Bir insanın kişiliği oluşurken ailesi, doğduğu ortam, çevresi, okuduğu okulun ne kadar belirleyici olduğunu hepimiz biliriz. Ben Sonia Amado’yu bu açıdan yorumluyorum. Şöyle ki, onun serüveni, diyebilirim ki bir aile ortamında başlamıştır. Uzman turist rehberi, tarih araştırmacısı, kültür insanı Sara Pardo’nun kızı olarak kültürel bir aile ortamında doğmuş olmanın bir ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Sara Pardo’dan kızına bir araştırmacı ruhu bulaştığını hemen fark ediyorsunuz. Hatta bu ruhun ta derinlere, torunlara kadar gittiğine tanıklık ediyorsunuz.
Çevresindekileri gözlemlemekte çok dikkatli bir insan olarak yetişti Sonia Amado. Ben Sara Pardo ve Sonia Amado gibi kişileri yola çıkmış yolcular olarak görürüm. Sürekli dolanan bir yolcu olarak yaparlar yaşam yürüyüşlerini. Görmek, tanımak, dünyadan kendine, insana yeni bir gözle bakmak... Yaşamı önemseyen, dünyaya daha büyük bakmayı gerektiren bir serüvendir bu. Hep birlikte bu pencereden bakalım Sonia Amado’nun dünyasına, ne dersiniz?
Önce psikolojiye yöneliş serüveninden, bunun etki ve kaynaklarından söz edelim... Yani eskilere, okul yıllarına gidelim diyorum. Öyle ya, daha okul sıralarındayken ve aldığın eğitimden yola çıkalım diyorum. Senin dünyana yansıyan, seni biçimlendiren yanıyla aldığın eğitimden başlayalım?
İzmir Amerikan Lisesi, tüm öğrencilerinin hayatında önemli bir yer tutar. Bizim ise ailemizin çok önemli bir parçası; hem büyüklerim hem çocuklarım buradan mezun. Benim de çok keyifle okuduğum ve yaptığım işe dört elle sarılarak, öğrenmeye meraklı yetişmemde rolü büyük. Tabii ki psikolojiyi bana sevdiren efsane müdürümüz ve psikoloji öğretmenimiz sevgili Bercis Hanım’ı anmadan geçemem…
Daha sonra Ege Üniversitesinde Psikoloji bölümünde eğitim aldım, yüksek lisans ve doktoramı da burada yaptım. Tabii başka seçenekler da açılmıştı önüme ama ben evlenmeyi tercih ettim ve çok sevdiğim İzmir’de kaldım. Üniversiteyi birincilikle bitirdikten sonra hocam Prof. Dr. Yurdal Topsever bana araştırma görevlisi olmamı teklif etti. O zamana kadar akademik kariyer yapmak hiç aklımda yoktu. Bana ‘işin kendini geliştirmek olacak’ deyince, bundan iyi bir iş olmaz düşüncesiyle sınavlara girdim ve akademik yolculuğum böylece başladı… Yıl 1988.
Bu sene Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünün profesör kadrosuna atandın. Ulusal ve Uluslararası platformlarda birçok bildiri ve mesleki dergilerde yayınlanan bilimsel çalışmaların var. Psikoloji Bölümü Başkan Yardımcısı ve Deneysel Psikoloji Anabilim Dalı Başkanı olarak üniversitedeki idari görevlerini sürdürüyorsun. Bu yoğun çalışma hayatını bize kısaca anlatır mısın?
Üniversitede öğretim üyesi olmak çok yönlü bir çalışma gerektiriyor. Bir yandan lisans öğrencilerine ders veriyorum, en sıklıkla verdiğim dersler Araştırma Yöntemleri, Öğrenme Psikolojisi ve Bilişsel Psikoloji. Bu derslerin çoğunda öğrencilerle birlikte projeler, araştırmalar yapıyoruz. Onları araştırma ve uygulamaya yönlendirerek süpervize ediyorum. Bunun yanında yüksek lisans ve doktora öğrencilerine ders veriyorum, onların tezlerini yönetiyorum.
Eğitim görevinin yanında idari görevlerimiz de var. Bölüm başkan yardımcısı olarak hem bürokratik işlere destek oluyorum hem de bölümün gelişmesi için çalışıyorum. Bunun dışında bölümün ve fakültenin Erasmus sorumluluğunu da yürütüyorum.
