Emine Erdoğan’a hediye edilen ‘Diktatörlüğün Psikolojisi’ kitabı Türkçe’de
Geçmişi 12 bin yıl öncesine dayanan insanlık tarihi boyunca toplumsal oluşum çerçevesinde yaşayan insanoğlu, demokrasiden ziyade diktatörlüğün etrafında gelişmiştir.
Peki, kişinin hak ve özgürlükleri korunarak yaşamını devam ettirmesinin güvencesi sayılan demokratik yönetimin 2000’li yıllarda hâlâ hak ettiği itibarı bulamamasının nedeni nedir? Neden hâlâ diktatörlük rejiminin sarsılmaz etkileri toplumları tesiri altında bırakıyor?
Geçtiğimiz yıl, yazarı Fathali M. Moghaddam tarafından Emine Erdoğan’a hediye edilen “Diktatörlüğün Psikolojisi” isimli kitap, önceki günlerde Türkçe’ye çevrildi. Eser, diktatörlük ve demokrasi kavramlarını ‘bir sarkacın iki ucunda’ sallandırıyor. Diktatörlüğün ortaya çıkışını ve devamlılığını etkileyen psikolojik süreçleri ele alan kitap; kişinin düşünme, anlamlandırma ve gerçekleştirme şekillerinin diktatörlüğü nasıl beslediğini anlatıyor.
Bir diktatörün anatomisini incelerken; onu içinde bulunduğu toplumsal şartlardan ve geçmişinden bağımsız bir şekilde ele almak pek mümkün değil. Ancak eser bu noktada tam da iki devlet başkanın hayat hikâyesine doğru bir bakış atmamızı sağlıyor: Mandela ve Humeyni… Kitapta, bir döneme damgasını vurmuş iki liderin seçtikleri yönetim tarzları ele alınıyor.
Uzun yıllar hapis yatmış, arkalarındaki kindar kitlenin mevcut yönetime hırsındandestek almış bu iki devlet adamından Humeyni, katı bir yönetim şeklini benimserken, Mandela barışın ve uzlaşmanın yanında oldu. Nobel Barış Ödülü’nün yanı sıra 250’den fazla sayıda ödüle sahip olan Mandela, 2013’te hayatını kaybettiğinde tüm dünya arkasından ağladı…
KARİZMATİK LİDER Mİ?
Moghaddam, kitabında tek başına iktidara gelmiş yöneticinin elindeki gücü koruma adına; muhalif yayın organlarını sansürleme, karşıt güçleri engelleyici tehdit söylemleri ya da teknoloji sınırlamaları gibi yaptırımlara başvurabileceğini ele alıyor. Yaptığı işlerin toplumların kaderini değiştirecek derecede büyük atılımlar olduğuna inanan yönetici, kendisini lider olarak tanımlandırsa da; faaliyete koyduğu yasaklar ve baskıcı tutumuyla onu ‘diktatör’den başka bir sıfatla adlandırmak pek de mümkün görünmüyor.
Eğer bu tanımlar size de tanıdık geldiyse etrafa iyi bakınmakta fayda var! Nitekim yazarın da dediği gibi “Diktatörlükler sanılanın aksine hem zaman hem de mekân açısından uzağımızda olmayabilir, çok ‘gelişmiş’ toplumlar bile ansızın diktatörlüğün pençesine düşebilirler”.
DİLARA TAHMAZ – BUGÜN GAZETESİ