Hayatınızı iyileştirmek kendinizi sevmekten geçer

Eylem Selvi ARI Tülay DURAN

Endüstri psikoloğu ve yaşam koçu Hülya Ayav.

O bir İzmitli.

İzmit’te doğdu, büyüdü. Üniversite yaşamı İstanbul’da geçti.

Şimdi orada mesleğini icra ediyor.
Babası Kocaeli Reklam’ın sahibi Nevzat Ayav.

Hülya hanım her ne kadar İstanbul’da yaşasa da gerek ailesi gerekse işi nedeniyle İzmit’ten hiç kopmadı.

Hülya hanımın ismini ‘Kadın Dediğin’ sohbeti için gittiğimiz Serap Çoban’dan duyduk.

Bize ‘Mutlaka tanımalı, röportaj yapmalısınız’ dedi ve Hülya hanımın ilimize geleceği gün bize bir röportaj ayarladı.

İş çıkış Tülay ve ben koyulduk yola.

Esasında yorgunduk, bir saatte bitirir evimize gider dinleriz diyorduk.

Ancak Hülya hanım öyle bir enerjiye, bilgiye, birikime sahip ki...

3 saat sohbet ettik ve inanın sohbeti sonlandırmak içimizden gelmese de sonlandırdık.

Hülya hanım, insanları anlamak için çıktığı bu yolda endüstriyel psikoloji okumuş ve sonrasında kendi gereksinimleriyle kendisini geliştirmiş bir isim.

Louise Hay öğretisini öğrenmiş ve şimdi bu öğretinin seminerlerini veriyor.

“HAYATINIZI İYİLEŞTİRİN”

Öğreti bu.

Sizlere felsefeden uzun uzun bahsetmeyeceğim, çünkü Hülya hanım anlattı.

Direkt bu işin uzmanından öğrenmeniz için sizi baş başa bırakıyorum.

Bu röportaj sonrası hayatınızda bir şeyleri değiştirmek isteyeceğinizden eminim.

Bir yaşam koçu olan Hülya hanıma ulaşmak ve bu felsefeyle ilgili bilgi almak isterseniz e-mail adresi; hayav@hotmail.com

 

Hülya hanım önce sizi biraz tanıyabilir miyiz? İzmit ile bağınız nedir?

-İzmit’te doğdum büyüdüm. Üniversite hayatıma kadar İzmit’teydim. Sonra dedim ki benim insanları anlamaya ihtiyacım var. Psikoloji okumayı istedim. İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümüne girdim. Çok keyifli bir dönemdi. O sırada bu işi kurumlarda yapmak istediğime karar verdim ve endüstri psikologluğu alanında uzmanlaştım. Endüstri psikoloğu olarak mezun oldum. Sonra yurt dışı tecrübesi kazanmak adına Kanada’ya gittim. 3 yıl kadar yaşadım ve yüksek lisansımı yaptım. Kendimi geliştirdiğim bir dönem oldu. İş deneyimi edinmek için de 2 yıl kadar New York macerası oldu. 2 yıl çalıştıktan sonra ‘Tamam. Ülkeme dönme vakti’ dedim. İstediğim de bir müddet yurt dışında deneyim edinmek, görmek, tanımak, sonra ülkemde mesleğimi hayata geçirmekti.

 

 

İNSANLARI ANLAMAK İÇİN

Peki insanları anlamak isteyerek bu yola çıktınız, henüz genç yaşlardayken bir idolünüz var mıydı?

-Ben tüm işlerimde kendi ihtiyacımdan yola çıkarak bir şeylere karar verdim. Çocukluğumda da kendimi anlamaya çalışıyordum. ‘Niye bu dünyadayız, ne yapmaya çalışıyoruz, amacımız ne?’ diyordum. Benim de çocukluğumda zorlandığım, anlamlandıramadığım şeyler oldu. Bu süreçte insanları anlamak istedim. Lisede psikoloji derslerini zevkle dinliyordum. Bana uygun olan bölüm psikoloji dedim. İnsanları dinliyor, anlamaya ve yardım etmeye çalışıyordum. Bir taraftan da dünyayı anlamaya çalışıyordum.

 

GEÇMEYEN BOYUN AĞRILARINDAN SONRA

Endüstri psikologluğu nasıl bir şey?

