‘Olumlu düşünme felsefesi, kör iyimserliktir’

Julia BAİRD/HT PAZAR

“Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur” diyor Konfüçyus. Oysa herkes mutluluğu pazarlıyor bugün. Markalar, reklamlar, yazarlar, siyasi partiler... “Beni satın al, beni oku, beni seç ve mutlu ol!” Peki nedir mutluluk? Aşağıda okuyacağınız söyleşide, klinik psikoloji profesörü Todd B. Kashdan, mutluluğun aykırı tariflerini veriyor. Psikoloji ve bilim yazarı Julia Baird ise, derlediğimiz yazısında “Bazen mutluluk her şey değildir” diyor ve ekliyor: “En ilham verici insanlar, kendi mutluluklarına en az takıntılı olanlardır”

Olumlu düşüncelerimizi aktardık, ucuz kupalarımızla kahvelerimizi içerken abuk sabuk motivasyon mottolarını tekrarladık (“Hayal edebileceğin kadar yükseğe tırman!!”) ve olumlu düşünerek hızla zenginleşebileceğimizi anlatan milyonlarca cilt kitap satın aldık. Ama geçen yıl, aramızdan 8 milyon 179 bin kişi antidepresan kullandı... Acaba bütün bu mutluluk arayışı bizi hepten zavallı bir duruma mı sokuyor? Neyi yanlış yaptık? ‘

"GÜZELİM, VARLIKLIYIM, BAŞARILIYIM!"

Vincent Peale’in 1952 tarihli “Olumlu Düşünmenin Gücü/ The Power of Positive Thinking” başlıklı kitabından Rhonda Byrne’ın 2007 tarihli “The Secret” kitabına kadar, gerçekten ama gerçekten neşe saçabilmek için iç geçirerek durmadan şu cümleyi tekrarlıyoruz: “Güzelim, varlıklıyım ve başarılıyım.” Gerçekten öyle olmadığımızda bile...


OLUMSUZU OLUMLUYA DÖNÜŞTÜRMEK SİZİN ELİNİZDE
OLUMSUZU OLUMLUYA DÖNÜŞTÜRMEK SİZİN ELİNİZDE

Sürekli gülücükler saçan bir mutluluk hayaliyle ilgili takıntının tuhaf yanıysa şu: Bunun için ne kadar fazla çabalar ve böylesi bir mutluluğu ararsak o ölçüde mutsuzlaşıyoruz. Nihayetinde aklımız daha da karışıyor. Kaldı ki aklın, mantıkla ilişkisi dahi şüpheli... Zira psikologlar, 1960’lardan bu yana insanların akıl yürütme konusunda da gerçekten başarısız olduklarını belgeliyor. Bu, çoğunlukla duygularımızın sesine kulak vermekten kaynaklanmıyor sadece. Akılcı melekelerimizi tüm gücüyle harekete geçirmeye niyet ettiğimizde dahi, mesela karşımızdakini ikna etmek ve bir tartışmadan galip çıkmak adına bir milim yol kat edemeyebiliyoruz. Pennsylvania Üniversitesi’nden Psikolog Hugo Mercier’e göre evrim sürecinde, ikna edici ama karşısındakiyle mücadeleyi soyut kıyaslamalarla gerçekleştiren, “gerekçeli” akıl yürütme biçimleri kazandı. Yenik düşense, mantık bulmacalarını çözmek için iyi, ancak tartışmaları kazanmak için kötü olan akıl yürütme biçimleri. Yani mutluluğu arayan bizlerin karmakarışık zihinleri, daha da genelinde insan doğası, gerçeğin kendisine değil, saptırılmış haline kani olmaya daha meyilli. Öyle değil mi? Ne de olsa, “Güzeliz, varlıklıyız, başarılıyız”!

