Futbolcular Ve Başkan Sadece Bayramlarda Görüşmeli

Avrupa’da 42 oyuncuya ve bazı kulüplere mentörlük hizmeti veren Erdinç Üstündağ ile futbolcu, teknik adam, taraftar, medya ve yönetimler hakkında konuştuk. Üstündağ’ın Terim ve Emre’ye de tavsiyeleri var.
Emre Belözoğlu, Fatih Terim, Batuhan Karadeniz ve daha niceleri… Hepsinin ortak yönü aynı: Öfke... Kâh biri çıkıyor ortalığı karıştırıyor, kâh diğeri. Spor kamuoyu günlerce onlarla meşgul oluyor.

Oysa çözüm basit; problemi kabul etmek ve bir mentörle çalışmak. Çoğu Almanya’da olmak üzere Avrupa’da 42 futbolcuya mentörlük yapan Erdinç Üstündağ’la mentörlüğü, iki kültür arasında kalan gurbetçileri, futbolcuların en büyük kaygılarını, Fatih Terim’i, Emre’yi ve daha pek çok şeyi konuştuk.

Üstündağ, Almanya’da doğmuş ancak ilkokulu memleketi Malatya’da okumuş. Sonra Almanya’ya ailesinin yanına gitmiş. Freiburg Üniversitesi’nde psikoloji bölümünü bitirmiş. Ardından ülkenin en kapsamlı psikoloji merkezlerinden birini açmış. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden, hatta Azerbaycan’dan dahi insanlar onun merkezine akın ediyor. Merkezde ayda 3 bin seans veriliyor. Ünü o kadar yayıldı ki Bundesliga’daki birçok futbolcu onunla çalışmaya başladı. Bu oyunculardan sadece 6’sı Türk. Üstündağ son olarak “Aradığım Kitap İşte Bu” adlı çalışmasıyla karşımıza çıktı.

-İlkokulu Türkiye’de okuyup Almanya’da psikoloji gibi zor bir bölümü bitirmek... Bu nasıl oldu?

Çok ağır bir bölüm. Ağır Almanca eğitimi var. Azim, kısmet. İsterseniz bazı şeyleri başarıyorsunuz. Ama öncelikle nasip olacak.

-Sonra Avrupa Psikoloji Merkezi adlı bir büro açtınız.

7 sene önce tek başıma kurdum. Günden güne daha da gelişti. Bunda basının da desteği çok çok fazlaydı. Adı önce Avrupalı Türklerin Psikoloji Merkezi’ydi. Sonra Avrupa’nın çok çeşitli ülkelerinden seans almaya başlayınca ismi değiştirdik. Avusturya, Hollanda, Fransa, Belçika’dan, hatta Bakü’den bile gelenler var. Ayda 3 bin seansın üzerindeyiz.

-Merkezdeki ekip kalabalık mı?

14 kişiyiz. Türk, Fransız, Arap arkadaşlar var.

-Oradaki Türklerin en büyük sorunu sanırım ailevidir.

Evet. Ailevi seanslarımızın yüzde 80’i Türk.

-Aslında bu başlı başına bir konu ama biz futbolculara yoğunlaşmak istiyoruz. 42 oyuncu ile çalışıyorsunuz ki bu çok iyi bir rakam. Bu nasıl oldu?

Öncesinde çok sayıda iş yerinde motivasyonu artırıcı, personele yönelik konferanslarımız oldu. Bunlar etkili olacak ki çevremiz genişledi. Son zamanlarda da kulüplerden talep gelmeye başladı. Etik olarak, şu kulüplerle çalışıyoruz demiyoruz. Yalnız üst düzey kulüplerle çalışıyoruz diyebilirim. Bundesliga başta olmak üzere Avrupa’da 42 oyuncu bireysel anlamda bana bağlı.

-Bu oyuncuların kaçı Türk.

Sadece 6’sı.

-42 iyi bir rakam. Neredeyse 4 takım.

Şimdi siz bir şeylere talip olursanız o çok zor oluyor. Ama tavsiye edilmek, artı başarıyla tavsiye edilmek işi kolaylaştırıyor. Bu konuda çok kaliteli çalışmalarımız var. Oyuncunun performansını çok net bir şekilde artırabiliyoruz.

-Nasıl yapıyorsunuz?

