Emperyalistler çözüm sürecinin bitmesini istiyor

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı ve Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi (IMPR) Uzmanı Doç. Dr. Bilal Sambur; Kobani olaylarını gazetemize değerlendirdi. Doç. Dr. Bilal Sambur, “Çözüm süreci, Türkiye’ye karşı kullanılan bir şantaj ve tehdit aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Çözüm süreci, şu anda Ortadoğu ve Türkiye’nin elindeki tek umut verici imkandır. Çözüm sürecini bitirmek için eylemlerde bulunmak, şiddet yapmak, vandalizmle sonuç almaya çalışmak kolaydır. Asıl zor olan çözüm sürecinin devamı için barıştan yana olmaktır” dedi.

İslam ve demokrasi, şiddet ve dindarlık ilişkisi gibi konularda araştırmalar ve çalışmalar yapan Doç. Dr. Bilal Sambur’un açıklamaları şöyle:

Kobani’de yaşanan olayların bahane edilmesiyle Türkiye içerisinde vandalizme başvuranları nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Ortadoğu,  savaş yapmanın zor, barış yapmanın çok zor olduğu bir bölge. Küresel emperyalizm, Ortadoğu’yu sürekli çatışma, şiddet ve savaş sarmalında tutarak onu dizayn etmek istiyor. Suriye ve Irak’taki savaş ve çatışmaların nedeni, IŞİD istilasının nedeni emperyalizmin Ortadoğu’yu paylaşım mücadelesidir. IŞİD barbarlığı konusunda bütün Ortadoğu’da büyük bir hassasiyet, korku ve endişe oluştu. IŞİD’in Şengal’de yapmış olduğu katliam, Kürtler arasında büyük bir travmanın, şokun ve korkunun oluşmasına neden oldu. Kürtler, Şengal’de gerçekleşen katliamın Kobani’de de gerçekleşmesinden korkuyorlar. IŞİD’in saldırıları ve katliamları, Kobani konusunda kolektif düzeyde büyük bir insani hassasiyet oluşturdu. Kobani konusunda oluşan kolektif insani hassasiyeti, Türkiye içinde bir şiddet ortamı oluşturmak, Türkiye’yi sokak isyanlarıyla yönetilemez  bir ülke haline getirmeye çalışmak, insani ve sosyal maliyetleri ağır olan teşebbüslerdir. Küresel emperyalizm, çözüm sürecinin bitmesini istiyor. Kobani sorunu başta olmak üzere her türlü fırsatta Türkiye, çözüm sürecinin bitirilmesiyle tehdit ediliyor. Çözüm süreci,  Türkiye’ye karşı kullanılan bir şantaj ve tehdit aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Çözüm süreci, şu anda Ortadoğu ve Türkiye’nin elindeki tek umut verici imkandır. Çözüm sürecini bitirmek için eylemlerde bulunmak, şiddet yapmak, vandalizmle sonuç almaya çalışmak kolaydır. Asıl zor olan  çözüm sürecinin  devamı için  barıştan yana olmaktır. Çözüm süreci, Ortadoğu’yu paylaşma mücadelesi veren  emperyalizmin ekmeğine yağ sürecek şekilde  tüketilmemelidir, zayıflatılmamalıdır ve içi boşaltılmamalıdır.

ERDOĞAN’A VERİLEN DESTEK YENİ TÜRKİYE’YE VERİLEN DESTEKTİR!

- Yeni Türkiye söylemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Yeni Türkiye nasıl bir ülke olacaktır?

- Yeni Türkiye, dünyanın hızlı değişimine karşı direnen, kendi içine kapanan, soğuk savaş döneminin Türkiye’si ve askerin egemen olduğu, demokratik siyasetin pasifize edildiği, ülke içinin Kürt, Alevi gibi sorunlarla meşgul edildiği, en önemlisi vatandaşın devlete karşı hak ve özgürlük talep edemediği Türkiye’nin artık olmamasıdır.

2002 sonrası bu noktada bir milat. Toplum kendisini kuşatan Demirperde tarzı muhasaraya Ak Parti’ye sunduğu destekle karşılık verdi. Bunun sembol ifadesi de Tayyip Erdoğan’dır. Ona verilen destek Yeni Türkiye’ye verilen bir destektir. Yeni Türkiye bir noktada Türkiye’nin yeniden dirilişinin bir sembolü olarak da ifade edilebilir. Bu anlamda Tayyip Erdoğan sadece siyasi bir isim değildir. Toplum Erdoğan’a tarihsel bir görev yüklemiştir. Yüzyıllık bir ihmal edilmişlikten kurtulmanın görevi yüklenildi, Erdoğan’a.  Erdoğan bu beklentiye şimdiye kadar başarılı bir şekilde cevap verdi. Tayyip Erdoğan bu beklentileri politik bir vizyon ve realiteye dönüştüren liderdir. Bunu gören toplum da sürekli olarak Tayyip Erdoğan’a destek vermiştir.

