İnsanın en çok anlamaya çalıştığı şey, insanlardır. Psikolojinin bilim olmadığı dönemlerde bile, her dönemin ünlü düşünürleri aslında hep insanlar, insanlık üzerine fikirlerini belirtmişlerdir.
Günümüze baktığımızda ise; kültürel etkileşimlerin artması, teknolojinin yaygınlaşması, kuşaklar arası çatışmalar, bireylerin birbirlerine gereksinimlerinin azalması gibi olgular psikoloji biliminin işini daha çok zorlaştırmaktadır. Bu kapsamda psikoloji de alt dallara ayrılmak durumunda kalmıştır. Geçen zamanla da bu alt dallar artacaktır.
Diğer bilimler ile psikolojiyi kıyasladığımızda ise bence en gizemli bilim psikolojidir. Bir çamaşır makinesi düşünelim. Bozulduğunda, usta makineyi açar, bozuk olan parçayı çıkarıp yenisini takar. Aynı şekilde bir doktor da, herhangi bir organımızda bir sorun olsa, gerekliyse organ nakli gibi bir çözüm bile bulabilir. Ancak konu psikolojik bir sorun olduğunda, ruhumuzda yaşadığımız bir şey, yaşantılarımızla ya da her ne kadar hormonlarla ilişkili olsa da tamamen çözüme kavuşturmak, çözümün niteliğini ölçmek çok zordur.
Mesela Yusuf KARAÇAY “Bir Psikiyatristle Sohbetler” adlı kitabının 13. sayfasına şunu yazmıştır:
“Psikiyatristler için halk arasında çok kullanılan bir tabir vardır. Kabaca ‘deli doktorlarının çoğu, kendileri de biraz delidir’ denir.
Bu konu üzerine ülkemizde bir araştırma yapılmış ve görülmüştür ki, psikiyatri uzmanlığını seçen doktorların önemli bir kısmı, daha ihtisasa başlamadan önce ruhsal yönden problemli kişilerdir ve açıkçası, önce kendi dertlerine derman aramak için psikiyatri ihtisası yaparlar. Bunların bir kısmı da kendini tedavi edemeyip ölçüyü kaybedebilir tabii.
Bir üniversitemizin psikiyatri bölüm başkanı, ihtisas için başvuran doktorlara şöyle sorarmış:
‘Hangi probleminizi çözmek için psikiyatrist olmak istiyorsunuz?’
Bir gün bu soruya bir aday:
‘Peki hocam siz hangi probleminizi çözmek için psikiyatrist oldunuz?’ diye sorunca bu soruyu sormayı bırakmış.”
KARAÇAY’ ın yazdıklarına bakarsak; çok içten ve doğal bir üslup ile var olan bir gerçeği anlattığını görmekteyiz.
Şimdi muhtemelen herkesin bildiği bir bilim adamından da bahsetmek istiyorum:Freud
Çoğumuz Freud’ u id – ego – süperego kavramları ile biliyoruz. Ama Freud nasıl bir adam? Bunu biliyor muyuz?
“Görüntünün Ortasındaki Karanlık” adlı Freud biyografisinde Freud hakkında çok değişik şeyler öğrendim. Tanınan biri olmadan önce, tanınan biri olma hayaliyle, fotoğraf çekilirken delici bakışlarla poz vermeye, asil durmaya özen gösteren biriymiş. Evlendiği zaman, evliliği umduğu gibi, hayal ettiği gibi bulamamış. Müziğe karşı bir adamdır. Müziğin insanı duygusallaştırdığını ruhuna zarar verdiğini düşünür; hatta kız kardeşine piyano çalmasını yasaklamış, ardından piyanoyu satmıştır. Aynı zamanda kokain ile ilgili çalışmalar yapmış kendi üzerinde, ancak kokain kullandığı için ünü zedelenirse diye kullanmayı azaltmış ve gizli gizli kullanmış vs.
Yani aslında, Freud bile ruhsal problemleri olan ve bu problemlerine çözüm bulamamış birisidir. Belki de Freud’ u bu kadar ünlü yapan şey, bizim bildiğimiz ruhsal sorunları kadar bilmediklerimizdir.
Bu yazımı yazarken, hatırlarsanız en başlarda, psikoloji bilimini gizemli bulduğumu söyledim. Mesela çoğu kişi bilmediği bir yemeğin tarifini annesine sorar. Niye? Çünkü annesi zamanla öğrenmiş, o yemeği yapmayı artık biliyor. O zaman bir psikiyatriste gideceğimiz zaman, gerçekten ruhsal sorunlar yaşamış (halk tarafından kaba tabirle “Biraz kafadan kırık biri.” denilen) birine gitmekte fayda vardır diye düşünüyorum.
Özge ÖZKAN
Trakya Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği
İLETİŞİM: ozge39ozkan@gmail.com
Twitter: @egitminkalemi