Aslında çok kolay. Avrupalı kulüpler, bu işin sadece teknik adamla olmadığını biliyor. Oyuncuya mental destek lazım. Aşçıya da lazım, berbere de lazım, iş adamına da, personele de... Bir öğrenci morali bozuk olduğunda ders çalışabilir mi? Sadece bizim memleketimizde bu işe çok fazla önem verilmiyor. Bilimsel çalışmalarda oyuncunun ilerleme kaydedip kaydetmediğini anlarsınız. Biz diyoruz ki 6 ile 8 hafta arasında mental desteğin sonucunda verim almaya başlanıyor. Bu zaman zarfında oyuncunun şuuraltıyla mental desteği beraber harmanlıyoruz.

-Avrupa’daki oyuncular çok profesyonel. Buna rağmen ne gibi sorunları var?

Çevreye itimat sorunu yaşıyorlar. Türkiye’de de böyledir belki. Gerçek dost var mı? Dost olan şöhretim için mi, param için mi dost? Oradaki Türk oyuncularda bu böyle. Hele bir de maneviyatları zayıfsa, çevreleri de biraz laylaylomsa, bu ilgiyi, manşetleri, parayı kaldıramıyorlar. Maneviyat zayıf olunca, gece hayatı oyuncuyu dağıtıyor.

-Geçenlerde eski bir futbolcu ‘Futbolcuların manevi kamplara alınması lazım’ demişti bana. Siz bu görüşe katılır mısınız? Bilim bunu kabul eder mi?

“Bilim kabul etsin etmesin, bu benim kendi felsefem. Ben böyle bakıyorum olaya.” dersiniz. Öbürü farklı pencereden bakabilir. Bence de sporcunun maneviyatı çok çok önemli. Maneviyat sizi bazı yanlış alışkanlıklara karşı frenler. Orada mentöre de, psikoloğa da çok ihtiyaç olmaz. Tabii Avrupalılarla böyle çalışmıyoruz. Onlarda maneviyat çok yok. Ama onun paralelinde tam profesyoneller. Oyuncu performansı açısından baktığımızda bir kesim bundan rahatsız olsa da, istemese de manevi desteğin oyunculara faydası var. Faydasını da almışlardır. G.Saray’ın 2000 senesinde yaptıkları ortada. Orada başarının gelmesinde manevi dinamiklerin çok çok etkisi vardı.

-Avrupalı oyuncu ile daha çok ne konuşuyorsunuz?

Avrupa’daki oyuncularla ailevi sorunlarını konuştuğumuz çok çok az. Orada profesyonelliğe odaklı sorunlar öne çıkıyor. Sakatlıktan çıktım, eski performansımı nasıl gösterebilirim? Veya yeni transfer oldum, bu oyuncuya formamı kaptırır mıyım? Daha çok başarıya endeksli sorunlar...

-‘6-8 haftada sonuç almaya başlıyoruz’ diyorsunuz. Ne yapıyorsunuz o arada.

Bizim oyuncularla veya takımlarıyla yaptığımız anlaşma 6 ay ile 2 sene arasında. İhtiyaca bağlı seanslarımız haftada 3 olur. Taraftar, medya, hoca baskısını kaldıramıyorsa bu 5-6 seansa çıkar.

-Bayağı vakit ayırıyorlar size.

Evet. İdman gibi. Biz devre arası kamplarında idmandan fazla mental çalışıyoruz oyuncularla. Mesela, geçen devre arasında önemli bir Alman takımıyla Antalya’daydım. Bu kadar önemsenen bir konu bu. Çünkü konsantrasyon açısından üst noktada olmayan futbolcu gerçek performansını gösteremez. Oyuncuların artılarını iyice fark etmesini sağlıyoruz. Eksilerini eleştiri bazında değil, bu eksileri nasıl artıya çevirebiliriz şeklinde ona anlatıyoruz. Sandviç örneği veriyoruz.

-Örneği açarsak…

Sandviç gibi kat kat, önce oyuncuya marifetlerini söylüyoruz. Sonra eksik olan yanını, sonra da neleri başarabileceğini anlatıyoruz. Mesela, ‘Sen çok profesyonel oyuncusun. Fakat son zamanlarda şunu şunu yapamıyorsun. Ama bunu yapabileceğine inanıyoruz.’ deyip sandviçi kapatıyoruz. O aradaki eleştiri zaten ağır da gelmiyor. Direkt ‘Son zamanlarda başarısızsın.’ dersen olmuyor.