Son olarak bir öğretim üyesinin en önemli görevi araştırma yapmak ve bu araştırmaları makale olarak yazmak, dergilerde yayınlamak, ulusal ve uluslararası toplantılarda sunmaktır. Bu işimizin en keyifli ama bir o kadar da zor ve rekabetçi bir alanı. Bunu yapabilmek için sürekli yayınları takip ediyor, projeler geliştiriyor ve araştırmalar yapıyoruz. Ekip olarak giderek daha iyi dergilerde yayınlar yaparak bilimsel kalitemizi arttırmaya gayret ediyoruz.
Tüm bunlar tabii ki gün içerisinde bitmiyor, benim işim aslında bir hayat tarzı, süreklilik gerektiriyor. Ama konu insan davranışı olunca, anlaması hem çok zor hem de çok keyifli. Öğrendikçe merak ediyorsun, merak ettikçe öğrenmek istiyorsun. Öğrendiklerini ise hayatın her alanında kullanıyorsun. Dolayısıyla psikolojiyi bir hayat tarzı olarak benimsemek pek de zor değil…
Ege Üniversitesi psikoloji bölümünde, deneysel psikoloji alanında uzmanlaştın. ‘Anımsama ve tanıma ilişkisinde bireysel farklılıklar’ adlı tez ve yüksek lisans tez çalışmaların var. ‘Farklı dikkat düzeylerinin örtük ve açık bellek üzerinde etkileri’ isimli tez çalışman doktora tezini oluşturdu. Çalışma konularınla ilgili olarak bizi kısaca aydınlatır mısın?
Benim çalışma alanım Bilişsel Psikoloji, psikolojinin en hızlı gelişen ve heyecan veren alanlarından biri. İnsan zihnini nasıl işlediğini, dikkatini, belleğini, karar verme süreçlerini anlamaya çalışıyoruz. Tabii bunu yaparken deneysel yöntemler kullanıyoruz ve giderek artan bir biçimde sinir bilim ile birleşiyoruz.
Çalışmalarımda insan dikkatini nelerin yönlendirdiğine, dikkat ile bellek ve bellek hataları arasındaki ilişkilere, duygularımızın dikkati, belleği ve karar verme süreçlerimizi nasıl etkilediğini inceliyorum. Bunu yaparken sağlıklı kişilerle çalışmanın yanı sıra dikkat eksikliği olan çocuklarda dikkat süreçlerinin hangi alanlarda bozulduğunu, bellek bozukluğu olan kişilerde tanıma ve dikkat süreçlerinde nasıl bir performans kaybı olduğunu da inceliyoruz. Bunları inceleyebilmek için bazı teknikler kullanıyoruz. Örneğin göz izleme sistemi ile göz hareketlerini inceleyerek dikkati nasıl yönlendirdiğimizi, deri tepkisini ölçerek duygulanım hakkında bilgi ediniyoruz. Uygulamaları genellikle bölümümüze ait ve kurulmasında çok emek harcadığım psikoloji laboratuarında yapıyoruz ve deneysel manipülasyonlar için bilgisayar programlarımızı kendimiz yazıyoruz..
Ege Psikoloji’de yıllardır açılmayı bekleyen Erasmus projesini 7 yıl önce aktive ettin. Bu projede nasıl bir süreç gelişti?
Ege Üniversitesi, Erasmus Projesine ilk başlayan ve en önde giden üniversitelerden biri. Ancak bizim bölümümüzde ilk ikili anlaşmayı yedi yıl önce yaptık ve ilk yıl iki öğrencimizi Almanya’ya gönderdik. Daha sonra benim ve diğer arkadaşlarımın çabalarıyla Avrupa’nın yedi ülkesinden dokuz anlaşmaya ulaştık. Başlangıçta ikili anlaşma yapabilmek için diğer üniversitelere neredeyse yalvarırken, şimdi onlardan teklif alıyoruz.
