde bile, mesela erkek kadın ilişkilerinde Trakya'daki algı ile Şanlıurfa'daki algı aynı değildir. Hadiseye bakarken binlerce yıldır gelen değer yargılarına oturan ilişkileri, tutup biz batı dünyasının ve ya başka ülkelerin, inançların sistemiyle şekillendirirsek bu tutmuyor." diye konuşuyor.

Yeşildağ, "Bugün yaşanan problemin arkasında, bu şiddeti uygulayan erkeğin maruz kaldığı duygusal şiddeti görmezsek problemin önüne geçme şansımız yok. Erkeklere de öfke kontrolü eğitimi vermemiz gerekiyor. Evden atılan adam toplumdan da dışlanıyor. Sonra buna sebep olarak hayat arkadaşını görüyor. Ondan da intikam hırsıyla hareket ediyor. Yanlış uygulanan politikalar sonucunda gelinen nokta kadınlara iyilik değil maalesef. Daha fazla cinayete maruz kalmasına sebep olan bir politika uygulanıyor." açıklamasında bulunuyor.

Zirve Üniversitesi Aile ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Derya Keskinci de şunları kaydediyor: "Kadına yönelik şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Ne kadar iyi kanunlar yapılsa da onu uygulayanların zihniyeti değişmedikçe yol alamayız. 6284 sayılı kanunun artıları ve eksileri elbette vardır. Mülki amir ve aile mahkemeleri tarafından koruyucu tedbir kararlarının verilebilmesi mümkündür.Tedbir kararları alınırken herhangi bir delil veye belge aranmamaktadır. Bu husus bir yandan tedbir kararlarının hızlı bir şekilde alınmasına hizmet ederken, bir yandan da keyfiliğe sebep olabilir. Bu nedenle tedbir kararı verecek makamın somut olayı dikkatle incelemesi gereklidir. Bakanlık tarafından Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri'nin kurulması önemli bir adımdır. Ancak merkezlerin her ilde olmaması ve bünyesinde daimi uzman personel olmaması eksik yanlarıdır. Kadına yönelik şiddetin sorumlusu erkekler olduğu için, şiddet önleme çalışmalarında erkekler dışlanmamalıdır. Şiddet uygulayanları ruh sağlığı ile ilgili ciddi bir inceleme yapılmalı ve teşhise göre tedavi yoluna gidilmelidir. Öte yandan aile terapisi zorunlu tutulmalı ve buna erkeğin katılımı sağlanmalıdır." CİHAN

Leave a Reply