-Oyuncuyu maçta izlerken bile psikolojisini, ruh hâlini anlar mısınız?

Seyirci baskısı durumunda öz güveni var mı, top ayağına geldiğinde panikliyor mu? Çıplak gözle izlediğimde bunu anlarım.

-Anlıyorsunuz ve onu tedavi ediyorsunuz.

Kişi eğer istiyorsa... Biz sadece isteyenlere faydalı olabiliriz.

-‘Gece hayatına dikkat et’ diyor musunuz?

Bir futbolcunun evli olması performansına daima artı şekilde yansır. Ailesi kuvvetli, aile yaşantısı daha sağlıklı olanların performansı daha uzun vadeli, daha rasyonel oluyor. Aile hayatları oturmayanların performansları çalkantılı olabiliyor. Bir Avrupalı oyuncuya şöyle bir konuşma hiçbir zaman yapmadık: “Evladım, cumartesi 80 bin kişi önünde maçın var. Bu akşam bir yerlere çıkma, evinde otur.” Oyuncu bunu zaten biliyor. Fakat bizde oyuncular bu konuda eksik. Ama bizim ülkemizdeki oyuncuları haklı çıkarmak adına şunu da söylemem gerek: Almanya’da maç sonrası oyuncunun ne yaptığı kimseyi ilgilendirmiyor. İsterse sabahlar, kimse karışmaz.

-Türk oyuncular orada gurbetçi, burada ise Alamancı. Onların ne gibi sorunları oluyor?

Bu arkadaşlarımız genelde Türkiye’ye geldiklerinde sorunlarla karşılaşıyor. Mesela, Millî Takım’da maalesef fazla Türkçe konuşamadıklarından dolayı sanki bir gruplaşma içindeymişler gibi algılanabiliyorlar. Bu da performansa yansıyor.

-Oradaki takımlarda problem yaşıyorlar mı?

Daha az. O seviyedeyse zaten kabul edilmişlerdir. Engellenenler zaten engellenmiştir.

-O oyunculara daha fazlasını katabilir miydik, sizin gibi mentörleri olsaydı?

Almanya’da çok kabiliyetli Türk gençleri var. Sayı artacak. Fakat bazı lisansı olmayan menajerler, gurbetçi ailelerin beynini yıkıyor. “Çocuğunuzun Almanya’da şansı yok. Türkiye’ye götürelim. Bir sene Anadolu’da oynar, sonra İstanbul’a gider. Yıldız olur.” gibi vaatlerde bulunuyorlar. Bu yüzden çok sayıda Türk oyuncu sıçrama gösteremiyor. Altyapıda oynayan bir oyuncu kesinlikle bir seviyeye gelene kadar Almanya’da kalmalı.

-İki kültür arasında kalmak onları nasıl etkiliyor?

Aynı mıknatıs gibi artısı eksisi var. Olumlu yönde etkilenme ihtimali daha fazla. Eğer bunu değerlendirebilirsek tabii. Daima farklı kültürlerle yoğrulmak insana katkı sağlar.

-Bazı gurbetçi oyuncular Alman Millî Takımı’nı seçiyor. Bu seçim o oyuncuların ruhunda ne gibi sıkıntılar oluşturuyor?

Mesut mesela çok tepki aldı. Ama çok doğru bir karar verdiğine hepimiz şahit oluyoruz.

-Almanlar onları kendilerinden kabul ediyor mu?

Millî marşı okumuyorlar diye sıkıntı oluyor. Mesut’a baskı oldu. Onun haricinde başarı her şeyi örtebiliyor. Bakıyorsunuz son yıllarda en formda oyuncu Mesut. Niye sevmesinler? Ben bazı oyuncularımızın da Almanya’yı seçmesini isterdim. Çünkü bizi temsil ediyorlar.

-Tekrar yaptığınız işe dönersek... Oyuncularda stres oluyor mu?

Oyuncuların en büyük sıkıntıları stres ve baskı. Maç öncesi, maç sonrası, medya, seyirci, teknik direktör, forma alamama, kulüp baskısı… Almanya’daki oyuncularda ise maç öncesi baskı çok nadir. Onlardaki kaygı, eğer sakatlık varsa ve bir de aynı pozisyona bir transfer olduğunda meydana geliyor. Onun haricinde, bizim gibi hassas değiller. ‘Şu yazar şunu yazdı’ diye üzülmezler. İşlerine bakarlar. Zaten medya tarafından da fazla irdelenmezler. Bir oyuncunun bir pozisyonu TV’de üç-beş gün ileri-geri alınarak gösterilmez. Hakemin evine kameralarla gidilmez. Bu bir spordur. Elbet biri kazanacak, biri kaybedecek.