Bugüne kadar 50’nin üzerinde öğrenci gönderdik. Aslında yurtdışına öğrenci göndermek benim yaptığım en anlamlı işlerden biri. Gönderilen öğrencilerin çoğu daha önce hiç yurtdışı deneyimi olmayan öğrenciler ve hayatlarında dramatik farklar oluşuyor, Avrupa’ya giden ve dönen öğrencideki değişimi görmek gerçekten çok keyifli… Son üç yıldır bölümümüze İspanya, Almanya, Danimarka, Fransa ve Avusturya gibi ülkelerden de öğrenci gelmeye başladı, İzmir’den ve üniversitemizden çok memnun kaldıklarını söyleyebilirim…
Trafik kurallarına duyarlılık sağlamayı ve yaşanan can ve mal kayıplarını en aza indirmeyi amaçlayan Trafik Haftası Etkinlikleri kapsamında Sabancı Kültür Merkezi’nde ‘Trafikte İnsan Faktörü’ konulu konferansa konuşmacı olarak katıldın. Burada Türkiye’nin trafik konusunda bir kültür problemi yaşadığının altını çizdin. Bu konuda bizleri de bilgilendirir misin?
Trafik Psikolojisi ikinci bir çalışma alanım. Kuramsal çalışmalarımın yanında toplumsal hayata da bir katkım olmasını istiyordum. 1998 yılında alkollü araç kullanan ve hız nedeniyle ehliyetine el konulan sürücülere ‘Psikoteknik Değerlendirme’ yasa ile zorunlu kılındı. İşte o yıl hem Güzelyalı Rotary kulübünün, hem de EBİLTEM’in desteğini alarak Türkiye’nin ilk ‘Psikoteknik Değerlendirme Merkezi’ni fakültemizde kurdum. Burada sürücüler bilgisayarlı ölçüm araçlarıyla güvenli sürücülük açısından değerlendirilmekte. 2000 yılında yine bölüm olarak on yıl sürdürdüğümüz bir de eğitim projesi yaptık. ESHOT (İzmir Belediye otobüsleri) şoförlerine “İnsan İlişkileri ve Güvenli Sürücülük Eğitimi verdik� Geçtiğimiz yıl TÜBİTAK’tan aldığım bir proje çerçevesinde güvenli sürücülüğe ilişkin kapsamlı çalışmalar yapıyoruz. Kısaca trafik kültürü aslında toplumsal kültürün çok iyi bir aynasıdır. Biz bu merkezde, trafik kültürümüzün iyileşmesine katkıda bulunmak için çeşitli projeler ve eğitim çalışmaları yürüterek katkı yapmaya devam ediyoruz.
Birbirinden başarılı üç çocuk annesi olarak çocuklarını bize tanıtır mısın? İkiz kızlarının şarkı söylemelerinden başlayalım, ne dersin?
Teşekkür ederim. Biz ailece müziği çok seviyoruz. Aile toplantılarında saatlerce şarkı söyleriz ve buna neredeyse her aile ferdi katılır.On yedi yaşında ikiz kızlarım Selen ve Deniz de küçüklüklerinden beri müziğe meraklılar. Piyano ve gitar çalıyor, şan dersi alıyorlar. Okul orkestrası ile çeşitli etkinliklere katılıyorlar. Bu yıl San Remo Gençlik Festivaline katıldılar. Bir başka tutkuları da badminton oynamak. Geçtiğimiz yıl Viyana’daki Macabiat’lara katıldılar ve ilk iki dereceyi paylaştılar.
Biraz da oğlun Can Amado’dan söz edelim istersen. Hani 3 Kasım’da, Washington DC’de JDC (Joint Distribution Committee) tarafından düzenlenen ‘Inside Jewish Turkey’ adlı, konuşmacı olarak katıldığı etkinlikten. Dünyanın en büyük Yahudi yardım kuruluşu olan JDC, aynı zamanda her sene Liga’ya gönderilen Amerikalı gönüllülerin de bağlı bulunduğu organizasyon. İzmir Cemaatini tanıtmak için Can Amado, 25-35 yaş arası 150 kadar katılımcıya Türkiye ve özellikle İzmir Yahudileri hakkında bilgi aktardı ve soruları yanıtladı. Türk Yahudileri olarak kendisini bir kez daha kutlamak isteriz. Bu konuda ne söylemek istersin?
