Ayağımı kaybettim.

Bundan üç ay öncesiydi. Bir gece vakti yolda karşıdan karşıya geçerken araba çarptı. Yolda baygınlaşmışım. Acele hastaneye kaldırdılar.

Annem olayı duyar duymaz otobüse atladığı gibi İzmir’e geldi. Keşke gelmese daha iyi olurmuş!

Kendime geldiğimde başımda doktorlar vardı. Neyim olduğunu sordum. Sol ayağımda ciddi bir kırık olduğunu ama iyileşebileceğini söylediler. Sağ ayağımda sadece eziklik oluşmuştu.

İleride yürüyebilme ihtimalim yüzde kaç dedim. İyileşirsem koşabileceğimi söylediler. Fakat uzun bir süre hastanede kalmam gerekiyordu.

Olayı duyan annem İzmir’e vardığı gibi yattığım hastaneye de geldi. Durumumu gördüğü anda üzülerek: “Geçmiş olsun oğlum. Seninle böyle mi karşılaşacaktım?” dedi.

İlk görüş ilk darbe. Ama devamı da gelecekti.

Annem hastane görevlilerinden refakatçi kağıdı çıkarıp benimle beraber kalmaya başladı.

Hasta psikolojisini bilirsiniz. Negatif durumda olduğu için pozitif enerjiye ihtiyaç duyarlar ya. O yüzden benim de ne yapıp edip güzel şeyler düşünmem gerekiyordu.

Yakınlarım ve iş arkadaşlarımdan vakti olan ziyaretime gelirken vakti olmayan da telefonla arıyordu. Onlara durumumun iyiye gittiğini söylüyordum.

Daha doğrusu öyle söylemek zorundaydım.

Ziyarete gelenlerden birisi iki ayağının birden kırıldığını ve iyileşmek için nerdeyse 6 ay hastanede kaldığını söyledi. Benim durumumun ondan daha iyi olması beni umutlandırmıştı.

Ziyaretçiler gittiğinde annemle baş başa kalıyordum.

Tokat’ta ne var ne yok diye soruyorum. Yok filancanın oğlu iş buldu filancanın kızı evlendi. Kimisi İstanbul’a göçtü, kimisi ev aldı kimisi emekli oldu falan filan.

İşin en kötüsü ise benim annem video kaset gibi aynı olayları tekrar tekrar anlatıyor.

Bir gün sıkıldım ve: “Anne Tokat’ta hiç trafik kazası yapan, mutfakta tüpü patlayan, cinayete kurban giden, karısını aldatan, antene çıkarken çatıdan düşen yok mu?” diye sorduğumda annemin suratını görmeliydiniz. Yanımdaki hastalar ise ne yapacaklarını şaşırmışlardı.

“Ağzını hayra aç oğlum. Tokatlılara garezin mi var?”

“Hayır. Benim kimseye garezim yok ama senin bana garezin var. Çünkü oradan iyi haber getirip benim durumumu kötü görüyorsun. Her gün gözümün önünde ağlıyorsun. Yapma. Kendimi boşlukta hissediyorum. Eğer böyle devam edersen ayağım iyileşmez.”

Annem dışarı çıktı ağlayarak. Odamın penceresinden dışarı bakınca annemin sigara içtiğini gördüm. Eyvah! Hayatımda ilk defa bu kadının sigara içtiğini görüyorum. Ben mi sebep olmuştum acaba?

Evlenmeliydim bir an önce. Ama çevremdeki kızlar nedense bana çekici gelmiyordu. İşimi de kurmuşum. Maaşım da çok iyi. Patronum bile hastaneye çiçekle geliyor. Moralim iyi olmalı ki buradan iyileşip çıkayım. Ama başımda böyle bir anne varken mümkün mü?

Bahçede nerdeyse elindeki paketi bitiren annem öksürerek odama geldi. Bana “odanda bir televizyon olsaydı dizilerime bakardım.” dedi.

“Bakmak istiyorsan eve git. Orada ince televizyon var ne de olsa. Açar bakarsın.” dedim.

“Bizde fazla televizyon vardı. Söyleseydin yollardık. Niye yeni aldın ki? Boş yere masraf etmişsin. O televizyonlar da çok pahalıdır. Ayağın kırık olduğundan işe de gidemiyorsun. Nasıl ödeyeceksin?”

Eh be kadın! Bari buna laf etmeseydin. Öyle konuştun ki bir an boğazımı sıkıyorsun zannettim.

İşyerimin personel müdürü Çağla hanım ziyaretime geldi. Psikoloji eğitimi aldığı için insandan çok iyi anlayan bir kadın. Bana “kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu. Annemin gözüne baktım. Annem dayanamadı yine. Bahçeye çıktı.

Çağla hanımla dertleştim. Ondan refakatçim olmasını istedim. Çünkü çok bunalmıştım. Sol ayağım ise iyileşeceği yerde daha da kötüleşiyordu. Öyle ki eğer annem başımda kalırsa ayağımın kesilme ihtimali vardı.

Çağla hanım ise refakatçi olmayı çok istese de işlerinin yoğunluğundan dolayı kabul edemediğini söyledi. Dahası başımda refakatçi kalırsa şirkette dedikodu çıkabileceğini söyledi. Çünkü çalışanlara fazla güveni yoktu. Ancak dürüstlüğüme güvendiği için beni diğer çalışanlardan ayrı tutuyordu.

“Moralini yüksek tut şekerim. Annen için kendini üzme. Kadıncağız senin durumuna çok üzülüyor. Ana yüreği elbette. Ama sana negatif yansıtmaması lazım. Sonuçta senin sağlığın söz konusu! İnanıyorum ki yeniden ayağa kalkarsın.

Ah annem ah! Bir ay ağlaya sızlaya başımda bekledin. Ayağım ise iyileşeceği yerde daha da kötüye gitti sayende.

Sol ayağım bir ay en ufak bir gelişme göstermediği gibi doktorlar tarafından ayağımın kesilmesine karar verildi. O anda üzüntüden bayılmasını beklediğim annem refakatçiliği bıraktı. Artık iyice boşluktaydım. Doktorlardan ötanazi bile isteyebilirdim.

Bir anda telefonum çaldı. Arayan personel müdürüm Çağla hanımmış. Sağlığımı merak edince ben de kendisiyle konuşmaya ihtiyaç duyduğumu söyledim.

Bir saate kalmadan hastaneye gelen Çağla hanıma ayağımın kesileceği için istifa edeceğimi söyledim. Kabul etmedi. Bana protez takılacağını ve gerekirse bütün masrafın şirket tarafından karşılanacağını söyledi. O an dünyalar benim olmuştu. Çağla hanıma kendisini annemden fazla sevdiğimi söyledim.

Ayağımı ve annemi kaybetmiştim ama sağlam bir dost kazanmıştım.

Atakan Atılgan Verimsizüzümgözü

(Olaylar ve karakterler hayal ürünüdür. Mantık hatası varsa yaşanmamış bir olay anlatıldığı içindir)

Asi Güvercin

asiguvercin60@hotmail.com

https://twitter.com/#!/asiguvercin

Leave a Reply