‘OLUMLU DÜŞÜNMEK, KİTLE YANILSAMASI’

Mutluluğa dair önümüze konulan porsiyonlara nasıl tav olduğumuzu, yazar Barbara Ehrenreich, “Bright- Sided: How Relentless Promotion of Positive Thinking Has Undermined America” (Olumlu Açıdan: Olumlu Düşünmeye Dair Amansız Promosyon Amerika’nın Altını Nasıl Oydu) başlıklı kitabında ortaya koyuyor. “Olumlu düşünme”yi bir “kitle yanılsaması” olarak nitelendiriyor Ehrenreich. “Beynimizi sorunlarımızı görmezden gelmeye alıştırmak için harcadığımız çaba ve başarısızlıklardan dolayı kendimizi suçlamamız bizi eşitsizlik, yeteneksizlik ve aptallık karşısında körleştiriyor.”

Ehrenreich’a göre olumlu düşünme felsefesi zaman içinde bir tür “kör iyimserliğe” dönüştü. Bu fikrin merkezinde “İstediğiniz her şeyin olmasını sağlayabilirsiniz” inanışı yatıyor; kanserden kurtulmak, terfi etmek, milyoner olmak gibi. Genellikle, işler ne kadar kötü giderse, insanlar o ölçüde neşeli olmaya teşvik edilir. 80 ve 90’larda daha çok şirket batıp yeniden yapılandırıldıkça, olumlu dileklerin şarkılaştırılarak söylenmesi ve takım oluşturma danışmanları da o denli popüler hale geldi. Bu esnada Amerika’nın toplam refahı artarken zengin ve yoksul arasındaki uçurum da büyüyordu.


MUTLULUK İÇİN 90 YOL
MUTLULUK İÇİN 90 YOL

EY ŞİKÂYETÇİLER! SESİNİZİ YÜKSELTİN’

Ehrenreich, olumlu düşünme yaklaşımının bizi bazen muhtemel tehlikelere -ekonomik kriz, savaş, deprem gibi- dair uyarılarda bulunanlara karşı sağırlaştırdığını söylüyor. Koşullar kötüyken olumluluğun sürekli teşviki, son derece yersiz olmasının yanında tehlikeli şekilde dikkat dağıtıcı da.

İşte Ehrenreich de bu yüzden kitabını “her yerdeki şikâyetçilere” adıyor ve onları “seslerini yükseltmeye” davet ediyor. Ancak Polyanna ile gamlı baykuş arasında bir orta yolun olduğu da kesin. Dalay Lama, bir yandan mutlu olma çabasını gösterirken diğer yandan adaletsizliğe karşı öfkenizi koruyabileceğinize dair bir örnek sunuyor.


PAPA'DAN 10 MADDELİK MUTLULUK REÇETESİ
PAPA'DAN 10 MADDELİK MUTLULUK REÇETESİ

Doğru soruları sorduğumuzdan emin olana kadar, henüz olgunlaşmamış bir bilim görünümündeki pozitif psikolojiye karşı dikkatle yaklaşmakta fayda var. Örneğin kimi araştırmalar, zenginliğin sizi mutlu etse de çocuklarınızı mutlu etmediğini ortaya koyuyor. Dolayısıyla gereken daha çok para ve daha az çocuk. Bu denklem ortak aklımızın sonucu olabilir mi? Hepimiz “yeşil çimenlerde açan ilkbahar çiçekleri” mutluluğunu mu istiyoruz yoksa o kadar da cıvıl cıvıl olmayan, sessiz bir huzurun mu peşindeyiz? Ya da hepimiz Jack Kerouac’ın “Yıldızların arasına ağ örmeye çalışan bir örümcek çılgınlığında tek bir mumla dünyayı aydınlatmaya kalkanlar” diye tarif ettiği insanlar gibi hayatın özünü doyumsuzca sömürmek mi istiyoruz? En ilham verici insanlar, kendi mutluluklarına en az takıntılı olanlardır. Özellikle de yaratmak, değişimi harekete geçirmek ya da hayattan istediklerini söküp almak için emin adımlarla dünyayı arşınlayanlar... Eleanor Roosevelt mutluluğun “bir amaç değil, bir yan ürün” olduğuna inanırdı. Belki de haklıydı.

Derleyen: Alihan MESTCİ

Open all references in tabs: [1 - 3]

Leave a Reply