-Rakip oyuncuların tahriklerine karşı oyuncuya ne tavsiye ediyorsunuz?

Öfke kontrolü.

-Kolay değil ki…

Öğrenecek. Yaptığı meslek buysa... Sözleşme imzalamaya geldiğinde oyuncular nasıl profesyonellerse burada da profesyonel olacaklar.

-Kitabınızda Zidane örneğini veriyor, ‘2006 Dünya Kupası finalinde rakibe kafa atmasaydı bir kupa daha kaldıracaktı’ diyorsunuz. Fakat rakip küfrediyor.

Orada İtalyan oyuncunun yaptığı çok çirkindi. Ama sorunuza soruyla karşılık vereyim. Aynı şey hakem için olsa. 50 bin kişi onun yakınlarına küfür etse hakem ne yapacak? O yüzden profesyonelsek öfkemizi kontrol edeceğiz.

-Sonra bu durum oyuncunun ruhunda yara açmaz mı? Biri kardeşine küfrediyor ve tepki vermiyor?

Yok. İş yerinde olan bir problem iş yerine bırakılır. Sahadaki mesele de sahada kalır. Ama bunun bir eğitimi var işte. Sahayı bırakın, evde de olur bu. Eğer diyorsan hanımla tartışıyorum. Kumanda, bardak atıyorum. Ben diyorum ki sen odayı terk et. Aynen futbolcu da orayı terk edecek. Tahrik edenin alanından uzaklaşacak.

-Tahrik eden niye bunu yapıyor?

İşin profesyonelliği.

-Profesyonellik kelimesi bazı günahları örtüyor mu?

Kişinin olaylara nasıl baktığını, ideolojisini, inancının nasıl olduğunu bilemezsiniz ki. Bir yabancı oyuncuya bu yaptığın maneviyatla örtüşmüyor dediğinizde sizi anlamaz. Melo, Meireles sizi anlayamaz ki. Onların değer yargıları farklı. Ama hiçbir Alman kulübü bir oyuncuyu bu kadar savunmaz, yanlışını bu kadar örtbas etmez.

-Burada medya da savunuyor futbolcunun yanlışını.

İstediği futbolcuyu savunuyor ama.

-Taraftarın öfkesinden bahsediyoruz, suçlu kim?

Oradaki tek suçlu yöneticilerdir. Taraftarı ulaşamayacağınız hedeflere doğru itmemelisiniz. Ön elemeyi atlamadan final hedefi koymamalısınız.

-Şöhret hangi futbolcuyu etkiler? Şöhretin etkisinden futbolcuyu nasıl koruyorsunuz?

En temel eğitim ailede aldığınız terbiyedir. Sonrasında medyadaki arkadaşların desteğiyle, hocanın desteğiyle oyuncuyu şöhrete kademe kademe alıştırmak gerek. Bir sporcu hocanın evladıdır. Bazen insanın kaldıramayacağı transferler oluyor. Herkesin nefsi var. Bazen para, ilgi insanı şaşırtıyor. O yüzden aile, medya ve hoca hep beraber oyuncuyu şöhrete alıştıracak.

-Bizde bu dedikleriniz pek yok. Bu durumda siz ne yapıyorsunuz?

Öncesinden önlem almak lazım. Şöhrete kavuştuktan sonra oyuncu bazen sizi de ciddiye almıyor. O yüzden altyapıya yatırım olması lazım. Sizin orada oyuncuyu takip altına almanız lazım.

-Bizde futbolculara ilgi büyük. Almanya’da nasıl?

Bir kişiye kaldıramayacağı yükleri verdiğiniz zaman onun altında ezilebiliyor. Avrupa’da bu böyle değil. Almanya’daki kulüplerin antrenman sahasındaki araçlar bizdeki gibi Porsche, Lamborghini, Ferrari değil. 7 kulüp var benim çalıştığım, hiçbir oyuncuda Lamborghini görmedim. Alabilir, ben karışmam. Ama eğer bir ego tatmini ise bu yanlış. Bu, oyuncunun altyapısının zayıf olduğunu gösterir. Bizde şu da var: Birden aşırı ilgi ile oyuncuyu zirveye çıkartıp bir ayda da alaşağı edebiliyoruz. Bu da dengesiz.

