Demokratik açılımı ilk biz yaptık sabote ettiler

Aksiyon EtkileÅŸim Kutusu



Bookmark  PaylaÅŸ

Video

Foto

Ses

Yazdır

Arkadaşıma Gönder

Yorum yazın

Yorumları Oku

24 Ocak Ocak 1994, Ankara. Dönemin baÅŸbakanı Tansu Çiller’in onayıyla BeÅŸevler’de bir konferans düzenlenir. Konferansı düzenleyen o dönem BaÅŸbakanlık’a baÄŸlı çalışan Politik Psikoloji Merkezi’dir. Konferansın amacı PKK ve Kürt sorununu tartışmaktır. Önemi, ilk kez konunun bütün muhataplarıyla konuÅŸulacak olmasıdır. Toplantıya dönemin Refah Partisi, SHP ve MHP milletvekilleri; DÄ°SK, Türk-Ä°ÅŸ, TOBB; emniyet, MÄ°T, Türk Silahlı Kuvvetleri ve üniversitelerden birçok isim katılır. Kürtleri temsilen ise HEP’in en genç milletvekili Sedat YurttaÅŸ, Kürt aydın olarak tanımlanan Tarık Ziya Ekinci, Åerafettin Elçi gibi isimler de konferansın davetlileri arasında yerini alır. 16 yıl önce yapılan bu toplantıda Bağımsız Kürdistan dâhil her ÅŸey tartışılır. Üç gün sürecek toplantı ilk günden büyük tartışmalara yol açar. DYP’yi temsilen konferansa katılan Orhan KilercioÄŸlu toplantıyı terk eder. Basına kapalı olan konferansı sabote ederek gazetecilere açıklama yapar. Ardından konferansı düzenleyen isim Prof. Dr. Abdülkadir Çevik, dönemin Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) BaÅŸsavcısı Nusret Demiral’ın karşısına çıkar. Kısa süre sonra ise merkez kapatılır. BaÅŸbakanlık Politik Psikoloji Merkezi, 1992’de dönemin baÅŸbakanı (daha sonra Tansu Çiller geliyor) Süleyman Demirel’in talimatıyla kurulur. Devlet Bakanı Ekrem Ceyhun’a baÄŸlı olarak faaliyet gösteren birimin başına politik psikoloji alanında çalışmalarıyla bilinen Vamık Volkan’ın öğrencisi Prof. Dr. Abdülkadir Çevik getirilir. Kurumun aktif olduÄŸu kısa zaman diliminde toplumsal olaylar, terör ve terörizm konularında raporlar hazırlanır. Merkez o dönem Kürt kelimesinin bile kullanılamadığı bir ortamda bir konferans düzenleyerek demokratik açılımın ilk tohumlarını atar. Ancak bölücülük suçlamasıyla DGM’ye çıkarılır. Abdülkadir Çevik, Ankara Ãœniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı BaÅŸkanı. 1992 yılında hükümet desteÄŸiyle kurduÄŸu Politik Psikoloji Merkezi’ni artık dernek çatısı altında devam ettiriyor. Alanında akil isimlerle altı ayda bir toplanarak Türkiye ve dünya meselelerini masaya yatırıyor. O dönem toplantının bazı kiÅŸiler tarafından sabote edildiÄŸini dile getiriyor. Demokratik açılımı ilk kez o gün baÅŸlattıklarını belirten Çevik, bir noktaya dikkat çekiyor: “O gün Kürtlerin isteÄŸi Kürt kimliÄŸinin tanınmasıydı. Çünkü Kürt diyemiyorduk. Yasaklaya yasaklaya buralara geldik.” Aktif olarak çalıştığı süre içinde ‘Etnik Terörizmin Psikolojisi’, ‘Politik Psikoloji’ ve ‘Sovyetlerde Politik DeÄŸiÅŸim ve Yeni Etnik Yapılanma’ konulu kitapları BaÅŸbakanlık tarafından yayımlandı. BeÅŸ yıl görev yapan merkez pasifi ze edilerek kapatıldı. Prof. Dr. Abdülkadir Çevik’le Hakkâri’deki hain saldırıyı, Kürt sorunu, PKK terörü ve bunların toplumda meydana getirdiÄŸi psikolojik travmayı konuÅŸtuk.

-Terörün en yoğun olduğu yıllarda böyle bir merkeze neden ihtiyaç duyuldu?

Ben o zamanlar Vamık Volkan hocanın yanında Amerika’ya gitmiÅŸtim. Dönemin devlet bakanı Ekrem Ceyhun bizi Süleyman Demirel’le tanıştırdı. Biz de o zaman politik psikoloji üzerine çalışmalardan bahsetmiÅŸtik. Terör almış başını gidiyor, sorun devletin her kademesinde farklı bir ÅŸekilde masaya yatırılıyor ve çözüm üretilmeye çalışılıyordu. ‘Biz nasıl yardımcı olabiliriz?’ diye düşünürken böyle bir merkez kurulması kararlaÅŸtırıldı. Önce BaÅŸbakanlık’a baÄŸlı kurulduk. Üç kiÅŸiydik, Vamık Bey danışman olarak bulunuyordu.

-Amaç neydi?

1992, terör olaylarının zirveye ulaştığı dönemdi. Biz de terörün psikolojik boyutlarının göz ardı edilemeyeceğini düşünerek böyle bir merkez kurulmasını önerdik. Terörist faaliyetlerin sadece bir güvenlik meselesi olmadığını, buna zemin hazırlayan birçok faktör olduğunu anlattık. O dönemde binlerce insan örgüte katılmak için dağlara çıkıyor ve bu ülkenin insanları birbirini öldürüyordu. Bunun nedenlerini anlamak ve çözüm önerileri sunabilmek için böyle bir merkezin kurulmasının yararlı olacağını düşündük.

