Hülya Avşar üzerine… (Bölüm 2)

Ardında biraz tepki, biraz beğenmeme yatan bu cümlelerin saptadığı en önemli gerçekse, Hülya Avşar'ın kayıtsız kalınabilecek türden bir insan olmadığı... Yıllarca psikoloji eğitimi aldıktan sonra hem Avşar Kızı, hem de onu yarattığı etkiyle ilgili zaman zaman doğru tespitlerde bulunan Mağden, popüler kültüre olan nefretine rağmen, bu gerçeği açık açık ortaya koyacaktı. Gerçekten de Avşar Kızı yaptıklarıyla her zaman polemik yaratmaya özen gösterecek, sözlerini gözden kaçmayacak cümlelerden seçecekti. Bu da Avşar'ın dikkate alınırlığını günden güne katlayacaktı. Medyanın dikkatini çok zekice hamlelerle üzerine çevirdikçe elbette kayıtsız kalamayacağımız bir insana dönüşecekti. Bunun en büyük kanıtı da, 1983 yılında bir güzellik yarışmasında birinci olup daha sonra tacı elinden alınan bir kadının anbean yükselirken medyada sürekli iz bırakmasıydı.

O, bazen birinci haber olabilecek kadar değerli bu ülke medyası için. Zaman zaman evliliği, zaman zaman polemikleriyle gündemimizi hep sıcak tutacaktı. Medyayı çözmüş olması da bunu kolaylaştıracaktı. Avşar Kızı medyayla ilişkisini öyle bir seviyeye getirecekti ki; medya kuruluşlarında "Avşar muhabiri" diye bir kavram çıkacaktı ortaya, ki bu da onun haber değerinin en büyük kanıtıydı. Sadece medya gözünde değil, halkın gözünde de değerli bir haberdi Avşar. Çünkü bu ülkede en çok sevilen haberler, sürekli yükselmeye dair olanlardı. Bu anlamda hiçbir hikaye onunkinden daha değerli olamazdı, çünkü yarışmada tacı elinden alınarak -bir nevi- aşağılanan kız, ülkenin elbirliğiyle kraliçelik tahtına oturacaktı. Dolayısıyla tüm amacı halkı etkilemek ve satmak olan medyanın "Avşar muhabirleri" çok da absürd bir tanım sayılmazdı medya için. Çünkü reytingler onu istiyordu. Halk, üniiversite öğrencileri, entelektüeller beğenmeseler de onun olduğu bir filmi izlemek, ya da çıkardığı bir albümü dinlemek zorunda kalıyorlardı, ama gönüllü bir zorunluluktu bu: Çünkü merak ediyorlardı. Çünkü Hülya Avşar kışkırtıyordu. çünkü medya denen cadı kazanıyla istediği ilişkiyi kurabiliyordu.

Bu ilişkiyi çok iyi kurabildiği için belki de; bu ülkede en çok saldırılan insan haline gelmesi kaçınılmazdı. Tüm köşe yazarları, profesörlerle kavga eden Avşar'ı suçlarken, herkes kariyerinde zirveye oturmuş profesörlerin "basit" dedikleri o kadının adıyla kendilerini ön plana çıkartma arzularını görmezden geliyordu. Profesörlerle olan kavgalardan Avşar değil, ona laf atanlar galip çıkıyorlardı maddi anlamda. Çünkü bu tartışmalar onların adının duyulmasını sağlıyorlardı. Avşar'ınsa duyurulacak bir ada ihtiyacı yoktu zaten. Çünkü yetmiş milyonluk ülkede Avşar'ın ismi günde bir kez mutlaka anılıyordu.

Gerçekten incelenmesi, üzerinde uzun araştırmalar yapılması gereken bir durumdu onun kraliçeliği. Medyanın pompaladığı starların aksine o öncelikle halkın üzerinde kurduğu etkiyle vardı. Etnik kökenleri, görenekleri, kültür yapıları bunca birbirinden farklılık gösteren bir toplumda nasıl oluyor da bu kadar kitleye yayılabiliyordu? Acaba sadece halkın istediklerini vermesiyle ilgili bir durum muydu bu? Ya da salt medyanın pompalaması bu kadar etkili miydi? Ona medya şişirmesi diyenler, o medyanın yirmi yıldır Avşar kızının karşısına bir rakip çıkaramamasını nasıl yorumluyorlardı? Bu soruların cevaplanabileceği bir tez gerçekten de gerekli.

Mağden'e katılmamak elde değil. Ama bu ülkede yaşayan sosyologlar bile -gizli gizli hayran oldukları- Hülya Avşar söz konusu olunca mangalda kül bırakmıyorlar. Dolayısıyla onu inceleyecek, yirmi yıldır zirvede olmasına tarafsızca yorumlar getirebilecek biri varmış gibi görünmüyor. Şimdilik!

Leave a Reply