Sevgi ve nefret psikolojisi

Niyazi PAKYÜREK / niyazipakyurek@bursahakimiyet.com.tr
Psikoloji ile dinin yolları, her ikisi de öncelikle insanı ele aldıkları için bir noktada kesişir. Çünkü her ikisi de duyguları ele alır, keşfeder, hatta yönlendirir.
 Din insanı özde tanıdığı iddiasıyla bu konuda peşin bir kanaate sahiptir. Kutsal kitaplarda yer alan insan profillerinden, tarihsel anlatılardan veya peygamberlerin insan tanımlarından hareketle insani duygular veya karakterler hakkında hükümler verir. Mesela Kur’an’ı Kerim “ Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendine fısıldadıklarını biliriz ve ona şah damarından daha yakınız” buyurur.(Kaf 16)
Psikoloji ise dinin aksine araştırmalar neticesinde insanın niteliğini ortaya koyar. Ama ne yazık ki psikoloji, 20. Yüzyılın başlarındaki oluşum sürecinde böyle bir yolu takip etmek yerine, sanki bir din gibi peşin fikirle hareket etti. 
Kendini dinin yerine koydu, dini saf dışı etmek istedi. Anti-din diye adlandırabileceğimiz bu konum, psikolojinin metafizik alanını reddetmesine neden oldu. Felsefenin, biyolojinin, fiziğin dine karşı kazandığı zafere bir katkı da psikoloji yapmak istiyordu. Bunun için de kendini evrim teorisine eklemledi. Bu eklemlemenin anlamı açıktı: Nasıl ki insan, evrim teorisinin iddia ettiği gibi Tanrı’nın özel amaçla yarattığı bir varlık değilse, insani duygular da manevi kaynaklı olamazdı.
İnsanın iki temel içgüdüsü vardı ve bunlar hayvanlarla paylaştığı cinsellik ve saldırganlık içgüdüleriydi. Amaç, insani duyguları keşfetmek değil, evrim teorisini psikolojiye de onaylatmaktı. Böylece psikoloji ideolojiye kurban edilmişti. İnsan şerefli mahlukat olmaktan çıkarıldı, dinlerin kendisine sağladığı imtiyazlı pozisyondan aşağıya çekildi. 
Kutsal kitapların “ Tanrı insanı kendi imajında yarattı” şeklindeki öğretisi “insan Tanrı’yı kendi imajında yarattı” ya dönüştü. Sonuçta psikoloji, insani duyguların ulviliğini ve ilahi kaynağa dayandığı düşüncesini reddetmiş oldu.
İşte psikolojinin oluşum sürecinde yaşadığı bu serüven, onun insani duygulara baştan beri negatif yönden bakmasına yol açtı. Sonraki yıllarda da gidişat hep bu minval üzere oldu. Öncelikli olarak hep olumsuz tutum ve davranışlar ele alındı. 
Affetme, yardımlaşma, sevgi, hoşgörü gibi kavramlar yerine saldırganlık, hoşgörüsüzlük, dogmatizm, nefret gibi kavramlar üzerinde duruldu.
Dindarlıkla birlikte anılan kavramlar ve çalışma başlıkları hep olumsuzdur: “ Dindarlık ve şiddet”, “dindarlık ve dogmatizm”, “ dindarlık ve önyargı”, “ dindarlık ve hoşgörüsüzlük” bunlardan sadece birkaçıdır.İyi olan Eskiye göre bugün bu anlamda bir azalma vardır.(Din Psikolojisi- Ali Köse- Ali Ayten. Timaş) 

Leave a Reply