-Kurumlardaki insanların gelişimine katkıda bulunuyorum. Kullandığım pek çok araç var. Hem danışmanlık tarafında, hem de insan kaynakları tarafında olarak kurumlardaki insanların gelişimine yönelik katkıda bulunuyorum. Kendi şirketimi kurdum 2011’de. Sonra mesleki anlamda bir şapka daha geldi, o da koçluktu. Çünkü bir süre sonra insanları daha derinden nasıl anlarım diye düşünmeye başladım. Psikolojiyle bağlantılı olduğu için bir ekol belirledim ve Erickson Coaching International’dan eğitim aldım ve hayatıma koçluğu ekledim. Koçlukta yaptığınız işler çok daha derin oluyor. Koçluk almak isteyen kişiyle bire bir çalışıyorsunuz. Siz kendinizi geliştirdikçe ilgi alanlarınız değişiyor. Bu sırada “Heal Your Life (Hayatınızı İyileştirin)” dönemi geldi. Bu tamamen kendi ihtiyacımdan çıktı. İşimin bir alanı da “Hayatınızı İyileştirin” diye bir programın seminerlerini veriyorum ve koçluğunu yapıyorum. Bu da kendi ihtiyacımdan kaynaklanıyordu.
     Boynumda sürekli geçmeyen bir ağrı vardı. Bunun altında yatan başka bir neden vardır diyordum. Çünkü benim de destek aldığım kaynaklarım var, psikolog veya koç gibi. Herhangi engelim olduğunda nasıl çalışacağımı biliyordum. Bir boyun ameliyatı geçirdim. Bu benim kırılma noktam oldu. Tedavileri yaptık, hayatım rahatladı ama boynumdaki ağrım hala geçmemişti. Bunu araştırmaya başladığımda Louise Hay öğretisiyle tanıştım. Louise Hay, hastalıkların altında zihinsel nedenlerin yattığını düşünen kişisel gelişim dünyasının önde gelen isimlerinden biri. Tam bunu araştırırken bu öğretiyle ilgili 2 günlük bir workshop olduğunu gördüm ve buna katıldım. O kadar derinden şeyleri fark etmemi sağladı ki, ondan sonra kendi üzerimde daha farklı çalışmaya başladım. Bu öğretiyi araştırdıkça o kadar benimsedim ki bunun üzerine eğitmenlik süreci başladı ve daha sonra Heal Your Life (Hayatınızı İyileştirin) seminerini vermeye başladım. Gruplarla yaptığımız bir çalışma. Kendi üzerimde çalışırken koçluk metodunun söylediği gibi ‘ben yapabiliyorsam diğer insanlar da yapabilir’ diye yola çıktım.

 

Ben bir şeyi çok merak ediyorum. Psikologlar insanların sorunlarını dinler ya hiç etkilenmez misiniz? Bizler karşımızdaki insanın sorununu dinlediğimiz de kendimizi o sorunun bir parçası gibi hissederiz. Siz nasıl yapıyorsunuz?

-Her mesleğin zorlu tarafları var. Ama bu eğitimi alınca kazandığınız bir bakış açısı var. Eğitimi ilk almaya başladığınız da herkese ve kendinize tanı koymaya başlıyorsunuz. Yavaş yavaş eğitim tamamlanmaya başlayınca durum farklılaşıyor. İlk zamanlar tecrübesizlikle o sorunları üzerinize alma riski de var ama zamanla değişiyor. Bu işin doğası gereği insanları dinlerken kendinizi konumlamanız gereken yeri öğreniyorsunuz. Koçlukta sizin bulunduğunuz konum o kişiyi derin dinlemektir, kendinizi onun yerine koymak değil, anlamaktır. En önemlisi de karşınızdaki kişinin fark etmesini sağlamaktır. Benim bir taraftan psikolog, bir taraftan koçluk, bir taraftan da danışman şapkam var. Hepsini kullandığım alanlar farklı. Ancak hepsinde ortak nokta etkin dinlemek. Koçluk konumu 3’üncü bir göz gibi. İki kişinin görüşmesine dışarıdan bakıyorsunuz. En iyi koç orda olmayan koçtur deriz.

 

KOÇLAR İÇİN ‘ŞU AN’ ÖNEMLİ

Psikologlar ve koçlar arasındaki fark nedir?

