Ano Yemendir… Hüseyin Acarlar



Yapısalcılık (Structuralism) kuramının kurucusu Alman Psikolog Wilhelm Maximilian Wundt ‘un ilk psikoloji laboratuvarını kurmasıyla başlayan süreçte 19. yüzyılın ikinci yarısında dil, kültür, matematik felsefesi ve toplumun analizi bir kırılma dönemi yaşadı. Bugüne gelindiğinde savaşlar, meydanlarda yapılmaz oldu artık! Önce medyada yapılıyor. Zihinler teslim alınıyor.

Yapısalcılık temelde büyük yapılar, sistemler ve oluşumlarla ilgilidir. Yapısalcılık teorisine göre bir kültürdeki mana (anlam) önem sistemleri olarak çalışan çeşitli pratikler, olgular ve aktivitelerle tekrar ve tekrar üretilir. Bir yapısalcı, bir kültürde üretilen ve tekrar üretilen anlamın derin yapılarını keşfedebilmek için yemek hazırlanması ve sunulması ritüelleri, dini ayinler, oyunlar, edebi ve edebi olmayan yazılar ve diğer eğlence formları gibi çok geniş bir aktivite çeşidiyle çalışır. Artık popüler kültürün kavramları arasına girmiş “Algı yönetimi” böylesi bir arkaik bir geçmişe sahip.

Bugün bütün dünya Batı’nın eseri ve esiri konumunda. Ustan, davranışa, bakış açılarımızı onlar belirliyor. Bizlerde mangutluk donu biçiliyor.

Bu algıdan sıyrılırsak kilometre taşı bilinmesi gerekenler var.

a)İslam dünyasında dini anlayışlar tek başına şiddetin membaı olmamıştır. İslam kültür ve medeniyet tahayyülüne esastan aykırı terörün ana pınarı seküler sebeplerde aranmalıdır.

b)Genelde global dünyanın özelde gelişmemiş ülkelerin adaletsiz ekonomik ve eğitim durumu ve dolayısıyla işsizlik dominant etken olarak görünüyor.

Batı dünyasıyla üç noktadan gelen zihinsel dip dalga insan olma erdeminin önünü perdeliyor.

1 Kadim Haçlı kültürel yapıdan neşet bulmuş bugün klasik derecesinde önemsenen roman, şiir, müzik, sanat ürünleriyle bezeli kültürel varlıklar.

2-Aydınlama ve reform sonrası aklın kutsanması, “Sanayi Devrimiyle” oluşan kolonicilik ve sömürgecilik geçmişi.

3-Yirminci Yüzyılda başlayan halis olmayan niyetler ve salim olmayan siyaset kültürü.

Bugünü yorumlamak için geçmişin bilgisine ihtiyacımız var. Akıl tutulmasına yakalanmamak için bugüne dünün penceresinden bakmak elzem bir tutum. Bu minvalde;

7 Ocak 2015: Avrupa’nın intihar tarihi! Paris tetikçisi, Avrupa’nın ipini çekti!

Sonuçta artık Avrupa eski Avrupa olmayacak bir dönemece girdi. Avrupa’da Pegida üzerinden ırkçılık ve İslamofobi beklenmedik ölçüde tehlikeli bir şekilde tırmanıyor. Böylelikle İslam Coğrafyasına dönük her türlü saldırıyı, işgali meşrulaştıracak bir zemin oluşturulmuş oluyor.

Neden Paris?

1-Aralık ayında Filistin hükümetini tanıyan kararın parlamentodan geçmesi

2-Öteden beri ermeni lobisinin güçlü olduğu Fransa 2015 olaylarının 100. Yıldönümünde stratejik üstünlüğü elinde tutmaya başlayan Müslüman bir ülke Türkiye’ye karşı Almanya ile birlikte AB’nin iki kurucu ve güçlü ülkesinin AB kapısındaki Türkiye’ye e karşı tutumun sertleştirilmesi.

3-Türkiye’nin Rusya ile jeopolitik konumunu kullanarak enerji koridorunda söz sahibi olmaya başlaması.