-BaÅŸbakanlık’ta mı görev yaptınız?

BaÅŸbakanlık’a baÄŸlı olarak çalıştık; ama bize yer bulunamadığı için Türk Ä°ÅŸbirliÄŸi Kalkınma Ajansı (TÄ°KA)’nda bize yer gösterdiler. Daha sonra çalışmalarımızı Millî Güvenlik Kurulu Genel SekreterliÄŸi (MGK) çatısı altında sürdürdük.

-Neden?

O dönem baÄŸlı bulunduÄŸumuz bakanlık Kürt toplantısından çok tedirgin oldu ve merkezimiz MGK’nın EskiÅŸehir yolu üzerindeki merkezine taşındı. Bir süre burada çalıştıktan sonra 53. hükümet döneminde merkezin çalışmaları durduruldu.

-Kürt Sorunu toplantısı nasıl ortaya çıktı?

Toplantı fi kri bizden çıktı. Teoride çalıştığımız bir meseleyi konunun muhatapları ile tartışmanın yararlı olacağını düşündük ve üç gün süren bir toplantı düzenledik. Ãœniversitelerden, emniyetten, askeriyeden, istihbarattan,içiÅŸlerinden bazı kiÅŸileri, Kürt aydını diye tabir edilen Åerafettin Elçi, Mehmet Ali Aslan, Tarık Ziya Ekinci ve parlamentoda grubu bulunan bütün partilerin temsilcilerini davet ettik. O zaman Kürt partisini temsilen Sedat YurttaÅŸ katıldı. Herkes eteÄŸindeki taÅŸları döksün istedik; ama sabote edildi.

-Nasıl yani?

DYP temsilcisi olarak toplantıya katılan Orhan KilercioÄŸlu hiçbir ÅŸey yokken, ‘Vay bu Amerikalıların yanında siz neden bizim sırlarımızı ifÅŸa ediyorsunuz!’ diyerek bağırmaya baÅŸladı. Sonra bununla da kalmadı; toplantı basına kapalı olmasına raÄŸmen gitti medyaya açıklama yaptı. Ertesi gün basın, toplantının yapıldığı yere üşüştü. Böylece toplantı sabote edildi.

-O dönem konferansa katılan Kürt aydınlarının talepleri neydi?

Kürt kimliÄŸinin tanınmasıydı. Çünkü ‘Kürt’ diyemiyorduk. Yasaklaya yasaklaya buralara geldik. O gün Kürt kimliÄŸini tanımış olsaydık ÅŸimdi özerklikten bahsediliyor olmazdı. En önemlisi araya bu kadar kan girmezdi. Artık insanlar birbirine daha güvensiz oldu. PKK’ya o dönem destek bu denli deÄŸildi. Çok yazık oldu tabii. Biz de korktuk. Ben o dönem yazılan bu haberlerden ötürü DGM’ye çıktım.

-Toplantıdan bir şey çıkmadı mı?

Aslında o gün ilk demokratik açılımı biz yaptık. Amacımız bu kanı durdurmaktı. Ama çok baltalama oldu. Terörün, teröristin psikolojisini anlamaya çalıştık. Türkiye’de ilk kez böyle bir ÅŸey yaptık. Gerek bireylerin gerek toplumların psikolojisini daha derin anlamaya çalıştık. Tarihçilerden, diplomatlardan yardım aldık.

-Bu görüşmeler devam etseydi terör bu noktaya gelir miydi?

Onu bilemem; ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu görüşmeyle diyalog yolu açıldı. Sürdürülebilseydi olumlu bir empatik yaklaşım elde edilebilirdi.

-Demokratik açılım sürecinde sizi arayan oldu mu?

Kimse aramadı. Benim hiçbir siyasetçiyle iliÅŸkim yok. Her partinin beÄŸendiÄŸim beÄŸenmediÄŸim yanları var. Ben bir bilim adamıyım, aksi hâlde tarafsızlığımı yitiririm. Terör konusunda muhalefetin, iktidarın bir bütünlük gösterememesi terörün ekmeÄŸine yaÄŸ sürüyor. Maalesef bu demokratik açılım iyi ele alınamadı, iyi idare edilemedi.

-En büyük hata neydi?

Habur’dakilerin zafer edasıyla karşılanması ve mahkemenin onların ayağına götürülmesi çok inciticiydi. Devletin böyle bir görüntüye izin vermemesi lazımdı. Bir de terörle mücadele edilirken bir ÅŸeyler konuÅŸuluyorsa medyada olmaması lazım.

-Terörün en fazla göz ardı edilen kısmı psikolojik boyutu. Hakkâri’de çok sayıda askerimiz ÅŸehit düşüyor, Ankara’nın göbeÄŸinde bombalar patlıyor, öğretmenler kaçırılıyor, ÅŸehir merkezlerinde patlamalar oluyor.

Bugün toplumun psikolojisi nasıl sizce?

Terör örgütüne karşı Kürt ve Türk tarafl arının algısı farklı tabii. Türk tarafının bir kısmı ‘Yeter artık kan akmasın, verecekseniz verin’ dahi diyor. Bir kısmı ise ‘terörü kökünden yok edelim’ diyor. Biz o zaman da söylemiÅŸtik, bir demokratik açılım yapılacaksa bunu terör durduÄŸunda yapmamız lazım. Aksi hâlde terör azdığı zaman haklar verilirse terörün ekmeÄŸine yaÄŸ sürersiniz. Birçok Kürt vatandaÅŸ ÅŸu anda elde ettiklerinin terör sayesinde olduÄŸunu savunuyor.

Open all references in tabs: [1 - 3]

Leave a Reply