Aşkın da kimyası var!

Kendimiz için uygun birine rastladığımızı düşündüğümüz anda aşkın ilk kıvılcımı ile birlikte bu işin kimyası da devreye giriyor. Kalbimiz daha hızlı atıyor, vücut ısımız artıyor, yüzümüz kızarıyor, ellerimiz terliyor... "Aşkın kimyasının göstergesi vardır. Öncelikle vücuttaki hormonlar değişir, bu durum fiziksel bir takım sonuçlar doğurur. Örneğin: Aşık olduğunuz kişiyi gördüğünüzde kalbiniz hızla atmaya başlar. Vücut ısısı artar, yüz kızarır ya da yanaklar pembeleşir diyelim. Elleriniz terler, titrer, bazıları da dizlerinin bağının çözüldüğünü söyler" diyen Hedef Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi Kurucusu Uzman Psikolog Nurten Yıldırım Sancak, Aysha Dergisi için şu yazıyı kaleme aldı: 

AŞK 
Ne der Hz. Mevlana; 
Bizi bizden başkası zaten ayıramazdı. 
Bize bunu bizden başkası yapamazdı. 
Ah be sevgili; hamdım belki ama piştim yandım. 
Zaten beni senden başkası yakamazdı. 
Diğer taraftan, ''Aşkın gizemi, ölümün gizeminden daha büyüktür'' demiş Oscar Wilde. 
Yunan filozofları aşkın 6 değişik şeklinden ve yüzünden söz ederler. Ayrıca, bugünkü araştırmalar da bunların var olduğundan bahseder. Bunlar sırasıyla; 
• Tutkulu Aşk: Aşka aşıksınız ve aşk için her şeye katlanırsınız. 
• Oyuncu Aşk: İlişkiyi, bağlılığa gerek duyulmayan bir macera olarak görür. 
• Arkadaşça Aşk: Rahat, romantik olmayan, cinselliğinde ikinci planda olduğu bir yakınlıktan keyif alırlar. 
• Mantıklı Aşk: Karşılıklı uyumu dert ederler. Mantık her şeye hükmeder. 
• Sahiplenmeci Aşk: Sahip olma ve sahiplenme bu kişilerin temel yaklaşımıdır. 
• Özverili Aşk: Kendinizi adıyor, fedakarlık yapıyorsunuz, siz ikinci plandasınız. 
Diğer bir aşk modeli ise; Üçgen modeldir. Bu modelde aşkın 3 temel ögesine vurgu vardır. Yakınlık, tutku ve bağlılık. Bu 3 temel ögenin varlığı veya yokluğu aşkın farklı hallerini yansıtır. Örneğin içinde yalnız yakınlık olan bir ilişki hoşlanmadır. İçinde yalnız tutku olan bir ilişki adeta savaş halidir. İçinde yalnız bağlılık olan ilişki daha sade bir aşktır. Bu modele göre içinde yakınlığı, bağlılığı ve tutkuyu barındıran aşk mükemmel aşktır.

Ruh kendini özgür hisseder 
 
Bugüne kadar şairler, sanatçılar, filozoflar… vs tam olarak böyledir diyebileceğimiz bir tanım yapamadı. Aşk, bilindiği düşünülen ama tanımlanamayan bir durumdur. Bana göre de bu sebeplerden dolayı, olduğu gibi kabul edilmesi gereken bir kavramdır. Diğer taraftan, insanın içini ısıtan bazı tanımlama girişimleri de yok değil. Sonuç olarak aşkı tarif ederken, “AŞK”,  ruhun kendini en özgür hissettiği, kendini en iyi ve güzel ifade ettiği bir durumdur diyebiliriz. 
Aşk, insanı hem psikolojik, hem fiziksel, hem de kimyasal olarak etkileyen oldukça güçlü bir duygudur.  Karşısında iş, güç, para, pul, idealler, kariyer, makamlar, unvanlar, dostluklar, arkadaşlıklar, şehir ve ülkeler terk edilmektedir. 