ÇÖZÜM SÜRECİ DERİNLEŞTİRİLMELİ

 Çözüm süreci hayati ve kritik bir süreç. Yeni Türkiye’nin sembol süreçlerinden biri de denebilir. Çözüm sürecini, büyük bir sorunu barışçıl bir şekilde normalleştirme ve kalıcı bir çözüme ulaştırma projesi  olarak okumamız gerekir.Her şeyden önce çözüm sürecinin en önemli özelliği kanın durmuş olmasıdır. Çevremizde bir ateş çemberi varken bizim barışçıl bir süreç üretmemiz ülkemiz adına çok büyük bir şanstır. Çözüm süreci, yeni bir taze başlangıç yapma psikolojisi oluşturdu. Çözüm süreci sayesinde insanlar, özgüven ve umut sahibi olmaya başladılar.

TOPLUMLA TAYYİP ERDOĞAN’I BİRBİRİNDEN AYRIŞTIRMAK İSTİYORLAR

- Muhalefet ve paralel yapının Recep Tayyip Erdoğan’ı yıpratmaya yönelik çalışmaları oluyor. Sizce neden özellikle Recep Tayyip Erdoğan yıpratılmaya çalışılıyor?

- Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı uzun yıllardır hem yurtiçinden hem de yurtdışından sistematik ve organize bir şekilde yürütülen bir karalama ve itibarsızlaştırma kampanyası yürütülmektedir. Cumhurbaşkanımıza karşı büyük bir algı ve iletişim operasyonu ile karşı karşıyayız. Bu algı operasyonu ile amaç Tayyip Erdoğan’ı toplumun ve dünyanın nezdinde bir nefret objesine dönüştürmektir.

Bunun için de onunla ilgili diktatör, otoriter, demokratik hakları hiçe sayan, farklılıkları yok eden bir lider portresi kurgulanmakta ve bu kurgu insanların zihinlerine kazınmaya çalışılmaktadır.

Bunu Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerinde yapıyorlar. Çünkü toplumla Tayyip Erdoğan’ı birbirinden ayrıştırmak istiyorlar. Topluma, Ak Parti’ye ve hükümete; “biz size karşı değiliz, Tayyip Erdoğan’a karşıyız” mesajı gönderilmek istenmektedir. Tayyip Erdoğan’ı yalnızlaştırmaya, onunla hükümet, İslam Dünyası ve toplum arasında bir çatışma çıkarmaya çalışıyorlar.

Bu algı operasyonunun Türkiye içinde çok ciddi bir etkisi bulunmamaktadır. Fakat bu operasyonun etkilemek istediği hedef, dış dünyadır.
Dış dünya Ak Parti’yi, Tayyip Erdoğan’ı, Türkiye’de son on yılda yaşananları çok iyi bilmemektedir. Ak Parti’nin gerçeğinin tam tersi bir kurgu, paralel yapı tarafından dünyaya aktarıldı. Dünyanın zihin dünyasını Erdoğan düşmanlığı ile yıkamaktadırlar. Bu durum, Batı’da önemli kesimlerde bir karşılık bulabilmektedir.

Oluşturulan bu algının değişmesi için Türkiye’nin dünyada çok ciddi bir kamu diplomasisi faaliyetine ihtiyacı vardır. Ak Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de gerçekleştirdiği büyük sessiz devrim,  dünyaya sabırla nitelikli ve derinlikli bir şekilde anlatılmalıdır.

Buna hem Türkiye’nin hem de dünyanın ihtiyacı vardır. Çünkü Türkiye’nin yanlış okunması demek, Arap Baharı’nın, İslam dünyasının da yanlış okunması demektir. Bunların yanlış okunması, dünyanın bu bölgelere uyguladığı politikaları da etkilemektedir.

IŞİD BUGÜN ORTAYA ÇIKAN BİR ÖRGÜT DEĞİL

- IŞİD bugün ortaya çıkan bir örgüt değildir. El-Kaide denilen o küresel yapılanmanın, Ortadoğu ölçeğinde ortaya çıkan en güçlü yapılanmasıdır. El-Kaide özellikle Usame Bin Ladin’in ölümünden sonra her ülkede o ülkenin özelliklerine göre örgütlenme stratejisi izlemiştir. Suriye savaşında kendisini Nusra olarak dizayn eden örgüt, daha sonra ikiye bölünmüş, bütün Ortadoğu’yu kapsayacak şekilde IŞİD’e dönmüştür.  IŞİD’in ortaya çıkması için mevcut ülkelerde sosyal, siyasi şartlar uygun hale getirilmiş ve IŞİD’in çok büyük alanda egemen olması sağlanılmıştır.

