UZMAN PSİKOLOG VE YAZAR ESAN GÜL: Aşk ruhun özgürlüğüdür
Konuşan: Ümit Aktaş
Bu sayımızda Uzman Psikolog ve Yazar Esan Gül’ün Çıra Yayınlarından çıkan son kitabı Aşk Terapi üzerine konuştuk. Konu aşk olunca biraz daha dikkatli ve romantik bir üslubun kullanılması kaçınılmaz. Özellikle içinde bulunduğumuz mahallenin hassasiyetlerini de göz önünde bulundurarak konuyu çok yönlü olarak tartışmak kitabın önemini daha da arttırmakta… Aşkın terapötik bir kurgu içerisinde analiz edilmesinden, ilahi aşk meselesine hatta ve hatta son dönemlerde medyada sıkça gündeme gelen aşkın cinselliği öldürdüğü meselesine kadar birçok konuyu bu vesileyle konuşmuş olduk. Çok faydalı ve verimli bir röportaj olduğunu söyleyebilirim.
Öncelikle kitabınız hayırlı olsun. Kitabı bir solukta okudum, hem edebi hem de psikolojik analizlerin olduğu güzel bir kitap. İsminden başlamak istiyorum. Neden aşk terapi? Aşkın terapiye ihtiyacı var mı?
İlginiz için teşekkürler. Aşk kavramı gerçekten üzerinde hassasiyetle durulması ve her yönüyle değerlendirilmesi gereken bir kavram… Çünkü aşk sadece kelimelerin gücünü değil, duyguların da gücünü anlatan bir durum. Genel anlamda baktığımızda aşk insanı tedavi ettiği gibi tedaviye muhtaç hale de getirebilir. İnsanın kalbini aydınlattığı gibi hayatını da karartabilir.
Ömrünü aşkın yüceliğine inanarak geçirmiş ve bir ömür boyu aşkı insan varoluşunun ruhi dinamizmi gibi görmüş biri olarak, aşkı terapötik bir kurgu içerisinde analiz etmeye çalışmak gerçekten de bir paradoks olarak algılanabilir. Aşk ile aydınlanmış bir kalbin insan hayatını kararttığı durumlarda belki bu paradoks bir nev’î olsun anlaşılabilir. Çünkü hayat artık anlamını yitirmiş, kalp kendi hüznünü intihar kurgusu içerisinde hissetmeye başlamış, umut yerini yalnızlığa bırakmış ve âşık da bu durumdan rahatsız olduğu için kurtulmak istemiştir.
Bu kitapta anlattığım vakaya baktığımız zaman çok spesifik bir olay ile karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. Terapiye konu olan âşık, benimle görüşmeye başladığı zaman yaşadığı durumun kendisine rahatsızlık vermeye başladığını, yanlış bir zaman ve yanlış bir durumun söz konusu olduğunu ifade etmişti. Kendisi evliydi ve dört çocuk annesiydi. Çok sevse de, acı çekse de bırakması ve unutması gerektiğine inanıyordu.
Normal hayata adapte olamıyor, günahın hayatını çepeçevre kuşattığına inanıyor ve kendisini bir girdabın içine girmiş gibi hissediyordu. Sürekli aynı senaryo ve aynı kurgunun içerisinde kendi hayatını bitiriyordu. Artık kendisine ve ailesine zarar vermeden bu durumdan kurtulması gerekiyordu.
O zaman şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor, aşk bir hastalıktır? Bunu söyleyebilir miyiz? Aşk bir hastalıktır diyebilir miyiz?
“Bir şeyi çok sevmek, insanı o şeye karşı kör ve sağır yapar” der hakikat temsilcisi… Psikoloji ilmi bunu “Karşılıksız aşk sendromu” olarak isimlendirir. Bu bir spektrum bozukluğudur. Bu durum kadınlarda öldürmek yerine ölmeye (intihara), erkekler de ise eline silah alıp öldürmeye neden olur. Normalde herhangi bir kişi âşık olunca bu şekilde davranmaz. Normal bir insanda aşk kişiyi bu şekilde yönlendirmez. Ama olayın mahiyeti değişip aşk hastalık halini alınca travmatik aşka dönüşür ve kişiyi büyük aşkına sahip çıkma adına her şeyi göze almasına neden olur. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde bu gibi vakaları zaman zaman okumaktayız.
