Aziz Dolu Atabey

Rusya’nın ünlü bilginlerinden (âlim) olan Pavlov’u duymuşsunuzdur. Psikoloji dendiğinde, ilk akla gelen kişilerden biridir kendisi. Özellikle şartlı tepki (refleks) kuramı ile psikoloji adlı bilim dalında çığır açmıştır. Ama bu çığır bir yönüyle eksik kalmıştır. Kuramın, Sosyoloji, İktisat (economi) gibi diğer disiplinlere de uyarlanabileceği göz ardı edilmiştir. Zira bir canlı türünün verdiği tepkiyi az veya çok diğer bütün canlıların da verebileceğine dair olasılık (ihtimal) oldukça yüksektir. Haliyle üreme, beslenme, annelik dürtüsü, ölüm korkusu diye giden birçok dürtünün canlılarda ortak davranış kalıpları oluşturabileceği, haliyle açlık hissi merkezli şartlı tepki (refleks) kuramının psikolojide olduğu kadar söz gelimi sosyolojide de genel geçerliliği olan bir görüş olabileceğine dair olasılık toplum mühendislerince değerlendirilmelidir.

 

Peki ama şartlı tepki (refleks) kuramını sosyolojinin yani toplumbiliminin hangi kefesine koyabilirsiniz? Eski tabirle cemiyetin, yeni söylemle toplumun (social) hangi ahval ve şeraitinde yani durumunda ve şartlarında bu kuramı uygulayabilir yahut gözlemleyebilirsiniz? Öncelikle savaşlarda uygulayabilirsiniz. Nasıl mı? Toplumun geneline bir düşman göstererek, safların sıkılaştırılmasını sağlayabilirsiniz. Sonra? Eğitimde uygulayabilirsiniz. Şöyle ki eğitim düzenini (sisteam) anti-sosyalist (sosyalist karşıtı), anti-komünist (komünist karşıtı) ölçütlerle düzenleyerek, yetişecek nesilleri liberal ve kapitalist yapabilirsiniz. Bu düzene bir de yeşil kuşak öğretisi (doktrin) ve buna hizmet edecek şekilde imam-hatipliler ordusu yetmedi -sözde- milliyetçi çerileri eklediğinizde, toplum şartlı tepki vermeye başlar. Yine gençliğin %20-30’unu dinî eğitim veren okullarda eğitirken; geri kalan % 70-80’lik büyük kütleyi dindışı (secular) eğitim kurumlarına yönlendirmek suretiyle, beyninin kılcal damarlarında Anglo-Sakson ve Protestan değerler, kurallar (norm) taşıyan bir nesil ortaya koyabilirsiniz. Bütün bunların gerçekleşebilmesi için en önemli (critic) hamle ise gençliğin neredeyse % 100’ünün millî değerlerden arındırılması yahut en azından yozlaştırılması olacaktır kuşkusuz. Osman Batur’dan, Osman Nevres’ten, Sultan Galiyev’den, Sütçü İmam’dan habersiz; He-Man, Herkul, Spiderman, Superman gibi sanal kahramanların peşine takılıp gitmiş bir nesil yetiştirebildiğiniz takdirde gençleri istediğiniz gibi yönlendirebilir (manipulete) hatta güdebilirsiniz. Ya daha başka? Seçim süreçlerini bulandırabilirsiniz (manipulate) mesela. 1 Kasım seçimlerinde olup-biten de bir şartlı tepki (refleks) değil midir haddizatında?.

 

