Can Dündar – GS mi kaybetti? FB mi kazandı?

Bir panayır atmosferi vardı Arena’da derbi öncesi...
 Benim gibi futbola uzak olanları bile cezbedecek rengarenk bir şenlik ortamıydı.
Lakin Fener’in golüyle düğün evi yıkılıp suskunlaştı.
Ağlayan gözler, beraberlik golüyle sevinçten sulandı. Yeniden yeşerdi umut; heyecan kabardı.
Ardından her kaçan gol, coşkuyu öfkeye dönüştürdü.
 Bu duygular med-ceziri, son golle noktalandı.
Ayrılırken sahaya sırtını dönen 50 bin yüzde yas vardı.
 * * *
Çıkışta kulak misafiri olduğum her dil, gol kaçıran oyunculara lanet yağdırıyordu. “Volkan da patlayacak günü bulmuş”tu.
 Bu ruh hali bana, bir sosyal psikoloji kuramını hatırlattı.
İngilizce adı: “Self-serving bias”... (Miller Ross, 1975).
 Futbol örneğinde “Kendine taraftarlık” diye çevrilebilir.
 Özeti şu:
“İnsan, başarıyı kendine mal eder, başarısızlığı başkasına...”
Araştırmalar gösteriyor ki bireyler, zaferlerini kişisel özelliklerine, yenilgilerini ise dış faktörlere bağlıyor. Böylece benlik, kendini korumaya alıyor.
 Takımı yenerse zafere ortak çıkıyor; “Biz yendik” diyor.
 Yenilince sorumluluğu üstüne alınmıyor, “Futbolcular yenildi” oluyor.
 Sınavda da öyledir:
İyi not alan, “süper zeki” olduğu için geçmiştir.
 Notu kötüyse kimse “Ben zeki değilim”, “Yeterince çalışmamışım” demez. Ya “sorular çok kazıktı”r. Ya “Hoca ona takmış”tır.
 Başarıyı sahiplenmedeki girişkenlik, başarısızlıkta hızla erir; zihin, her yenilgiye dışarıda bir mazeret üretir.
 Yani nihayette taraftar, kendinin taraftarıdır.
 Zaferde “Aslan payı”nı kendisi alır.
 * * *
 Bu bencilliğin, insanları ders almaktan, hatalarını düzeltmekten alıkoyduğunu belirtip asıl ilginç bölüme geçelim:
“İnsanlar” diye genelledim, ama aslında bu davranışın insandan insana, daha doğrusu toplumdan topluma değiştiğini ortaya koyuyor araştırmalar...
 Yani “kusur”, genetik değil, kültürel...
Amerika’da yapılan araştırma, Japonya’da tekrarlandığında “kendine taraftarlık”ın doğuda pek geçerli olmadığı çıktı ortaya...
 Bireyin önemsendiği Batılı toplumların aksine doğuda grup çıkarı ön plandaydı.
“Doğulu” lafa “Ben” diye değil, “Biz” diye giriyordu.
 Başarıyı gruba (şirkete, takıma vs.) mal ederken, başarısızlığın nedenini kendinde arıyor, bazen harakiri yapıp kendini cezalandırıyordu.
 Çoğu Amerikalı yenildiğinde “Rakip güçlüydü” veya “Şanssızdım” diye sızlanırken, çoğu Japon, “Ben zayıftım”ı itiraf ediyordu.
 Zaferde “Çok iyiydim, başardım” diyen Amerikalılara karşı Japonlar, “Şansım yardım etti” ya da “Takımın başarısı” yorumu yapıyordu.
 Genellersek, başarısızlıktan başkasını sorumlu tutup başarıyı üstlenen “Batılı”ya karşı “Doğulu”, başarıda primi başkasına verip başarısızlığın sorumluluğunu üstleniyordu.
 * * *
 Bu gözle bakınca, (hiç olmazsa) taraftarımızın, (hiç değilse bu noktada) “Batılı” özellikler gösterdiğini söyleyebiliriz.
 Not: Konuyu daha iyi anlamak için bakınız:
 Sandıkta kaybeden liderlerin seçim ertesi açıklamaları...

Leave a Reply