4- 80 milyonluk Müslüman nüfusuyla totalde 420 milyonluk Avrupa Nüfusunu dinsel açıdan dengeleyecek AB ülkesi bir Türkiye’nin on yıl sonrasında liderliği ele geçirme ihtimali.

5-Türkiye ziyaretiyle birlikte İngiliz Anglikan kilisesi, Ortodoks duruşuna karşı Katolik kilisenin Türkiye’yi destekler duruma gelmesi.

6- ABD de İrlanda asıllı Demokratların Ortadoğu politikalarına itiraz, Alman kökenli Cumhuriyetçilerin iktidara gelmesi için algı oluşturulması.

İran’ı Anlamak

İran’ın Afganistan ve Pakistan’daki ABD operasyonlarına istihbarat desteği verdiğini bilmeyen yok. Öte yandan ABD'nin Irak'ı işgaline verdiği desteği Ayetullah Sistani’nin işgalci askerlerle cihad etmeyin mealindeki açıklaması önemliydi. Suriye meselesinde Esed’i var gücüyle desteleyen bir İran var. Paris olayları sonrasında Yemen’de İran’ın desteklediği Şii Ensarullah Hareketi (Husiler) Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı ele geçirdi, başkent dahil ülkenin kritik şehirlerini kontrol altına aldı. Husiler, İran için, Hizbullah’ın Lübnan’da üstlendiği rolü Yemen’de oynuyor. Böylelikle İran, Hint alt kıtasında Hint Okyanusu ve Kızıldeniz kenarında stratejik konumu yüksek bir karakol kurdu. Şimdi bir daha bakalım Irak ta iran ağırlığı var. Suriye’de Esed iktidarı her haliyle İran’ın himmetinde ayakta duruyor. Lübnan üzerinde Hizbullah ağırlığı dolaysıyla İran var. Paris olaylarındaki Yemen EL kaidesinin Suud Çıkarlarıyla ve Batının bölgesel çıkarlarıyla uyuştuğunu İran Politikalarıyla uyuşmadığı ortada. Akıllara şöyle bir soru geliyor. Batı dünyasından önce İran erken hamle mi yaptı? Yoksa stratejik bir ortaklık söz konusu mu? Yemende BM’nin daimi üyelerinin ortak konsensünde İran himayesi söz konusu mu acaba? Şöyle okumanın bir mahzuru var mı? İsrail’in kuruluşunda iki büyük destekçi ülke Türkiye ve İran’ın Arap olmaması, bugün Araplara karşı İran hamlesiyle, İsrail yerine artık İran mı çarpışacak. Bir Arap- İsrail çarpışmasındansa Arap- İran çatışması veya Sünni-Şii çatışması İsrail ve dostları için daha kıyak görünüyor.

Türkiye Hamlesi

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Afrika ziyaretinde Cibuti ve Somali’de bir dizi hamle yaptı. Cibuti Aden körfezinde Batılı donanmaların ortak deniz üssü. Süveyş Kanalı’nı da içeren, dünyanın enerji sevkiyatının ağırlıklı bir bölümünün geçişine imkân veren ve Kızıldeniz etrafında dolanan batıya karşı ağırlığını koyarak bir uç karakol ve denetim mekanizması için hamle başarılı bir şekilde yapıldı. Türkiye jeopolitik hamlesini uzun süredir insanı yardımlarla beslediği Yemen’in tam karşısında Somali’ye adeta çıkarma yaparak yaptı. Çözüm sürecinde siyasal propagandanın merkezi Paris, İslam coğrafyasında devleti ebed müddet Osmanlı’nın çokça Önemsediği Yemen, Türkiye’de büyüyüp İsrail kucağına oturmuş paralel yapıya karşı Türkiye’den başlayıp Afrika’dan Pensilvanya’ya ya çizilmiş bir hilal operasyonu! Satranç tahtasında ki hamleleri önümüzdeki günler gösterecek.

Leave a Reply