-Bazı oyuncularımız ekmek fiyatını bilmiyor. Almanya’dakiler ekmek fiyatını bilir mi?

Ne söylesem yalan olur. Fakat birebir konuştuğum oyuncular ekmeğini kendisi alıyor.

Başkanlar laf yarışına ve soyunma odasına girmemeli

-Seyirci futbolcuyu anlıyor mu? Çünkü bizde bazen oyuncudan çok daha fazlası isteniyor.

O seyirciyi yönlendirenler var. İdareciler var. İdareciler mantıklı ifadeler kullanmalı. Kendi aralarındaki mevzuları bitirmeleri lazım. Schalke ile Bayern Münih başkanının laf yarıştırdığına rastlamadım. Ama Türkiye’de asıl maç saha dışında oynanıyor.

-Kulüp başkanları ön planda Türkiye’de. Soyunma odasına dahi giriyorlar.

Hata başkanda değil, onu oraya alan teknik adamda. Bence başkanlar soyunma odasına girmemeli.

-Kulüp başkanları futbolcuya nasıl davranmalı?

Bence kulüp başkanları futbolcuyla senede iki kere buluşmalı. O da Ramazan ve Kurban bayramlarında... Herkes işini yapmalı, kimse kimsenin işine karışmamalı.

-Teknik direktör-futbolcu ilişkisi nasıl olmalı?

Türkiye’deki hocalar eli sopalı. Hocaya karşı saygı olacak. Ama futbolcular da sizin istediğinizde fırçalayacağınız insanlar değil. Onlar da bazı engelleri aşmışlar. Bence hocaların yapıcı olması lazım. Hiçbir oyuncuyla sorunu kişiselleştirmemesi lazım. Yoksa otorite zaafı yaşar. ‘Benim malzemem buysa bunları idare etmem lazım’ demeli. Bunun anlamı tamamıyla futbolcuların istediği olacak değil. Eğer bir hocada kendi makamıyla alakalı bir kaygı varsa, başarısız olunca yollanacağım kaygısı varsa, bu kesinlikle onun hareketlerine olumsuz yansıyor.

Terim, mağlubiyetten korkmuyor

-Türkiye’de bazı oyuncular, teknik direktörler öfke kontrolü yaşıyor. Emre Belözoğlu gibi, Fatih Terim gibi. Ne tavsiye edersiniz?

Emre Belözoğlu saha haricinde çok beyefendi. Ama saha içinde kesinlikle öfke problemi olan bir kişi. Önce bunu fark edip yardım alması lazım. Fatih Terim, yılların imparatoru, Avrupa tecrübesi, UEFA şampiyonluğu var. Başarıları tartışılmaz. Ona rağmen öfke problemi var. Yanlış.

-Fatih Terim’e neler tavsiye edersiniz?

Fatih Terim’i duygu kontrolü konusunda desteklemek gerek. Bazen Fatih Terim’in de sanki hedef gösterilmeye çalışıldığı düşüncesine kapılıyorum. Bence Fatih hoca mağlubiyetten korkmuyor, sadece başarısızlığa ve haksızlığa karşı tahammülü yok. Gergin bir ortamda bazen çok duygusal tavırlar gösterebiliyor. Şunu da belirtmem lazım; Avrupa’da su şişesini yere attığı için hoca tribüne gönderilmez.

-Her oyuncunun mentörle çalışması gerekir mi?

Yok. İsteyen çalışır. Artıdır. Ek bir aksesuardır. O size konfor katar. Performansınızı artırır.

-Bir türlü uslanmayan ve sonunda boşta kalan Batuhan Karadeniz için neler söyleyeceksiniz?

Bana Batuhan’ı 6 hafta versinler. Günde 3 seans çalışayım, kesinlikle değişir. İsteyecek, kendisinde problem olduğunu da kabul edecek. Henüz genç. Önünde uzun seneler var. İyi düşünmeli bence.

AKSİYON





Narin Korkmaz Anadolu'da

22 / 04 / 2013



Gonca Yalçındağ İzmirli Model

20 / 07 / 2011



Foça Fransız Tatil Köyü

04 / 11 / 2010


ASP.NET - PHP Linux Hosting... Tıkla sipariş ver...

Open all references in tabs: [1 - 5]

Leave a Reply