Gençlik daha çok sorumluluk sahibi oluyor

Son yıllarda gençlerin yaşadığı sorunlar arasında işsizlik, gelecek kaygısı, eğitim hakkı sorunu, üniversite ve liselere giriş sınavlarının yarattığı stres, ikili ilişkilerde yaşadıkları güvensizlik, uyuşturucu kullanımı, psikolojik destek alanların sayısındaki artış en çok konuşulan konuların başında geliyor. Sanat ve kültür hayatındaki başarılar da dikkate değer artışlar da gözleniyor. Taa ki Gezi Gençliği’ne kadar. “Gençler apolitik, siyasetten anlamıyor, topluma karşı duyarsızlar, çok benciller” vs. söylemine inat 2013 yazında ‘Gezi Gençliği’ birden bire siyasi gündemin konusu oldu. Gençlerin işsizlik, gelecek kaygısı vs. gibi sorunları devam ederken, birden bire sokağa çıktı. Birçoğu ailesini peşinden sürükledi.
Gezi olaylarıyla gündeme gelen gençliğin sorunları ve önceki kuşaklardan farklarını, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı nedeniyle Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde 37 yıldır ders veren ve profesörlük unvanına ek olarak verilen, üniversite ile bağının süresiz uzatılmasını sağlayan ‘Emeritus’ unvanına sahip Prof. Dr. Güler Okman Fişek ile konuştuk. Fişek, “Oto tamircisi gençleri konuşmadan, gençliği ele alamayız” derken, şimdiki kuşağın 80 öncekilerle karşılaştırmasını da yaptı.

Günümüz gençliğinin en önemli sorunu ne sizce?

-Çoğunlukla üniversite gençliğinden söz ediyoruz. Fakat benim aklımdan çıkmayan bir diğer kesim var, o da oto tamircisi gençler. Onları düşünmeden bugünkü üniversite gençliğini konuşamayız. Oto tamircisi gençten kastım tabii ki okuyamayan, üniversiteye gitme imkanı bulamayan, çalışmak zorunda kalan gençler. O gençler birçok sorunla karşı karşıya. En önde sağlık koşullarındaki zorluklar, örneğin iş kazalarını görüyoruz. Bu soruna yeterince çare aranmıyor. Günlük hayatını idame etme derdindeyken, daha soyut değerlerle uğraşacak hali kalmıyor. İnsan yaşamına anlam verebildikçe mutlu olma imkanı bulur, bu gençlerin hayatlarına ne şekilde bir anlam verdikleri bilinmiyor. Üniversitedeki kentsoylu, “tuzu kuru” gençliği düşünürken bu gençleri unutmamamız gerekir. Yine de düşünüyorum, bu gençler de Gezi’deydi. Demek ki, koşullarının kısıtlarını aşarak daha iyi bir yaşam için macadele etme güçleri onlarda var. Gezi gençliği gerçekten çok özel bir şey yaptı. Özgürlüğüne, kendisinden farklı olan diğer insanlara sahip çıktı. Bir girişimcilik ruhu zaten vardı ama bu yönde bir girişimcilik pek görünmüyordu. ‘Özal gençliği’ dedikleri, ‘köşeyi dönme gençliği’ şeklinde sunuluyordu ama demek ki alttan alta bir şeyler pişiyormuş. Pişen de 60’ların gençliği gibi değil, onlarınki belli bir ideolojiye yönelik çabalar içindeydi. O da iyi niyetliydi, fakat bugünün gençliği farklı.

TÜRKİYE HALA GELENEKSEL BİR ÜLKE

Ne gibi farklar ve benzerlikler var?

