‘Devlet içinde devlete rağmen’ işbaşında

“Devlet için devlete rağmen” diye isimlendirilen bir yapı var mı? Bu yapı Ergenekon ise bir numarası düğmeye mi bastı?

Türkiye siyasi bir krizin hatta koalisyonlar dönemini başlatacak bir kaosun eşiğinden döndü. Psikolojik Savaşın inceliklerinin bir örneğini hatta Politik Psikoloji’de “Olgu” olabilecek bir örneğini yaşadık. Fakat gerçek nedense hiç gündeme gelmedi?

Özel yetkili bir savcımız alışılmışın dışına çıkarak MİT Başkanı Hakan Fidan ile bir önceki başkan ve üst düzey yetkililer hakkında soruşturma ve yakalama kararı aldı. İkinci adım Başbakan ve eski yeni İçişleri Bakanlarını şüpheli konumuna getirmekti. Muhtemelen muhalif medya Alman Cumhurbaşkanına yapıldığı gibi güveni zayıflatma ve istifa ettirme yöntemi ile krizi besleyecekti.

8-10 gündür tartışılıyor. Gerçek neden bence hiçbiri değil. Ne polis istihbaratla MİT’in mesleki rekabeti, ne cemaatin büyüme arzusu, ne de MOSSAD’ın MİT’e operasyonu. Gerçek neden devletin içindeki devlete rağmen çalışan yapıların “Anayasanın değişmesine engel olma” çabasıdır.

Bu süreç kendiliğinden mi başladı yoksa arka planda derin akıl “Devlet için devlete rağmen” yapısına işaret mi verdi? Polis teşkilatında süreçte rol alan bazı polisleri cemaat mensubu göstererek hükümet ve cemaat kavgası ile bir taşla iki kuş mu vurulmak istendi?

“Devlet için devlete rağmen” diye isimlendirilen  bir yapı var mı? Bu yapı Ergenekon ise bir numarası düğmeye mi bastı?

Derin devleti dile getiren ilk devlet adamı olan Bülent Ecevit, 26 Eylül 1974′te, Giresun’da yaptığı bir konuşmada devletin içinde hukuk dışına çıkan yapıların varlığından söz etmişti. Fakat daha sonra iki defa ve yıllarca Başbakanlık yaptı, ya korktuğundan yahut ta çıkarı örtüştüğünden bu yapıların üzerine gitmedi.

1996 Susurluk kazası ile basın ve toplum bu kavramı konuşmaya başladı.

Daha sonra Derin Devletle ilgili konuşan  iki önemli  kişi Sayın Demirel ve Sayın Evren oldu.

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise 17 Nisan 2005 tarihinde, CNN Türk’te yayınlanan Ankara Kulisi adlı programda konuyla ilgili şunları söyledi:

Bu konuda sözleri anlamlı olacak üç önemli devlet adamının söyledikleri doğru fakat eksikti. Gerçeğin bazı bölümleri saklı kalarak konuştular.

“Derin devlet, devletin kendisidir. Askerdir, derin devlet. Cumhuriyet’i kuran askerler, devletin yıkılmasından daima korku duyar. Halk bazen sağlanan hakları suiistimal eder, yürüyüş hakkı verildiğinde gidip cam çerçeveyi indirerek, polisle çatışır. Derin devlete ülkenin muhtaç olması, ülkenin yönetilememesinden kaynaklanır. Derin devlet şu anda devrede değil. Derin devlet, kanaatlerine göre, devleti yıkılma sınırına getirmediğiniz sürece hareket halinde değildir. Onlar ayrı bir devlet değil, ama devlete el koydukları zaman derin devlet olurlar.”

16 Kasım 2005’de Demirel, NTVMSNBC’de yayınlanan Basın Odası programında “Devletin tekliği esastır, iki devlet olmaz. Bizim ülkemizde iki devlet var. Bir derin devlet var, bir devlet var. Asıl olması gereken devlet yedek, yedek olması gereken devlet asıldır” demişti. 12 Eylül 1980 askerî yönetiminin başı olan Kenan Evren, “Sayın Demirel doğru söylüyor. Derin devlet biziz. Devlet zaafa uğradığında el koyarız. 1980′de Demirel’in suçu yoktu. Daha yeni gelmişti, ne yapalım onun dönemine rastlamıştı” diyerek Demirel’in görüşlerine destek verdi. (Vikipedi)

Politik Psikolojide politik ideoloji olarak bilinen “Corporatism”in Türk siyasetinde bir karşılığı var. Sadece çetelerle ilgilenip arkasındaki beyinleri görmemek saflık olur. Bu örgütlü gövde ortaklığı sistemi ile çalışan organizasyonlarının İttihat Terakki ile başlayan günümüzdeki uzantısı ortaya henüz çıkmadı.

