Fatma GÜLŞEN

 Belki de şanlı Türk tarihinin en hımbıl en durgun dönemlerine denk geldi yaşadığımız zaman dilimi. Hal böyle olunca geleceğin hayaliyle yaşar olduk.

Öğrencilerime baktığımda atinin farklı olacağını düşünürüm çoğu zaman, hafiften bir gülümse belirir surat coğrafyamda. Fakat velileri gördükçe hayal dünyam yıkılıp yerle yeksan olur.

11 ile 14 yaş arası çocukların eğitim öğretiminden sorumlu olmamız hasebiyle eve dönüşüm şiddetli baş ağrıları eşliğinde gerçekleşir. Velilerin istekleri karşısında şaşırıp, bazen Göktürk bazen Hun Devleti'nin yaşadığı çağa bir zaman makinasıyla naklim olsa ne güzel olurdu diye düşünürüm. 13 yaşındaki çocuk için "lütfen arkadaşıyla aynı sınıfta olsun, yoksa psikolojisi bozulur" sözleri 21.yüzyılın güllesi olarak iner beynime, istekler sınırsızdır; "o çantasını taşıyamıyor da ben işe giderken bırakacağım o sebepten sabahçı olması lazım", "Sabah erken kalkamıyor da öğlenci olmasını istiyoruz", Apartmandaki Ali ile aynı sınıfta olsun ödevlerini ondan alıyor", "....... zaten psikolojisi bozuk" Bu psikoloji denen şey Çin malı mı ki bu kadar çabucak bozuluyor. Adına Tuğra, Buğra, Alp, Yağız koyduğumuz çocuklarımız neden bu kadar biçare yetiştiriliyor . Türk tarihinde kahramanlık göstermeyen çocuğa isim bile verilmezken, bizim çocuklarımızın bu psikoloji denen meretten çektiği nedir? Fatma Gülşen  baş ağrıları eşliğinde gerçekleşir. Velilerin istekleri karşısında şaşırıp, bazen Göktürk bazen Hun Devleti'nin yaşadığı çağa bir zaman makinesiyle naklim olsa ne güzel olurdu diye düşünürüm. 13 yaşındaki çocuk için "lütfen arkadaşıyla aynı sınıfta olsun, yoksa psikolojisi bozulur" sözleri 21.yüzyılın güllesi olarak iner beynime, istekler sınırsızdır; "o çantasını taşıyamıyor da ben işe giderken bırakacağım o sebepten sabahçı olması lazım", "Sabah erken kalkamıyor da öğlenci olmasını istiyoruz", Apartmandaki Ali ile aynı sınıfta olsun ödevlerini ondan alıyor", "....... zaten psikolojisi bozuk….." , bireyselliğe doğru yönlendirirken geleceğimizi,  adına karar verme yetkisini, sorumluluk duygusunu ayakları üzerinde durma yetisini de elinden alıp bağımlılığa doğru itiyoruz aslında. Ortaya  akademik laf salatası koyarak pedagogların bile aklına gelmeyecek teşhis ve tedavileri  karşımızdakilere yutturmaya çalışıyoruz. Korumak kollamak etrafında etten duvar örmek, her istediğini anında temin etmek, hayal kurmasına engel olmak gibi değerlerin vebalini psikolojiye yüklüyoruz.    Bu psikoloji denen şey Çin malı mı ki bu kadar çabucak bozuluyor.

Adına Tuğra, Buğra, Alp, Yağız koyduğumuz çocuklarımız neden bu kadar biçare yetiştiriliyor. Türk tarihinde kahramanlık göstermeyen çocuğa isim bile verilmezken, bizim çocuklarımızın bu psikoloji denen meretten çektiği nedir….  Fatma GÜLŞEN

Leave a Reply