Bir Öğrencinin İsyanı

Bir psikolog tarafından psikoloji öğrencilerine batırılacak iğnenin çok da etkili olamayacağı endişesi ve isyanı ile kaleme alınmış bir yazıdır. İhtimaldir ki iğneyi biz kendi kendimize batırırsak daha içten ve içeriden olabilir diye düşündük. Belki o zaman daha çok acır. Bazı yaralar deşilirse, iyileşme ihtimali artar.

Fazla uzatmadan anlatmaya çalışacağım aslında hepimizin bildiği; ama yüzleşmekten kaçındığı şeyleri. Yani esas itibariyle jargon severlerin de anlayabileceği şekilde, ‘bastırdığımız’ gerçekler de diyebiliriz bunlara. Basit ve kaygı yaratan…

Çoğumuz psikolog olabilmek için birkaç saatlik hayat memat sınavı kıvamına getirilen sınavda çok iyi puanlar alıp psikoloji okuyoruz(!) bu caanım ülkede. Gelin görün ki yine birçoğumuz yapacağımız mesleğin ‘Meslek Yasası’nın olmadığını sonradan öğreniyoruz. Doğrusu, önceden bilmeye veya sonradan öğrenmeye bakmaksızın mesleğimizin geleceği için her türlü mücadeleyi vermeliydik, vermeliyiz.

Daha öğrenci iken;

* Meslek Yasasının çıkması için ufak çaplı olanlar da dahil neredeyse hiçbir eyleme katılmayan,

* Türkiye’de psikoloji bölümünün bulunduğu hemen hemen bütün üniversitelerde uygulamaya yönelik çok az çalışmanın daha fazla, daha nitelikli ve belli bir standarda oturtulmaya çalışılması yönünde emek sarf etmeyen,

* Kitap okumayan –ki geçen günkü son araştırmaya göre Türkiye, kitap okumada 82. sırada imiş- ve kitap okumadığı için eleştiremeyen,

* Psikoloji okuduğu halde ‘sürü psikoloji’sindeki sürüyü şaşırtıcı derecede takip eden,

bir psikolog adayının ne kadar psikologluk yapabileceği kocaman bir soru işareti barındırır. Sonra da biz başka meslekteki meslek elemanlarının boyunduruğundan şikâyet ediyoruz. Eylem? Yok!

Türkiye’de deprem çadırlarının eksik olduğunu deprem olmadan anlayamıyoruz. Psikoloji dünyasında bir gün deprem olursa başımızı sokacak çadır sayımızı, daha doğrusu çadır olduğunu bilen var mı acaba? Oysaki bu çadırın içinde en başta özlük haklarımızı ve çalışma şartlarımızı düzenleyen meslek yasası, mesleğe atılmadan önce gerekli uygulamalar ve en büyük dostumuz kitaplar bulunuyor.

Küçük bir örnek: Türk Psikologlar Derneği’nden bağımsız en son yapılan (yaklaşık bir sene önce Ankara’da yapıldı) eyleme neden bu kadar az kişi katıldı hala düşünüyorum. Gelen psikoloji öğrencisi arkadaşları tabi ki tenzih ediyorum. Mesela Samsun psikolojiden gelen arkadaşları özel olarak tebrik etmiştim ve bir kez daha tebrik ediyorum. Öbür üniversitelerden neden ya hiç kimse yoktu ya da bir iki kişi vardı. Mesafenin uzak olması, yoğunluk vs. bahane olmamalı.

Mesleğe atıldığımızda mesleğimizi icra etmekten çok, alanımızdaki absürtlüklerle mücadele edeceğimizi bilmiyorlar mı? Gençlik nerede? Öğrenciler neden bu kadar sessiz?

Yazıyı Martin Niemöller’in bir sözü ile bitirelim:

“Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkartmadım; çünkü komünist değildim. Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim. Benim için geldiklerinde, sesini çıkartacak kimse kalmamıştı.”

Not: Bazı okurlar beni sosyal medyada takip edebilecekleri bir hesabın olup olmadığını soruyorlar. Açtım, artık var. Aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz. Bir psikoloji öğrencisini ne diye takip edecekseniz artık?..

https://twitter.com/#!/vedatnass

Leave a Reply