-Psikologlar geçmişle ilgilenir. Kişinin hayatında onu sınırlayan ne varsa onu bulmasına rehberlik eder. Psikologlar teknikleriyle kişiyi güçlendiriyor. İnsan kendi gücünü geri kazanırsa şu an ve geleceğe dair bir şey yapabilir. Geçmişte bir temizlik yapılmalı yoksa geleceğe sağlıklı gidilemiyor. Koçlar için şu an ve gelecek var. Ancak karşınıza depresyonda olan bir kişi geldiğinde koçun bu kişinin depresyonda olduğunu anlaması ve doğru uzmana yönlendirmesi gerekiyor. Bu meslekte de bunu anlayan var anlayamayan var. Koç olarak en çok üzerinde durduğumuz şey; ICF onaylı olmak. ICF’ten onaylı olduğunuzda dünya standartlarına uygun olarak koçluk yapıyorsunuz demektir. Her koç kendi üzerinde mutlaka çalışmalı. Yaşam boyunca devam eden bir süreçtir bu. Benim kendi üzerimde çalışmam bir keyif. Her görüştüğünüz kişi size de ayna tutuyor.

 

Yaşam koçluğu yeni yeni tanınmaya başladı. Yaşam koçu nedir? Her yaşam koçuna gidilir mi?

-Bakın, kimyanızın tuttuğu bir kişi vardır. O kişiyi bulmak önemli. Terapi sırasında da, koçlukta da böyledir. Koçluk, iki yetişkinin olduğu bir alan. Koç ne yapıyor; kendi potansiyelinizi keşfetmenize ve bu potansiyeli yaşamanıza aracılık ediyor. Mesela bir takım hedeflere gitmek istediğinizde koç bu hedeflere gitmenizde size bir takım araçlarla alan yaratıyor, size rehberlik ediyor. Sorduğu güçlü sorularla çalıştığınız konu etrafında derin düşünmenizi sağlıyor ve fark etmenize aracılık yapıyor. Aslında bütün soruların cevabı, tüm kaynaklarımız içimizde. Fakat bazen bu kaynaklara ulaşmakta zorlandığımız zamanlar olur. Birden fazla hedefiniz var ve yolunuzu kaybettiğinizde devreye girer Koç. İçinde bulunduğunuz o hal sağlıklı düşünmenizi, ilerlemenizi engellediğinde koç kullandığı tekniklerle sizi kendi yolunuza geri getiriyor, yolda ilerlemenize vesile oluyor. Bir yol arkadaşlığı gibi düşünün.
Birisi ‘koçum’ diyorsa elbet araştırmak gerekiyor; ‘Hangi ekolü benimsedi, hangi eğitimden geçti, kendi üzerinde çalışıyor mu? Nasıl çalışmalar yapıyor’ bunlara bakmak gerekiyor. Bu meslekte aldığınız eğitim çok önemli. Ayrıca eğitim sürecini sürdürmekte... Koçluk, her görüşmede kendinizi geliştirdiğiniz ve kendi potansiyelinizi de daha çok yaşamanıza olanak sağlayan bir meslek. ‘Eğitim bitti, tamam’ diye bir şey yok.

 

İzmit’teki kurumlarla çalışıyorsunuz değil mi?

-Elbette, kurumun ihtiyacına göre gelip-gidiyorum. İzmit’te hiç seminer vermedim, dilerim fırsat olur ve yaparım. Çünkü kafamda hep İzmit’te bir şeyler yapmak var. Annem, babam, kardeşim ve ailesi burada yaşıyor. Sık sık geliyorum buraya.

 

DERİNLERE İNİYOR, KENDİMİZİ TANIYORUZ

‘Hayatınızı İyileştirin’ öğretisini anlatır mısınız?

-Louise Hay’in yarattığı ve onun öğretisiyle ortaya çıkmış bir atölye çalışması. Kişinin kendini daha derinden tanıdığı bir deneyim. Aslında kendini, diğer insanları ve hayatı sevme deneyimi diyebiliriz. Çalışmanın ana teması; bizim en derinlerde kendimizi sınırlayan bir takım düşünceler, duygular, kalıplar, inançlar var. Bunlar çocukluğumuzdan itibaren oluşturduğumuz şeyler. Farkında olmadığımız durumlardır. Hani deriz ya ‘beni bir şey tutuyor’ diye işte o. O zaman derinlere bakmak gerekiyor. Bu çalışmanın yaptığı da kişinin kendisini derinden tanımasını sağlamak. 2 gün boyunca derine iniyorsunuz, içinizdeki dibi görüyorsunuz yani sonra çıkıyorsunuz oradan. Burada esas olan farkındalığı sağlamak, kişinin kendisini fark etmesi. Fark etmek dönüşüme adım attıran bir aşama.