Bu kişiler sevdiği kişinin her adımını gözlemler, normal hayat içinde gösterdiği bütün davranışları kendisine verilen bir işaret olarak algılar. Uykusuz gecelerin sabahı olmaz onlar için… Her simada aynı kişiyi görür, her sokakta aynı provalar tekrarlanır. Komplike bir durum arz eder aşk… Tüm benliğini kaplayarak hayatın normal akışına müdahale etmeye başlar. Artık hayat sizin için anlamını yitirmiş, her şey kendi karanlığı içinde sizi girdabın içine çekmeye başlamıştır. Ondan sonra gözünüz hiçbir şeyi görmez. Çünkü en sevdiğiniz, en değer verdiğiniz şey (aşkınız) elinizden gitmiştir ve bu dünyada yaşamanın bir anlamı da kalmamıştır.
Ama âşıklar her zaman bu durumu yaşamazlar bazıları için bir karanlık olurken, bazıları içinde karanlıktan çıkış, aydınlığa ulaşma vesilesi olabilir.
Yani aşkın insana zarar verdiği gibi insana faydalı olan bir özelliğinin de olduğunu söylüyorsunuz?
Tabii ki! Bu söylediğimiz durum arizi bir durumdur, aslolan aşkın bir aydınlanma süreci yaşattığı, insanın hakikate ulaşmasında bir vesile olduğudur. Aşk insan için hayatın anlamını bulması, kendini daha iyi bir şekilde tanıması, kişiliğinin farkına varması, olaylar karşısında nasıl bir tepki verdiğini anlaması, duygularını kontrol etmesi ya da kontrolünü kaybetmesi, kadın-erkek ilişkilerinde kendisini tanıması gibi birçok tutum ve davranışımızın anlaşılması ve öğrenilmesi için bizlere yardımcı olur. Hayatımız için bir bakış açısı, yaşantımız için bir anlam ve geleceğimiz için bir umuttur.
Bir de medyada çokça tartışılan cinsellik aşkı öldürür mü meselesi var? Bununla ilgili neler söylemek istersiniz, aşk ve cinsellik ayrı şeyler midir?
Cinselliğin sevgiden, aşktan bağımsız, özerk bir alan olduğunu düşünüyorum. Yani aşk ve cinsellik farklı şeylerdir. Onun için cinsellik aşkı öldürmez. Her sağlıklı duygusal ilişkide cinsel ilişkilerin de yolunda gitmesi beklenir ama sevginin cinsellik olmadan da gelişebileceği kabul edilir ki özellikle geleneksel aşkların insanların birbirinin eline bile dokunmadan yaşandığı görmezden gelinir.
Aşk kesinlikle biyolojik bir gereksinim değildir. Ruhsal hayatın kodlarını ilmek ilmek insan bedenine işleyerek biyolojik unsurları etkisi altına alan hayat-ı letaiftir.
Aşk doğuştan ve birincil değildir. Aşk sonradan, bireysel yaşamda kazanılan bir deneyimdir. Hayat için umut, insanlık için hakikat üretimidir.
Aşk açlık ya da cinsellik gibi bir içgüdü de değildir. O sonraki ruhsal gelişimin meyvesidir.
Cinselliğin amacı fiziksel gerilimin yok edilmesi ve tatmindir. Aşkın amacı ise ruhsal gerilimin yok edilmesi ve rahatlamadır. Tatmin ve rahatlama arasındaki bu zıtlıkta en tartışılmaz farklılıklardan biri yatar. Cinsellik doyum ister, aşk ise mutluluk…
Cinsellik insanlar ve hayvanlar için ortak bir doğa olayıdır. Aşk kültürel gelişimin sonucudur ve tüm insanlarda görülmez. Hiç âşık olmadan ömrünü tamamlayan nice insanlar vardır.
Buna benzer daha birçok farklı alanlar sayılabilir. Aslında cinselliğin aşkı öldürdüğünü söyleyenler aşk ile cinselliği aynı gören bakış açısının sonucudur. Bu her cinsel doyumdan sonra aşkta da bir doyum sağlanması sonucunu doğurur ki bu aşkın tanımına ve içeriğine uymayan bir haldir.
Siz aşkı cinsellikten ayırdığınıza göre aşkı ilahi bir formda ifade ediyorsunuz. İlahi aşktan bahsediyorsunuz?
