Bülent Korucu – Kafa karıştıran sızıntılar

Bürokratik oligarşiye karşı verilen savaşta Taraf Gazetesi önemli işler yaptı. Türkiye'nin bağırsaklarını temizlemesi sürecine katkıları küçümsenemez.

Ancak bunun verdiği özgüven patlamasının hatalara yol açtığı görülüyor. Abartılı özgüvene bir de bağımsızlığını ispat etme güdüsü de eklenince iş, "önüme gelene bin tekme" oyununa döndü. Son zamanlarda Wikileaks belgeleri yayınlanırken söz konusu psikoloji iyice kendini hissettirmeye başladı. Önceki gün Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sağlığı ile ilgili yayın ve dün Fethullah Gülen Hocaefendi hakkındaki iddialar o psikolojinin yansıması gibi.

Başbakan Erdoğan'ın sağlığı ile ilgili iletişim daha iyi yapılabilirdi. Çelişkili bilgilerin kamuoyunda sebep olabileceği çalkantılar önceden bilgilendirme ile aşılabilirdi. Buraya kadar tamam fakat kulaktan kulağa oynar gibi elde edilmiş bilgilerle Başbakan'ın sağlığı üzerine manşet yapmak ne kadar doğru? "Stratfor'un bir bilgi kaynağının, Başbakan'ın doktorunun arkadaşından duyduğu" diye uzayıp giden rivayet zinciri ile sağlık konuları manşete çekilmemeli. Doktorların açıklaması zevahiri kurtarıyor görünse de zihinlere atılan şüpheyi izale etmekten uzak. Gerçek veya birinci ağızdan bilgiye bile itiraz eden çıkacaktır ama o zaman Taraf'ın tercihine saygı duymak da gerekirdi.

Taraf, hakkındaki 'cemaatçi' suçlamalarından kurtulmak için kontrataklar yapıyor. Yeni 'sızıntı'lar iyi vesile oldu. Dün tam sayfa yayımlanan çelişkili bilgiler ulusalcıların tezviratlarını hatırlattı. Hangi gazete olduğunu kapatsanız başlık ve ara başlıklardan ulusalcı bir gazete sanabilirdiniz. "Gülenciler 40 yıldır devlete sızıyor; Erdoğan, Ali Fuat Yılmazer'i görevden alarak cemaati vurdu; Emniyet istihbarat ellerinde şimdi MİT'i ele geçirmeye çalışıyorlar; AKP Gülencilere aşırı bağımlı hale gelmek istemiyor; Gülen, Türki cumhuriyetlerde CIA'i korudu mu?" türünden başlıkları gören, "Ergun Poyraz, Taraf'ta mı başladı?" diye sorabilir! Hele "Şener'le Şık tutuklandı, çünkü cemaat 150 vekil istiyor" başlığı evlere şenlik. Eee, KCK operasyonları için cumhurbaşkanlığını istemesi lazım o zaman! Gerçi zaten Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte Gülenci cepheyi temsil ediyormuş! Cemaatle AKP'nin en keskin ayrılışı Mavi Marmara ve İsrail'e verilen tepkide oldu deyip, hükümetin bu politikalarının en keskin savunucusunu cemaatçi ilan etmek ayrı bir çelişki. Davutoğlu'nun yerine göz koyan ve onunla kavgalı olan başdanışman da cemaatçi değil miymiş! Bu cemaat işine kafam bir türlü yatmadı. Hem iki adamı kavga ediyor, hem cemaat ayrı telden çalıyor, bakanı ayrı telden.

Şimdi Tarafçılar, 'biz yapmadık, miki yaptı' savunmasına geçecektir. Lakin editoryal tercihler, başlıklar ve yayınlanan-ertelenen kısımlar suçun tamamını miki'ye yıkmayı mümkün kılmıyor. Taraf, kendini güçlü kılan şeyi heder ediyor. Yer yer Türk medyasının hastalıklarının izlerini taşıyor. Bağımsız görünmek uğruna giriştiği tekellüflü işler tarafsızlığa halel getiriyor. Egonun gazıyla yaptıkları kimliğine zarar veriyor.

Leave a Reply