3.Eleştirel Psikoloji Sempozyumu başladı

Amed - 3. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu Diyarbakır'da başladı. Sempoyumda konuşan Büyükşehir Belediye Başkan Sağlık Danışmanı Dr. İlhan Diken, sistemin egemenliğini sürdürmek için psikoloji bilimini tepe tepe kullandığını belirterek, "Psikoloji deyim yerindeyse 'sistemin emir eri' haline dönüştürülmüştür" dedi.

"Toplumsal Travma" başlığı ile Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar (TODAP), Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Büyükşehir Belediyesi ve Bağlar Belediyesi tarafından ortaklaşa düzenlenen ve iki gün sürecek olan III. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu Sümerpark Ortak Yaşam Alanı'ndaki Tigris Resepsiyon Salonu ile Nikah Salonu’'da başladı.

Kanada, Yunanistan, Güney Afrika gibi pek çok ülke ile Kürdistan ve Türkiye'nin değişik bölgelerinden psikologların katıldığı sempozyumun açış konuşmasını yapan Büyükşehir Belediyesi Başkan Sağlık Danışmanı Dr. İlhan Diken, bütün pozitif ve sosyal bilimlerin egemen kapitalist sistemin kontrolüne girdiği bir süreçte "Eleştirel Psikoloji Sempozyumu"nun üçüncüsünün Diyarbakır'da düzenlenmiş olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Diken, "Seçmiş olduğunuz 'Toplumsal Travma' konusu nedeniyle de ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Zira coğrafyamız deyim yerindeyse ‘toplumsal travma’nın laboratuarı konumundadır" dedi.

GÜVENLİK DEVLETİNİN YARATTIĞI ATMOSFER

"Sistem birçok bilim alanında olduğu gibi egemenliğini sürdürmek için psikoloji bilimini de maalesef tepe tepe kullanmıştır" diyen Diken, "Bu öyle bir hal almıştır ki psikoloji deyim yerindeyse ‘sistemin emir eri’ haline dönüştürülmüştür" diye konuştu.

Son 25 yıldır aralıksız süren çatışma ortamının beraberinde toplumsal bir travma yarattığını bunun pek çok yansımasının hem insan hem de kent yaşamında görülmesinin mümkün olduğunu belirten Diken, "Güvenlik devleti öyle bir atmosfer yaratmıştır ki, artık insanlar sistemin hışmına uğramamak için nefesini tutmuş bir durumdadır. Çünkü biz ülkemizde nefes aldığımızda 'neden Kürtçe nefes aldın', ıslık çaldığında 'niçin Kürtçe ıslık çaldın', 'niye puşi taktın' denilerek gözaltına alınanlara tutuklananlara tanık olduk. Meramını anlatana kadar cezaevinde en az 3 yıl geçirenleri gördük" dedi.

‘RET, İNKAR VE EGEMEN BAKIŞ AÇISI HER ŞEYİ TRAVMAYA ÇEVİRİYOR’

"Ret, inkar ve egemen bakış açısı her bir şeyi travmaya çeviriyor" diyen Dr. İlhan Diken, şöyle devam etti: "Anadilde eğitimin olmadığı, hakkın teslim edilmediği bir ortamda ortak bir standart da tutturmak mümkün gözükmüyor. Örneğin çocuklara uygulanan psikolojik testlerin standartları gerek bölgesel farklılıklar nedeniyle gerekse de dil nedeniyle sağlıklı sonuçlar vermediğini düşünüyorum. Ankara’da uygulanan standart Diyarbakır’a uymamaktadır. Türkçe hazırlanan testler henüz Türkçe bilmeyen çocuğa uygulandığında doğal olarak gerçeğin dışında bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç, bilimsel bir bilgi olmadığı gibi buna dayalı olarak alınan kararlar da sağlıklı olmamaktadır. Bunun için önce anadil başta olmak üzere hakkın teslimi gerekmektedir."

Diken, ciddi travmalara maruz kalmış Kürt, Türk tüm insanların kurumsal tedavi yaklaşımı olmadığı sürece travmaların kalıcı olması ve daha ağır tabloların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu vurguladı.

‘SİSTEM SORGULANDIĞI ORANDA TOPLUMSAL İHTİYAÇLARA CEVAP VERİLEBİLİNİR’