Bilimsel olarak da kanıtlandı

Araştırmacılar da aşkın kimyasını bilimsel olarak açıklıyorlar. Bilim insanları aşık insanlar üzerinde modern teknikleri kullanarak (EEG, MRI, kanda hormon düzeyleri değişiklikleri…vs) bu insanların beyninde, vücudunda neler olup bittiğini anlamaya çalışmışlar. Bu deneklere aşık oldukları insanların resimlerini göstermişler ve tepkilerini ölçmüşler. Sonuç ne mi olmuş? Aşık insanın uyarılan beyninde fenilatilamin, dopamin, seratonin, oksitosin gibi kimyasalların normalden daha fazla salgılandığını ve kişiyi etkilediğini görmüşler. 
n Dopamin: Kan basıncını ayarlayan, hareket etmemizi ve hafızayı sağlayan maddedir. Bir şeyden haz aldığımızda, dopamin normalden fazla salgılanır. Aşık olduğumuzda da bu hormon harekete geçer ve ruh halimizi etkiler. 
n Seratonin: Mutluluk hormonudur. Duyguları, iştahı etkiler. Araştırmacılar aşıkların beyinde dopamin maddesindeki artışın aksine, seratonin’nin azaldığını tespit etmişler. Bu durum ise aşık insanın depresyon benzeri hüznünün sebebini bir parçada açıklıyor olsa gerek. 
Aşkın insana katkısı saymakla bitmez, bakışlar canlanır, özgüven yerine gelir kişi çevresine daha pozitif bakar. 

Dizlerin bağı çözülür sabretmeyi öğretir 

Kendimiz için uygun birine rastladığımızı düşündüğümüz anda aşkın ilk kıvılcımı ile birlikte bu işin kimyası da devreye giriyor. Peki, aşkın kimyası devreye girince, aşık olduğumuzu nasıl anlarız veya bir başkası nasıl anlar? Göstergeleri var mıdır? Elbette göstergesi vardır. Öncelikle vücuttaki hormonlar değişir, bu durum fiziksel bir takım sonuçlar doğurur. Örneğin: Aşık olduğunuz kişiyi gördüğünüzde kalbiniz hızla atmaya başlar. Vücut ısısı artar, yüz kızarır ya da yanaklar pembeleşir diyelim. Elleriniz terler, titrer, bazıları da dizlerinin bağının çözüldüğünü söyler. Heyecandan, insanın dili damağı kurur, konuşurken kekeler, şaşırır….vs. Aşk ruhsal olarak da bir takım belirtiler gösterir. Örneğin: Özlem. Sürekli onu düşünür ve özlersiniz, yokluğu büyük acı verir. Hep yanınızda olmasını istersiniz. Sonra beklemek; sabır. Dünyanın en sabırsız insanı olsanız bile, aşk sabretmeyi öğretir. Arzulamak, onu kollarınıza almak, sarılmak, öpmek, koklamak istersiniz. O kadar da masum bir duygu değil aslında. Çünkü sonunda hep sahip olmak, bir olmak duygusuyla hareket ederiz. 

Önce kendini sevmek gerekiyor 

Aşk ile bireyin kendisi ile mutsuzluğu veya yalnızlığı biter ve kişide mutluluk yaratan bir duygu hali başlar. Bu duygu kişiyi hoşnutsuzluk yerine duygusal olarak güvende hissetmesine yol açar. Bir yönden aşk egoyu kurtarma girişimidir. Fakat bu girişimin %100 başarılı olma garantisi olmadığını da belirtmek gerekir. Diğer taraftan, egonun çok güçsüz olduğu durumda da aşk pek mümkün olmazdı, çünkü aşkı aramak cesaret gerektiren bir durumdur. Kişide mutluluğu arama cesareti yoksa ve kendine güvensizse, bu durumda da romantik aşkı bulması çok zordur. Kişide özgüven ve öz saygı yoksa  kişi sevemez. Kendisini sevmeyen biri başkasına nasıl aşık olsun

Leave a Reply