 

Dibi görmekten kasıt..

-Buradan kasıt; sizi sınırlayan düşünceleri, duyguları, inançları görmek.

 

Bu düşüncelerden etkilenip çıkamama durumu var mı?

-Workshop o kadar güzel dizayn edilmiş ki sizi o alana indiriyor, o alanı bir keşfediyorsunuz ve sonra sizi çıkarıyor. Buradaki esas amaç bir çeşit kendi temizliğinizi yapmanız ve çalışmadan çıktıktan sonra öğrendiğiniz bir takım yöntemleri yapmaya devam ettirmeniz. Temizlik dediğimiz şey hayat boyu devam ediyor.

 

Duygusal anlamda desteği erkek mi daha çok alıyor yoksa kadınlar mı?

-Her iki kesimden de gelen kişiler var. Ama bu tarz çalışmalarda gördüğüm kadınların sayısı daha fazla. Kendileri üzerinde daha çok çalışmaya istekliler. Kadın ve erkeklerin doğaları gereği duyguları yaşama, ifade etme tarzı birbirinden çok farklı. Kadınlar duyguları üzerinde konuşmayı daha kolay yapıyor. Tabi bunu yapan erkekler de var. Ama karşılaştırma yaptığımda kadınlar için ‘konuşmak’ daha kolay. Erkekleri yetiştiren anneler, onlara duygularını ifade etmenin ne kadar güvenli olduğuna dair rol modeli olursa gelecekte farklı bir tablo çıkacaktır. Aslında her iki ebeveynin çocuklarına karşı göstermesi gereken bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Eğitim ailede başlıyor sonuçta. Çalışmalarda direnç gösteren kişiler oluyor. Bu çok normal. Değişim direnci getirir. Hem değişimi isteriz hem de direniriz. Değişim kaçınılmaz. Ama içerisinde belirsizlik var bu nedenle direnç gösterirsiniz. Siz değişmek istemezseniz de evren size o değişimi başlatacak bir deneyimi önünüze getiriyor. Dönüşüm ise istekle yapılan bir şey.

 

HERKESİN BİR HEDEFİ VARDIR

Yurt dışında da çalıştınız. Bizim insanımız mı duygularını daha rahat ifade ediyor yoksa Avrupalı mı?

-Batı toplumlarında doğduklarından itibaren kendilerini ifade etmek hayatın bir parçası. Ancak bizlerde ‘sus, sen küçüksün’ diyerek aile çocuğu susturabiliyor. Kendini ifade etmek aile içerisinde başlar. Çocuk nasıl yetişirse öyle devam eder. Batı toplumlarında çocuk da anne-baba ile karar alıyor. Tabi ülkemizde de bu durum yavaş yavaş değişiyor.

 

Peki yaşam koçuyla çalışmak için bir yaş aralığı var mı?

-Çok güzel bir soru, yaş aralığı yok. Bir çocukla da çalışabilirsiniz. Sadece yöntemleriniz farklı olur. Bir koçla herkes çalışabilir. 70 yaşında bir insanın da koçluğa ihtiyacı olabilir. Çünkü onun da mutlaka bir hedefi, keşfetmek istediği bir potansiyeli vardır.

 

Koçla ne kadar çalışmak gerek?

-Size bağlı. Önerdiğimiz bir yapı var elbette, koçluk süresi, görüşme sayısı vs. Ancak her koçluk görüşmesinde üstünde çalıştığınız konuya dair adımlar atarak çıkıyorsunuz. Her görüşme arasında bir süre bırakmak önemli. Bu vakit, yaşadığınız süreci proseslemenizi sağlar. Koçlukta dert dinlemiyorsunuz, şu ana odaklanıyorsunuz. Koç, sizi o ana ve kendinize odaklıyor.