Seçim süreçleri ile Pavlov’un şartlı tepki (refleks) kuramının ne ilgisi var derseniz hemen belirtelim ki Türkiye’de 7 Haziran seçimlerinin akabinde yaşanan olayların, Pavlov’un şartlı tepki kuramının tıpkısının, aynısı olduğu aşikârdır. Zira 7 Haziran akşamından itibaren sahneye konulan oyun, toplumun 1 Kasım’da istenen tepkiyi (refleks) vermesi, tek parti (AKP) iktidarının kurulması üzerine kurgulanmıştır. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Davutoğlu’sundan, Kılıçdaroğlu’suna; Bahçeli’sinden, Demirtaş’ına dahası basınından, bürokrasisine ve hatta DiB’ine (Diyanet İşleri Başkanlığı) kadar herkes ve her kesim kendisine biçilen rolü bilerek veya bilmeyerek ustalıkla oynamıştır. Terör azdırılmıştır. Karşılığında sınır ötesi hava harekâtları ile PKK’ya -sözüm ona- ağır kayıplar verdirilmiştir. 1 Amerikan Doları, 3 Türk Lirası seviyelerine yükseltilmiştir. AKP ile CHP bir ay boyunca sürdürdükleri birlik (coalition) görüşmelerinde -Türk masallarında anlatıldığı üzere- bir arpa boyu yolu anca gidebilmişlerdir. Zira AKP tayfası (taife) bir ay boyunca CHP’lileri oyalamış tabir-i caizse kedinin, fareyle oynadığı gibi oynamıştır. MHP’nin birlik hükümeti için ortaya koyduğu haklı gerekçelere dayanan 4 şart ise AKP’nin milletten beklediği şartlı tepki (refleks) için bal ile kaymak olmuş; 1 Kasım akşamına kadar dokuz doğuran AKP’lilerin suratlarından yılış yılış akmıştır.

                                                                              

AKP’nin toplumdan özellikle de seçmenlerden beklediği şartlı tepkiye (refleks) MHP’nin daha doğrusu Sayın Devlet Bahçeli’nin katkısı yadsınamaz. AKP'nin tek başına iktidara gelmesine dolaylı da olsa yardım eden; Mansur Yavaş, Sinan Oğan, Meral Akşener gibi tabanda karşılığı olan isimleri bir bir fırkadan (party) dışlamak suretiyle MHP'nin içini boşaltıp, motoru sökülmüş Murat 124'e döndüren Sayın Devlet Bahçeli artık emekliliğini isteyip, Marmaris'te yağlı boya "nü" tablolar çizmeye başlayabilir!.  Rahmetli Türkeş tarafından bir hastane odasında yazıldığı söylenen “falan Avşar’dır, aşiretimdendir; filan dindardır, samimidir; golan MİT’tendir, güvenilmez” gibi satırlarıyla Ülkücü camiayı sarsan mektup yüzünden geçen kurultayda, MİT’ten “Bizden değildir.” belgesi almak zorunda kalan Devlet Bahçeli’ye yönelik fırka (party) tabanından yükselen “Devret Bahçeli!” nidaları bu kez etkili olur mu; fırkada, Fetret Dönemi son bulur mu hep birlikte bekleyip göreceğiz.

                                                                   

Yeri gelmişken MİT yani Millî İstihbarat Teşkilatı ile ilgili olarak da birkaç söz edelim. Yıldız Sarayı ve Sultan II. Abdülhamit Han ile özdeşleşmiş Teşkilat-ı Mahsusa gibi şanlı bir geçmişten gelen MİT o yıllardan kalma bir alışkanlıkla ve dahi görevlendirme ile yurtdışında olduğu kadar yurtiçinde de faaliyet göstermekte; bu faaliyetler sırasında da, yer yer iç siyasete dâhil olma, müdahil olma gibi bir durumla karşı karşıya kalabilmektedir. Sonradan Yunanistan’ın başına geçecek olan Venizelos’tan, Ortadoğu çöllerinde mekik dokuyan millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’a kadar birçok ünlü şahsiyetin Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olduğunu biliyoruz. Kuşçubaşı Eşref ise teşkilat tarihinde bir efsanedir. Tacikistan’da, bir bayram sabahı Rus kolordusunun ani baskını sonucu şehit olan İsmail Enver Paşa’nın da teşkilata yabancı olmadığı biliniyor. Yine Osmanlı/Türk Genelkurmayı tarafından, Enver Paşa komutasında Trablusgarp’a (Libya) gönderilen 11 subaydan biri olan Gâzi Mustafa Kemal Paşa’nın da istihbarat subayı olması kuvvetle muhtemeldir.

