Öcalan’ın babası ile köylü hep alay edermiş

Annesi baskın, babası silik bir karaktermiş

Öcalan'ın anne travması
Dünyaca ünlü çatışma uzmanı, politik psikolojinin duayeni Prof. Vamık Volkan ile "Terörist psikolojisi" üzerine konuştuk. Bu ay içerisinde "Divandaki Düşmanlar: Bir Türk Psikanalistin Politik Psikoloji Serüveni" adlı bir kitabı çıkacak olan dünyaca ünlü "çatışma uzmanı" Prof. Vamık Volkan, Kürt sorunu ve PKK terörizmini bir psikiyatr gözüyle yorumladı. Abdullah Öcalan'ınpsikobiyografisini de yazmış olan Volkan, silik baba ile dominant anne arasında sıkışmış çocuğun nasıl bir terör örgütü liderine dönüştüğünün şifrelerini de bizle paylaştı.

"Terör grupları terörden vazgeçmek istemezler. Bu kayıp korkusu psikolojik ölüm korkusudur. Fiziksel ölüm yeğlenebilir. Bu durumda Paris'teki cinayetlerin de barışçıl bir süreci durdurmak için yapıldığını tahmin edebiliriz."

*Bu kitabı yazma amacınız neydi? "Divandaki Düşmanlar"ı ne açıdan incelediniz?

1977'de Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat, İsrail Parlementosu'nu ziyaret etmiş ve İsrailliler ile Araplar arasında var olduğuna inandığı meşhur psikolojik "duvar"dan bahsetmişti. O zamandan bu yana uluslararası alanda yer alan pek çok "duvar"ı inceledim, dünya politikasının liderleriyle buluştum. Bu kitap bir yandan araştırma sonuçlarımı özetlerken, bir yandan da okuyucuya bu "duvarlar"ın üzerinde neler yazdığını görme fırsatı veriyor.

*Bir psikiyatr olarak, Kürt sorunu olarak adlandırılan sürece ve PKK terörizmine psikolojik açıdan bakabilmek için nereden başlamak gerektiğini düşünüyorsunuz?

Öncelikle "Büyük grup kimliği"nin ne olduğunu araştırmamız ve anlamamız gerek. "Büyük grup" terimini, "kalıcı bir aynılık algısı" ile birbirine bağlanmış bir kabile, bir klan, sınıf, etnisite, ırk, milliyet, dini ya da politik ideolojinin, ortak deneyimlerini paylaşan 10 binlerce ya da milyonlarca insanını tanımlamak için kullanıyorum. Biz Kürdüz, Biz Litvanyalı Yahudileriz gibi…

"Terör grubu barışmak istemez"
*Büyük grup kimliği nasıl uluslararası bir soruna dönüşüyor?

Büyük grup kimliğini uluslararası ilişkilerdeki temel sorun olarak gördüğüm anın hikayesi şöyledir; 1980'lerin başlangıcında benim başkanlığım altında Amerikalı psikiyatristlerden, emekli yüksek seviyede diplomatlardan ve tarihçilerden oluşan bir yardımcı heyet, Avusturya'da yüksek seviyeli Mısırlıları, İsraillileri ve Filistinlileri bir araya getirmişti.Toplantının ilk gününde meşhur bir İsrailli generalin yanında oturan ve böyle toplantılara ilk defa katılan bir Filistinli, generale dönüp, heyecan ve belki de korkuyla onunla konuşurken sağ elini pantolonunun sağ cebine soktu. Giysisinin içinde parmaklarının öfkeli hareketlerini görebiliyordum. Derken Filistinli, neredeyse bağırarak şöyle devam etti: "Buna sahip olduğum sürece, benden Filistinli kimliğimi alamazsınız!" Cebindeki bir nesneden bahsettiği aşikardı fakat "bu"nun ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu.

*Neymiş?

Bunun Filistin renklerine boyanmış küçük bir taş parçası olduğu ortaya çıktı. Taşa sahip olmak, ona diğer Filistinlilerle bir "bütün" olduklarına dair neredeyse somut bir duygu yaşatıyordu. Politik karışıklıkların ve aşağılanmaların yaşandığı bir dönemde bu küçük boyalı taşlar, Filistinlilerin etnik kimliklerinin dışsallaştırılmış görünümleri için sembolik olarak paylaşılan birer rezervuar haline gelmişti. Bu rezervuarların İsraillilerin gözlerinden uzak, ceplerinde gizli ve güvenlik içinde taşınmasıyla, etnik kimlik algıları ya da "biz" olma halleri güven içinde tutulmuş oluyordu. Bu olay bende Newton'un Evrensel Yerçekimi Kanunu keşfi ile ilgili popüler mitteki gibi kafaya düşen elma etkisi yarattı!

*Neydi o elma etkisi?

Artık şunu biliyordum ki; savaşlar, savaş benzeri durumlar, terörizm, diplomatik girişimler, paylaşılmış yaslarla ya da sevinçlerle ilişkili paylaşılmış kayıplar ve kazanımlar büyük grup kimliğinde yer almakta. Paylaşılmış kimlik, aidiyet çok önemli. Bu nedenle terör grupları terörden vazgeçmek istemezler. Çünkü bunu yaparlarsa kendi iç kimlik duygularını yükselten desteği kaybederler. Aynı şeyi terörist olmayan gruplar için de söyleyebiliriz. Mesela, aşırı milliyetçi bir grup Kürtlerle konuştuğunda, aşırı milliyetçi grup kimliğini kaybetmekten korkar. Paris'teki cinayetlerin de barışçıl bir süreci durdurmak için yapıldığını tahmin edebiliriz.