 

GEÇMİŞİ AFFETMELİSİNİZ

     Geçmişe takılmak insanı çok sınırlayan bir şey. Ve bu affedememekten geliyor. Yaşadığımız deneyimlerden kaynaklanıyor. Geçmişi affedemediğimiz sürece kendimizi sevmemiz zorlaşıyor. Geçmişi affedememek aslında özgür kalamamak demek. Bileğinizde bir zincir var ve o geçmişteki duruma bağlı kalıyorsunuz. Hayat farkındalıklar ve seçimler üzerine kurulu. Siz bir şeyi fark ettiğiniz andan itibaren artık seçim hakkınız var; ‘Ben bu konuyu dönüştürebilirim ya da olduğum yerde kalabilirim.’ Orada kaldığınızda sizi bağlayan şey ne buna bakmak lazım, sizi orda ne besliyor? Çünkü o durumda kalmak sizi kurban psikolojisine sürüklüyor. Önce geçmiştekini affetmek önemli. Sevgiye giden yol affetmekten geçer. Hayatınızda zorlandığınız konularda sizi test eden deneyimler çıkar karşınıza. Odanın ortasına çöp attığınızı düşünün. Günler sonra odaya geldiğinizde ne görürsünüz? Çürümüş şeyler ve mikroorganizmalar. İçimizi temizlememiz gereken şeyler de böyledir. Siz onu temizlemediğiniz sürece daha da kokuyor. Halının altına itmek yerine
temizleyip ilerlemek önemli. Değişim, dönüşüm sizinle ilgili bir şey. Hiç kimseyi değiştiremezsiniz. Sizin kontrolünüzde değil bu. O yüzden kendinize döneceksiniz, kendiniz üzerinde çalışacaksınız. Siz güçlendikçe olaylara yaklaşımınız değişiyor. Değişim içeriden dışarıya olan bir şey. Bakış açımı ya da reaksiyonlarımı değiştirmediğim sürece bana o durumları yaşatacak bir takım olayları başka yerlerde yaşayacağım.

‘Ben o durumları unutmaya hazır mıyım?’ Bunu sormalıyım. Sınırlarınızı net şekilde koymak, ‘hayır’ diyebilmek çok önemli. Kendi alanınızı belirliyorsunuz. Sürekli alanınıza giriyorlarsa ‘neden alanıma girmelerine izin veriyorum’ diye kendimize sormalıyız.

 

VÜCUDUNUZU MUTLAKA DİNLEYİN

   Bir de vücudunuzu dinleyin mutlaka. Beden müthiş bir geri bildirim sistemidir. Hastalık artık son aşama. Hastalığa gelene kadar beden ufak ufak o mesajı verir. Boyun ağrısından örnek verelim. Mesela önce omuzlar ağrır, sonra oturuşunuz değişir ve boynunuz tutulur. Yaşadığınız durum ve bedeninizin mesajları birbiriyle ilintilidir. Boyun, esnekliği anlatır bize. Boyunun verdiği mesaj şu; ‘Hayata, yaşadığın olaylara farklı açılardan bakabilirsin, esnek olmayı seçebilirsin.” Tutulduğu zaman ise aslında bize esnek olamadığımız ve dönüştürmemiz gereken alanlar üzerinde düşünme zamanıdır.

Bakamıyorsak eğer nasıl bakacağımızı geliştirme seçimi sadece bize ait. Bilin ki hasarlanan yerin altında zihinsel bir neden yatıyordur. Hayatınızı İyileştirin çalışmasının bir bölümünde beden ve zihin arasındaki bağ üzerinde çalışırız.

     Her gece yatmadan önce vücudunuzu bir tarayın. Uyku da bir süreç. Dinleniyorsunuz. Ama zihni sakinleştirmeden bedeni dinlendiremezsiniz. Kendinize, bedeninize odaklanın. Vücudunuzu dinlediğinizde bir rahatsızlık hissettiğinizde belki komik gelecek ama o bölgeyle konuşun. Size anlatmak istediği ne? Kendimizi sevdiğimizde bedenimize iyi davranmayı seçiyoruz. Ne kadar muhteşem ve mükemmel varlıklar olduğumuzu gördüğümüzde ve kabul ettiğimizde hayattaki deneyimlerimiz farklılaşıyor. ‘Dünyada bir kişi yaptıysa ben de yapabilirim, kimse yapmadıysa da ben yapabilirim’ diyebilmek ne kadar güzel olur.

     Kadınların ve annelerin rolünün bizim toplumuzda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Annelerin önce kendilerini sevmeyi öğrenip sonra da çocuklarına kendilerini sevmeyi öğrettiklerinde bu toplumda ve dünyada bir dönüşüm yaratabileceğimize inanıyorum. Babaların da rolü tartışmasız çok önemli elbette ancak çocukların hayatlarının ilk yıllarında annenin rolü çok daha farklı. Bir çocuğa verilecek en güzel hediyenin kendisini sevmeyi öğretmek olduğuna inanıyorum.

Leave a Reply