-Kendi dünyasına anlam vermek için bir çaba içindeler. Sadece kendisini gözetmiyor, kendisine anlam veren şeyin çevre, ötekilerin özgürlüğü, iletişim, birliktelik, genel bir kabul ortamı olduğunu düşünerek girişimcilik yapıyorlar. Bunun Gezi’yle bittiğini falan da sanmıyorum. Fark olarak da biz onlar kadar yaratıcı mıydık bilmiyorum. Tabii geleneksel ortamlarda büyüdük. Anne baba çocuk arasında bir ‘su küçüğün, söz büyüğün’ hiyerarşisi vardı. Ama onun iyi yanı da vardı. Sevgi, saygı hepsi vardı da o ayrışım da devam ediyordu. Roller karışmıyordu. Okullarda eski usül öğretmenler olsa bile sevgi dolu olanları da görülüyordu. Bir şeyler veriyorlardı, merakımız baltalanmıyordu. Bir de o devirde olan bir sorumluluk hissi vardı. ‘Vatan sana bu imkanı vermiş okuyabilmişsin, üniversite bitirmişsin vs. Sen sorumlusun bu vatana karşı’ şeklindeydi bu sorumluluk hissi. 70-80’lerde o iyice kayboldu. Şimdi yeniden bir sorumluluk duygusu gelişiyor, sanki orada bir benzerlik var. Bu sorumluluk da vatan-millet-sakarya sorumluluğu değil, bizimki biraz daha öyleydi galiba. Onlar ‘insanlığa bir şey borçluyum’ diyorlar. Bu vatanın sınırlarını aşıyorlar. Belki biraz daha iyi bir şey o. Ama benim aklım oto tamircisi gençlerde...

Daha genel ifadeyle işçi gençlerde...

-İşçi, okuma imkanı bulamamış, çalışıyorsa Gezi gençliğinin katıldığı çalışmalara katılma izni ve hakkı olmayan, işi gücü ve parası olmayan gençler var. Tabii sadece büyükşehirlerdeki gençler konuşuluyor. Yozgat’taki gençlerin ne yaptığı, ne düşündüğü bilinmiyor. Ben bilmiyorum doğrusu. Özellikle çalışma alanım değil gençlik ama aklım orada. O gence nasıl ulaşılır, ne ister, bu gezi gençliğinin istekleri onda da var mı bilmiyoruz.

Gezi gençliği onların isteklerini yansıtabiliyor mu sizce?

-Kısmen yansıtıyor. Maalesef onun da şöyle farkına varıyoruz, öldürülen çocuklarımızdan Ethem Sarısülük işçi gençlik işte. Demek ki, varlar bir ölçüde ama ne ölçüde varolduklarını bilmiyoruz. Hepsi bu imkanı bulamayabiliyor.

Onlar Gezi gençliğini anlayabiliyor mu?

-Anlayıp anlamadığını bilmiyorum ama kabul etmeyebilir. Çünkü, Türkiye büyük ölçüde hala geleneksel bir ülke. Çok hızlı değişimler oluyor, ama bu değişime kimi ayak uydururken ya da ayak uydurma çabasındayken, kimi de o değişimden korkarak daha da kapanabiliyor, daha da gelenekselleşebiliyor. Gelenekselliğin bir tanımı da bu tür postmodern girişimciliğe şüpheyle bakmaktır. Hani din iman, saygı, sevgi ne oldu diye soruyor olabilirler.

ÜNİVERSİTELER, İNSAN OLMA EĞİTİMİNİ DE VERMELİ

“Çocuklarını iyi yetiştirmek isteyen ama bunu nasıl yapacağını bilemeyen aileler, fazlasıyla yalpalıyorlar. Kendi aralarında kadın-erkek ilişkisindeki eşitlik dengesi açısından da yalpalamalar var, bunların hepsi çocuğa ve gence yansıyor. Kendi sorunlarını bazen çocuk üzerinden çözmeye çalışıyorlar, çocuklar gençler hak etmediği yükleri taşıyor, ya da kendi hayatlarını sürdürürken çocuk ve genç başkalarına ihale ediliyor, yalnız bırakılıyorlar. Gayet zeki de olabiliyorlar, üniversiteye giriyorlar, girdikten sonra ne yaptıkları ise ayrı bir hikaye. Uyuşturucu onu hiç olmazsa uyuşturuyor. Maalesef çok yaygın. Ailelerin eğitilmesi lazım. Sadece uyuşturucu çetelerine baskın yapmakla olacak iş değil. Dünyada hiçkimse bunu halledemedi baskın yaparak, bizim de halledebileceğimizi düşünmüyorum. Ayrıca, üniversitelerin de bu gençlere sahip çıkıp çok daha farklı destek vermeleri gerekiyor. Üniversite kimya, fizik, matematik, edebiyat, tarih gibi eğitimi verirken, insan olma eğitimini ve desteğini de vermesi gerekir.