Demokratlığı nedeniyle halktan oy almış bir lider “Bir ülke yönetilemez duruma geldiği zaman derin devlete muhtacız, normal şartlarda hareket halinde değildir, devlet yıkılma sınırına geldiğinde devlete el koyar”  diye özetleyeceğimiz bilgileri açıkça beyan etti.

Sayın Demirel’in “Halk kendi kendini yönetemez, TBMM çözüm üretemez, seçime başvurarak çözüm aramaya gerek olmadan birileri sessizliğini bozup re’sen devlete el koyabilir, aynı güçler hiyerarşi içinde TBMM’nin emrinde değil kendi başlarına bunu yapabilir” yaklaşımı demokrasiyle ilgisi olmayan çok şaşırtıcı ve çok üzüntü verici idi.

 Milleti vesayete muhtaç, aciz, kültürsüz, gelişmemiş, geri ve reşit olmayan olarak gören bir algıya dikkat etmek gerekir. Hem çocuğunun rüşdünü ispat etmesine fırsat vermeyen sonra da benim çocuğum yapamaz diyen veli den farkı olmayan bir tutum.

Gerçekler:

1- Devleti kuran güçler devlete öyle sahip çıkıyor ki yıkılmasın diye “Devlet içinde devlete rağmen” adı altında yasadışı bir yapı oluşturuyor ve bu yapıyı gerektiğinde devreye sokabiliyor.

2- Bu yapı kendini TBMM’nin üstünde görüyor. Dikkat ediniz BTMM yani Büyük Türkiye Millet Meclisi değil, “TBMM” açık anlamla “En büyük millettir, son sözü o söyler” vurgusu için kullanılmıştır. Yani “En büyük millettir, en büyük askerler” değildir.

3- Bu yapı denetlenmiyor, açık ve resmi bir tanıma sahip değil.

4- Bu yapı “Akıl” olarak bağımsız ve özgür çalışıyor. Kimseye hesap vermiyor. Kenan Evren’in açıkça ifadesine göre “Devlet zaafa uğradığı zaman” harekete geçecek bir organizasyon.  Demirel’in ifadesi ile “Yedek bir devlet” var. Ancak bu devlet yasa dışı.

5- Yasa dışı bir yapı devamlı iktidarda millet iradesine güvenmiyor askeri yönetim dönemlerin dışında sessiz çalışıyor.

6-  Bu yapı ‘Bir Numara’ “hadi” dediği zaman plansız bir şekilde hareket etmiyor. Donanma komutanlığında bulunan bilgiler onun arşividir. İnsanları fişlemesi ve eylemler başladığında görev tanımlarını sürekli güncellemesi ve arşivlemesi lazım.

Durum yeteri kadar açık değil mi? Sayın Demirel ve Evren hayatta iken basına yansıyan ifadelerine açıklık getirmek gerekmiyor mu?

Yargının bu konunun üzerine gitmesi gerekmektedir. Bunun yerine bir savcı bir bahane bulup siyasi kriz çıkaracak, istikrarsızlık oluşturacak, kaosa sebep olacak ve sessiz bekleyen güçleri devreye sokacak biçimde yasadaki boşluktan hareketle böyle bir yolu neden seçti. Görevden alınan savcının kulağına birileri bunu mu üfledi acaba sorusunu sormak durumundayız.

TBMM üyeleri büyük iş başardı ve Sayın Başbakan krizi iyi yönetti. Liderliğini devlet adamlığı ile tekrar taçlandırdı. Türk politik istemini marazi bir şekilde sarmış olan ‘Antidemokratik koalisyon’a ve  Militarist zihniyete dur dedikleri için dirayet sahiplerine teşekkür etmeliyiz.

Son söz; aynı iradeyi “Hrant Dink” davasında da bekliyoruz.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan – Haber 7
ntarhan@uskudar.edu.tr

Leave a Reply