Bağlar Belediye Başkanı Yüksel Baran da kapitalizmin bir yandan insanı toplumsallıktan koparan, yalnızlaştıran zihinsel ve ruhsal dünyasına hakim olduğunu, bunun da tahribatlara ve travmalara neden olduğunu söyledi. Sistemin baskıcı karakterinin toplum yapısında yarattığı tahribatların bireyi çaresiz, amaçsız, iddiasız hale getirdiğini belirten Baran, yaşadığımız dünyada da şiddetin, ayrımcılığın, eşitsizliğin hakim olduğu bir dünya olduğunu vurguladı. "Çatışmaların ve savaşın içinde yaşamak, anadiliyle eğitim görmemek, zorunlu göçe tabi tutulmak, kadın olarak her türlü şiddete maruz kalmak, çocuklarını kaybetmek ve daha bir çok olay toplumsal yaşamı ve bireyin dünyasını nasıl etkiliyor. Nasıl derinden bir travmaya yol açıyor. Böylesi toplumsal koşullarda yaşayan insanların psikolojik etkilenmelerini tek başına ele alabilir miyiz? Yoksa bunlar yaşadığımız sistemle bağlantılı sorunlar mı?" diye soran Baran, psikoloji ve diğer disiplinlerinin sistemi sorguladıkları oranda toplumun ihtiyaçlarına yanıt alabileceğini söyledi. Güncel psikolojinin insanları toplumsal sorunlar içinde ele almadan, salt tedavi boyutuyla ele alan bir yaklaşım içinde olduğunu söyledi. Baran, psikolojinin kendi gerçek rolünü oynayabilmesi için güncel ve şu andaki pratiği eleştirmesi ve alternatiflerini ortaya koymasıyla mümkün olduğunu vurguladı.

YAŞANANLARIN GİZLENMESİ BARIŞ ÖNÜNDE ENGEL

TİHV Diyarbakır Temsilciliği’nden Dr. Necdet İpekyüz de Türkiye'de 30 yıldır yaşanan çatışmaların ürünü olarak kutuplaşmış ve son derece travmatize olmuş bir toplumun oluştuğunu belirtti. Çatışmaların bugün de devam ettiğini, gün içinde toplantı yapılan salonun üzerinden savaş uçaklarının uçacağını belirten İpekyüz, son dönemde ismi konularak Kürt sorununun konuşulduğunu söyledi. Tartışmaların genellikle açık şiddetin nasıl biteceği ekseninde döndüğünü belirten İpekyüz, "Ama uzun çatışma yıllarının toplumun dokusunda yarattığı tahribatı ve dönüşümleri düşünürsek açık şiddetin bitmesi durumunda bile bu travmatik tarihle nasıl yüzleşeceğimiz, geçmişteki ve bugünkü mağduriyetlerin nasıl telefi edileceği gibi sorunların konuşmadığını görüyoruz" diye konuştu. Yaşanan hak ihlalleri ve travmatik durumumla ilgili panoramik bilgi veren İpekyüz, "İnsan eliyle toplumsal travma; belli bir topluluğa karşı sistematik olarak siyasal, sosyal, tarihsel egemenlik yaratan saldırıdır" diye konuştu.

"Travma ve şiddetin doğal bir olay gibiymiş gösterilmesi, toplumu duyarsızlaştırdığı gibi sıradanlaştırmasına, özendirilmesine ve yaygınlaştırmasına neden olmaktadır" diyen İpekyüz, "Ötekileştiren, ayrıştıran, algıda bozukluk yaratarak potansiyel suçlu ilan eden yargısız infazdan yargılı infaza doğru giden bir süreç yaşıyoruz. Travmaya sessiz kalmak maddi ve manevi açıdan olayın tekrarını sağlar" dedi. İpekyüz, barışın önündeki en büyük engelin yaşananların bilinmemesi ya da çarpıtılması olduğunu, Doğu-Batı arasında bilgi kopukluğu ve yakın tarihin yanlış bilinmesi olduğunu söyledi.

Toplumsal Dayanışma Için Psikologlar Derneği (TADAP) adına konuşan Psikolog Özge Yılmaz da "Nasıl bir psikoloji istiyoruz" sorusuna yanıt arayan psikologların bir platformu olan TODAP'ı anlatarak konuşmasına başladı. Yılmaz, psikologların Kürtçeye yönelik engellemelere karşı sadece baskı ve yasaklamalara karşı insani zorunluluklar nedeniyle değil mesleki sebeplerle de karşı durmak zorunda olduğunu söyledi. Psikologların tarafsızlık iddiasının ne anlama geldiğini anlamak zorunda olduğunu belirten Yılmaz, "Bireyin yaşadığı travmaların o travmayı ortaya çıkaran devlet şiddetinden ve politik bağlamından soyutlamak nasıl mümkün değilse, bu şiddete ve onu yaratan süreçlere, yapılara bir karşı duruş geliştirmediği sürece etkin bir müdahaleden bulunmak da mümkün değildir" dedi. Ana akım psikologların görmezden geldiği toplumsal olguların sadece baskı, şiddet ve sömürüyle sınırlı olmadığını da vurgulayan Yılmaz, "Psikoloji bu süreçlerden kurtuluşun yolunu, mücadeleyi, direnişi, umudu, cesareti ve dayanışmayı da görmezden gelmektedir” diye konuştu. Bu nedenle ana akım psikolojinin bu boyutuyla hesaplaşmayı önüne koymuş bir örgütlenme olan TODAP’ın burada olmasının önemli olduğunu vurgulayan Yılmaz, “Biz onurlu bir barışın ancak tabandan bir kardeşleşme ile sağlanabileceğini biliyoruz. Bu anlamda Kürt psikologların TODAP’taki varlığı bugün her şeyden daha önemlidir" şeklinde konuştu.

Açış konuşmalarının ardından oturumlara geçilirken, sempozyumun iki gün süreceği öğrenildi.

Leave a Reply