Hayır, ben ilahi aşka inanmıyorum. Aşkın insanlar arasında olan bir duygu durumu olduğunu düşünüyorum. Biz kuluz, Allah bizi yarattı ve kendisine ibadet etmemizi emretti. Nasıl ibadet edeceğimizi de hem kitapta hem de peygamberin örnekliğinde bize gösterdi. İlişkimiz/ibadetlerimiz ancak belirtilen şekilde olabilir. Onun dışında son dönemde aşka yüklenen anlamların aşkın içini de boşaltmaya matuf bir durum olduğunu söyleyebilirim.
Ayrıca aşk bir sıçrama tahtası değildir ki... Yani Leyla ve Mecnun ya da Yusuf ile Züleyha örneğinde olduğu gibi önce insana âşık olunur, ondan sonra Tanrı aşkı gerçekleşir gibi bir durumun söz konusu olamayacağını düşünüyorum. Aşk öyle bir şeydir ki âşık olduğunuzda artık onda sabit kalırsınız, başka bir kalp, başka bir şey düşünemezsiniz, bir başkasına gidemezsizin. Yani onda sükûn bulursunuz… Bu sizin aşkınızda samimi olduğunuzun da bir göstergesidir. Her şeyi aşk ile yapmayı söyleyenler aşkın ve dinin içeriğini birbirine karıştıranlardır. Bizden istenen ibadetlerimizi aşk ile değil ihlâs ile yapmaktır.
Nasıl bir aşk tanımı yapıyorsunuz o zaman, tam olarak açıklayabilir misiniz?
Acıya Şikâyetsizce Katlanmanın adıdır AŞK… Ne dolayımsız bir hayat ne de tutkuya götüren bir yoldur… Belki başlangıcı tutkudur ama hitamı bila istisna aşktır.
Sen kaçmak istedikçe teslim olduğun, unutmak istedikçe daha fazla bağlandığın ve uzaklaştıkça en nihayetinde yaklaştığın bir sırdır... Aşklar ki renk için olur, o aşk gerçek aşk değildir, sonunda ayıp olur.
Mesnevi şarihi Abidin Paşa Mesnevi beyitlerini açıklarken bir hakikati işaret eder ve der ki: “Aşk insanın kalbinde bir ayna gibidir veya kalbi ayna gibi cilalandırır. Bir kalpte aşkın nuru varsa hatıra gelmeyen manaların ruhani âlemden âşıkın içine doğması zorunlu hale gelir. Manevi âleme ait hakikatler, temiz kalplerle karşı karşıyadır. Görünmemeleri, örtülü kalmaları mümkün değildir.”
Bunun için ben aşkın ruhun özgürlüğü olduğunu düşünüyorum. Bir yönüyle âşıkla duygusal ilişki/iletişim yaşanırken, bir yönüyle de insanın fıtratına yapılan bir yolculuktur. İnsanın özgürlük yolculuğudur bu… Birçok manevi hallerin insanda zuhur etmesine vesile olan bir yolculuk… Bu özelliğiyle insanın yücelten bir özelliğe sahiptir. Birçok hakikatin müşahedesine de yardımcı olur.
Son olarak da şunu sormak istiyorum. Son dönemlerde artan aşk ve her durumla ilgili terapi kitapları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ne kadar fazla kitap yazılırsa ve okunursa onun faydalı olacağını düşünüyorum. Ama her şeyi aşk ile açıklamak, her durumu aşk ile tasarlamak aşkın içini de boşaltan ve aşkı gittikçe kavram olarak değersizleştiren bir duruma neden olacaktır. Özellikle aşkın manevi gücünün kapitalizm tarafından motivasyon unsuru olarak kullanılması gerçekten çok olumsuz bir durum. Reklamlarda bile aşk ile tasarlanan ürünlerden bahsediliyor. Bu aşkı mekanikleştiren, aşkı değersizleştiren ve aşkın anlam bütünlüğünü bozan bir durumdur. Önce düşüncelerini mekanik bir formda ifade ettiler sonra insan bedenini mekanikleştirdiler, şimdi de insanın en güzel duygularını mekanikleştirmeye çalışıyorlar. Bu insanlık için bir felakettir.
Gerçekten çok verimli ve güzel bir röportaj olduğunu düşünüyorum. Sorularımızı içtenlikle cevaplandırdığınız için de teşekkürler. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Bu fırsatı bana verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Allah razı olsun…