- Türkiye Ortadoğu’da etnik ve ideolojik şiddet konusunda tecrübesi olan bir ülke. Fakat IŞİD tarzı bir yol izleyen yapıyla, Türkiye yeni yeni tanışmaktadır. Türkiye gibi bir ülke için IŞİD ideolojisi ve pratiği çok ciddi bir tehdittir. Bu noktada Türkiye, sınırlarını güçlendirmenin yanında toplumsal yapısını kuvvetlendirmesi, insanlarımızın sahih bir din anlayışı ile donatılması, sivil toplumun bu konuda inisiyatif alması gerekmektedir. Çünkü IŞİD meselesi sadece siyaseti ilgilendiren bir mesele değil, tüm toplumu ilgilendiren bir meseledir.  Bu konuda birlikte hareket edilmelidir.

 30 MART SONRASI GÜLENİZM ÇÖKMÜŞTÜR

- Bir yazınızda; “Kemalizm macerasının çökmesi gibi 30 Mart seçimleri ile birlikte Gülenizm macerasının çökeceğini” söylüyorsunuz. Sizce 30 Mart seçimleri ile birlikte Gülenizm gerçekten çöktü mü?

- 30 Mart ile beraber her şey değişmiştir. Paralel yapı hakkında çok güçlü oldukları, o grubun önemli bir toplumsal kesim tarafından desteklendiği, Fetullah Gülen’in sözü dinlenilen en önemli referans kişi olduğuna dair mitler vardı. Oluşturulan bu algı sonucunda o grup, toplum hakkında belirleyici fikirler söyleme hakkını kendilerinde gördüler. Fakat 30 Mart seçimlerinde paralel yapının bu toplumda sandığımız gibi bir toplumsal destek tabanının olmadığı, aslında bu toplumla bütünleşik değil, toplumun dışında bir oluşum olduğu ortaya çıkmıştır. Paralel yapının en büyük iddiası sosyal olma iddiasıdır. Kendilerinin sosyal İslam’ı ve Ak Parti’nin ise politik İslam’ı temsil ettiğini iddia etmektedirler. Fakat böyle bir durum yoktur. Paralel yapı, Ak Parti’ye karşı verilen siyasi iktidar mücadelesinde hasım taraflardan birini temsil etmektedir. Bu anlamda paralel yapı, muktedir olmayı hedeflemektedir. Artık mevcut durumda Gülenistlere verilen manevi, moral, dini ve sosyal destek minimum düzeye düşmüştür. Paralel yapıya dair sorular, insanların zihinlerini meşgul etmektedir. 30 Mart sonrası Gülenizm çökmüştür. 30 Mart, Gülenistlerin cemaat olarak değil, paralel yapı olarak tescillendikleri tarihtir.

12 EYLÜL REFERANDUMU İLE CEMAAT ALTIN BİR FIRSAT YAKALADIĞINI DÜŞÜNÜYOR!

- 12 Eylül referandumunu Fetullah Gülen’in desteklediğini biliyoruz. Bugünden baktığımızda bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

- Gülenistler, kendilerine bir kurtarıcı misyonu atfetmektedirler. Bu kurtarıcılık misyonunun taşıyıcısı altın nesildir. Altın neslin misyonu ise, devleti yanlış ellerden kurtarıp, altın neslin altın ellerine teslim etmektir. Bu aşamaların gerçekleşebilmesi için yargının altın neslin eline geçmesi gerekmektedir. 12 Eylül referandumu ile Gülen grubu, altın bir fırsat yakaladığını düşünmüştür. Yargıyı komple ele geçirme ve kontrol etme fırsatını yakalayan paralel yapı, bu fırsatı büyük ölçüde değerlendirmiştir. Şu anda paralel yapının en büyük dayanağı yargıdır. Dolayısıyla HSYK seçimlerine ve 12 Eylül referandumuna verdikleri önemin arkasında, iktidarı elde etmek ve bunu sürdürmek amacı vardır.

Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi Uzmanı Doç. Dr. Bilal Sambur, Kobani olaylarını ve çözüm sürecini değerlendirdi.

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı ve Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi (IMPR) Uzmanı Doç. Dr. Bilal Sambur; Kobani olaylarını gazetemize değerlendirdi. Doç. Dr. Bilal Sambur, “Çözüm süreci, Türkiye’ye karşı kullanılan bir şantaj ve tehdit aracı olmaktan çıkarılmalıdır. Çözüm süreci, şu anda Ortadoğu ve Türkiye’nin elindeki tek umut verici imkandır. Çözüm sürecini bitirmek için eylemlerde bulunmak, şiddet yapmak, vandalizmle sonuç almaya çalışmak kolaydır. Asıl zor olan çözüm sürecinin devamı için barıştan yana olmaktır” dedi. İslam ve demokrasi, şiddet ve dindarlık ilişkisi gibi konularda araştırmalar ve çalışmalar yapan Doç. Dr. Bilal Sambur’un açıklamaları şöyle:

Yeni Akit

Leave a Reply