Oğlum Can ailemizin en girişkeni. Atlanta’da Georgia Institute of Technology’de Endüstri Mühendisliği okuyor, okulun yanı sıra birçok aktiviteye katılıyor. Sözünü ettiğiniz etkinliğe katılmasını İzmir’e bir yıl önce gelen Shauna Ruda teklif etmişti. O da severek katıldı, Türkiye’yi tanıttı. Aslında Atlanta’da da buna benzer bir faaliyeti daha var. American Turkish Friendship Council faaliyetleri çerçevesinde liselere giderek öğrencilere Türkiye’nin tanıtımını yapıyor. İzmir Amerikan Lisesinde MUN ile başladığı elçilik görevini daha epey sürdürecek gibi görünüyor.
Çocuklarım benim için her zaman her şeyin üstünde oldu, zaman zaman kariyerde yavaşladım, durakladım, zorlandım ama önceliğim hep onlar oldu ve sonuçtan çok mutluyum. Artık ben onlardan çok şey öğreniyorum ve hayatı onlarla paylaşmanın hayatımın en keyifli ve en anlamlı işi olduğunu düşünüyorum.
Kendi meslek serüveninin bugünkü oluşumundaki etkileri üzerinde duralım biraz da... Uzman turist rehberi, tarih araştırmacısı, kültür insanı Sara Pardo’nun kızısın. Her ikinizi de titiz çalışmalarınızla tanıyoruz. Annenin sana açtığı kapıdan girerek sunduğu evrenle buluşmanın seni de zenginleştirdiğini yakalamamak olanaksız.
Evet, çok doğru bir gözlem bu. Annem hayatının her evresinde hangi işi eline alırsa onu büyük bir bağlılık ve tutkuyla yapar, en iyisine ulaşabilmek için kendi sınırlarını sonuna kadar zorlar. Tabii sunduğu rol model ile bana verdiği motivasyonun benim bugün olduğum yere ulaşmamda katkısı çok büyük. Annemin en büyük düşkünlüğü kitaplar, kültür, çalışmak ve insan hayatında bir fark yaratmak için hizmet etmektir. Bu değerlerle büyümek elbette herkese nasip olmaz…
Annemin bir anneanne olarak katkısından da söz etmeden geçemeyeceğim. Doktora tezimi vermek üzereyken ikizlerin doğumu nedeniyle işime, tezime ara vermek zorunda kaldığımda çalışma hayatına bir daha geri dönebileceğimden emin değildim. Annem ise bana koşulsuz destek ve motivasyon verdi, büyük bir sevgiyle çocuklarımı büyütmeme yardımcı oldu. Babamın da her konudaki desteği ve bana olan güveni her zaman güç verdi.
Ailelerimiz hepimiz için sığınak alanlarımızdır. Ailemiz olmadan köksüz ve kökensiz hissederiz kendimizi. Sanırım şimdi eşin üzerine konuşabiliriz. Onun senin meslek hayatındaki anlayışta, destekte, istediğin noktaya ulaşmaktaki öneminden söz etsek…
Üniversiteyi bitirdikten bir hafta sonra evlendiğim eşim ile birlikte büyüdük biz. Ailemizde onun sakin, kararlı ve olumlu düşünen kişiliği, kendine ve bize olan güveni çok önemli. Erol da topluma hizmet eden birçok sivil toplum kuruluşunda çalışıyor.
Onun bana en büyük katkısı bana olan inancıdır. En zor zamanlarda bile benim başaracağıma inandı ve her türlü desteği verdi. Bizim evlendiğimiz yıllarda birçok arkadaşım üniversiteyi bıraktı, eşleri çalışmalarını istemedi. Erol ise gece, hafta sonu demeden çalışmam gereken süreçlerde bana hep destek oldu, paylaştı. Bunda beni hayatımın her döneminde destekleyen kayınvalidem ve kayınpederim Selma ve Rıfat Amado’nun payı da büyük.
***
Sonia Amado’ya bu keyifli söyleşi için teşekkür ederken yaşanan başarılarının her zaman bir ekip çalışması sonucu olduğuna inandığını ve ekibinin öğrencilerinden hocalarına, İzmir kültüründen ailesine, arkadaşlarına kadar uzandığını belirtti.
Yolun hep açık, başarıların daim olsun sevgili Sonia.
Rakella Asal
Kaynak: Diyalog Bülteni