AİLELER KORUMACI VE DAYATMACILAR

“Aileler çok gelenekselse dayatmacı ve korumacı oluyor. Biraz daha açılalım modernleşelim, daha demokratik olalım diyorlarsa dayatmacılığı biraz azaltıp onun yerine korumacılığı getiriyorlar. Bugünün üniversite gençliğinin ailelerinin, bu yeni dünya düzeni ile ne yapacaklarını bildiklerinden emin değilim. Bocaladıklarını düşünüyorum. Ya çocuk ve gençleri sıkıyorlar, ya da fazla gevşek bırakıyorlar. Hele hele kentsel modern ailelerimiz kendi amaçları, hülyaları, hedefleri doğrultusunda çocukları, gençleri özgürce yetiştirmek istiyorlar. Ama kendi gündemleri ile çocuğun gündemi arasında bir fark olduğunun ayırdına varamıyorlar. Çocuk ve gençleri yarış atlarına dönüştürüyorlar. Bir de çalışan anne babalar var. Çocuk/genç anneanne ve babaannelere ihale ediliyor. O zaman iki sistem arası şaşkınlık yaşıyorlar. Ya da bakıcılara, okullara, spor kulüplerini vs. ihale ediliyorlar. Yani ailedeki o yakın ilişki içinde kendini bulma olanağını kolay kolay yakalayamayabiliyorlar. Fakat öte yanda da aynı belirsizlikle karşılaşan aileler gelenekten gelen anlamlı değerlerini muhafaza edip yine de yeni yaklaşımlara da açık olup, çocuklarına hem değer veriyorlar, hem de dişinden tırnağından arttırarak ellerinden geleni vermeye çalışıyorlar. Belki geleneğin getirdiği hiyerarşik ayrışım hala sürüyor ama çocuk ve gençler de daha çok “ben” diyebiliyorlar. İşte bunlar müthiş gençler oluyor.”

ÜNİVERSİTE MEZUNU 557 BİN İŞSİZ VAR

TÜİK’in 2013 verilerine göre, üniversite mezunu işsizlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 10’un üzerinde bir artış gösterdi. Türkiye’nin iş gücünün 5 milyon 388 binlik kısmını yüksek okul veya fakülte mezunları oluşturuyor. İşsizler arasında 557 bin üniversite mezunu var. İmalat ve işletme mezunlarının yüzde 16,8’i, sanat mezunlarının yüzde 15,9’u, yaşam bilimleri mezunlarının yüzde 14,5’i işsizlik sorunu yaşıyor. Sosyal ve kişisel hizmetler, bilgisayar, gazetecilik ve enformasyon, mimarlık ve inşaat mezunlarının işsizlik oranı, üniversite mezunlarının genel işsizlik oranının üzerinde seyrediyor. iş gücündeki üniversite mezunu işsizlerin sayısı geçen yıl 54 bin artarak 557 bine, istihdam edilenlerin sayısı da 338 bin artarak 4 milyon 831 bine çıktı. Bu gelişmeler doğrultusunda yüksekokul veya fakülte mezunları arasında 2012’de yüzde 10,1 olan işsiz sayısı 10,3’e çıktı. Üniversiteli işsizlerin 203 binini iş ve yönetim mezunları, 59 binini öğretmen eğitimi ve eğitim bilimleri, 46 binlik kısmını mühendislik işleri mezunları oluşturuyor. Buna karşın bazı alanlarda işsizlik oranı oldukça düşük seviyelerde.

Leave a Reply