 

Peki, ya MİT? Yıldız’ın devamı olan MİT’in ajandasında da epeyce bir başarılı harekâtın (operation) olduğunu biliyoruz. Bu başarılar, Kıbrıs’ta, TMT’nin (Türk Mukavemet Teşkilatı) kurularak, “Toros” kod adlı Rauf Denktaş ve bir avuç mücahitle mücadeleye girişilmesi; en azılı yasadışı sol örgüt olan DHKP/C’nin (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi) 2 numaralı koltuğuna MİT görevlisi Mahir Kaynak yerleştirilmek suretiyle, söz konusu örgütün çökertilmesi; Ülkücülerle de işbirliği yapılarak, Paris, Atina gibi Batı şehirlerinde yuvalanan Ermeni terör örgütü ASALA’nın elebaşlarını öldürmek suretiyle söz konusu örgütün dağıtılması; Rus ve Ermeni kuvvetlerinin Türk toprağı olan Karabağ’a saldırması üzerine Azerbaycan’a yardım için milis kuvvetler gönderilmesi diye uzayıp gitmektedir. Misal son harekât bizzat Ebulfez Elçibey tarafından teyit edilmiş olup; rahmetli Elçibey, Abdullah Çatlı’yı 2 ay kadar evinde misafir ettiğini ve kendisini “Mehmet Özbay” olarak tanıtan bu kişinin Azerbaycan Türklerine silahlı eğitim verdiğini açıklamıştır.

 

Devlet Bahçeli ve MİT demişken, aklımıza takılan bir soruyu da dillendirmeden geçmeyelim. MİT’in mevzuatı, teşkilat üyeleriyle ilgili bilgi/belge ifşasına -Mahir Kaynak istisna olmak kaydıyla-hiçbir şekilde izin vermezken; ifşa amaçlı kişisel ve/veya kurumsal başvurulara yanıt dahi verilmezken nasıl oluyor da Devlet Bahçeli’ye hem de MHP’nin 10. Olağan Kurultayına dört gün kala böyle bir resmî yanıt veriliyor? 30 Ekim’de MİT “Bizden değildir.” diyor; 4 Kasım 2012’de Koray Aydın’ın aldığı 441 oya karşılık Devlet Bahçeli 725 oyla yani 284 farkla genel başkanlık koltuğunu koruyor. Ve biz de soruyoruz: Şeytan bunun neresinde?!.  Ha bu arada, şimdilerin “Hasta Adam”ı Rusya’nın bir nevi IV. Murat’ı olan Vladimir Putin de bir zamanlar (ve belki de hâlâ) KGB ajanı idi cancağızlar!. Dahası Almanya’da, başbakanlık makamına kadar yükselmiş olan Angela Merkel’le ilgili de benzer iddialar söz konusudur.

 

 

1 Kasım seçimlerinin en çarpıcı sonuçlarından biri Bozok platosunda yani Yozgat ilimizde alındı. Yapılan onca karıştırmanın (manipulate), yönlendirmenin de etkisiyle ahde vefayı unutan; omurgalı siyaset yapamayıp, "şartlı tepki" gösteren Yozgatlı kardeşlerimizi tekdir, cesaretinden dolayı Sayın Lütfullah Kayalar Bey'i takdir ediyoruz. Seçim bölgesi olan Yozgat’ta eş-dost sohbetleri sırasında seçimlerden sonra yeni bir oluşumun söz konusu olduğunu; kendisine verilecek oyların heba olmayacağını filan söylediğine dair duyumlar aldığımız Sayın Lütfullah Kayalar’ın sözünü ettiği ve yeni bir kadro hareketi olması muhtemel siyasî oluşumun başta Sayın Lütfullah Kayalar olmak üzere Yozgat’ımız ve yurdumuz açısından hayırlı-uğurlu olmasını diliyoruz. Yine milletimizin huzuru söz konusu olduğu için sandığa gidip, oyunu kullanan vatandaşlarımızın; en azından ondalık sistemdeki % 9’luk dilimde yer alanlarının verdiği şartlı tepkinin (refleks) hayırlara vesile olması ise en büyük beklentimiz ve dahi temennimizdir!..

 

 

 

 

 

Aziz Dolu Atabey

 

http://azizdolu.blogcu.com/

mobil porno

Leave a Reply