*90'larda tarihçi Norman Itzkowitz'in ortaya attığı gibi hâlâ etnisite çağında mıyız?

Evet, daha açıkçası, "Şimdi biz (büyük grubumuz) kimiz?" sorunu dünyanın her yerinde ortaya çıkmış durumda.

"Eski biçim diplomasi terörü engelleyemez"
*Dünyada son on yıllarda neler değişti?

Sovyetler Birliği çöktükten sonra Amerika "en kuvvetli, en etkili devlet" olarak ortaya çıktıysa da bu durum hızla değisiyor. Ayrupa Birliği etkisini kaybederken dünyanın başka yerlerinde yeni "kuvvetler" gelişmekte. Bilhassa ekonomik bağlantılar, diplomatik iletişimleri çok defa gölgede bırakmaya başladı. Eski biçim diplomasi, terörizmi önlemek için yeterli değil. Toplum psikolojisini daha yakından çalışmak, büyük grup kimlikleri arasında oluşan hem fiziki hem de psikolojik "hudutların" önemini anlamak daha da önem kazandı.

*Turkiye'yi "şimdi biz kimiz" sorusu çerçevesinde nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de öncelikle PKK'nın başlattığı kimlik sorunu var. PKK terörizmi ile bağlantılı kayıplar trajedilerle bağlı olduğu, ölenler ya "kahraman" olarak veya öteki büyük grup tarafindan "fena insan" olarak algılandığı, öfke, intikam alma veya kurbanlaşma duyguları ortaya çıktığı için yas tutma komplikasyonlu oldu. Bu yetmezmiş gibi, Türklüğün modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve takipçileri tarafından geliştirilen sembollerinin ve kültürel güçlendiricilerinin değiştirilmesine yönelik son yıllarda süregiden çabalar da öteki kimlik sorunlarına eklendi. Bu sorun, etnik sorunların çözülmesinde zorluk yaratıyor.

Öcalan'ın anne travması
*Öcalan'ın psikobiyografisini yazmıştınız. Bir psikiyatr olarak Öcalan'ı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öcalan'ın kendi çocukluğunu ve gençliğini ayrıntılı olarak anlattığı kitaptan yararlanarak yazmıştım. Politika dünyasında yüzlerce tanınmış insanın çocukluk kayıpları ve çocukluk travmaları var. Bu konu üzerinde hem Amerika'da hem de Fransa'da araştırma yapan psikoanalistler var. Çocuklukta anne veya babayı veya ikisini de kaybeden kişiler veya ebeveynlerinden sevgi almayan birçok kişi, bilinç dışından, büyüdükleri zaman yeni bir "aile" yaratmak için lider olma motivasyonuna sahiptirler. Sanki yeni bir aile yaratıp bu "ailedeki" çocuklara bakmak isterler. Bu nedenle politik liderlik ararlar. Bazen iyi lider olurlar ve bazen de çok kötü. Çok yazık ki Öcalan'ın liderliği binlerce kişinin ölümünde çok büyük bir rol oynadı.

*Öcalan'ın travması neydi?

Evdeki baskın figür, bölgesel geleneğin aksine anne. Abdullah Öcalan'ın annesi, çocuklarının önünde kocasını aşağılıyor. Öcalan'ın anlattığına göre babası, köydeki en silik insan. Öcalan, çocukluk anısında, anne ve babasını, "Annem olağanüstü kavgacıydı... Her gün komşularla, babayla ve benimle kavga ederdi..." diyerek anlatır. Evdeki gerginlikten uzaklaşmak için genç Abdullah, yakındaki bir dağın tepesine kaçar. Köyün en çok alay edilen kişisi olan babası da aynı yere gider. Amacı dağa çıkıp, köylülere söyleyemediği öfkesini haykırmaktır. Genç Abdullah'ı da orada görünce, onu da öfkesini "kusması" için kışkırtır. Öcalan'ın annesi de kışkırtma konusunda babadan farklı değildir. Öcalan bir anısında, "Köyümde, çocuklarla olan kavgamda kafam kırılmıştı. Eve gelip 'Beni dövdüler' diye hüngür hüngür ağlıyordum. Annem eve gelir gelmez beni korumak, himaye etmek yerine, 'Ya gidip intikamını alacaksın ya da seni bu eve koymam' diye beni evden kovdu. Annem bu ilkesinde çok zorlayıcıydı. Daha sonra, zorla da olsa ilk eylemlerime onun bu dayatması altında başladım. Ben de saldırıya geçtim. Birkaç çocuğun kafasını kırdım" der. Diğer çocuklar tarafından sevilmez. Ama onları nasıl etkileyeceğini öğrenir: "En büyük tutkularım, günlük olarak bir çocuğu alıp dağa çıkarmaktı. Ona haydi gidip yılan öldürelim, kuş tutalım, kartal yuvasına ulaşalım derdim."

"Sırada yeni bir kimlik kazandırmak var"
*Peki sürece baktığınızda, şimdiden sonra ne olacak?

En sonunda anlaşma yapacak olanlar hükümet ve resmi büyük grup temsilcileri olanlardır. Fakat Türkiye'de her barış sürecinin baltalandığını görüyoruz. Terörist grup 10 yıllardan beri kendi kimliğini geliştirmiş durumda. Bu kimliğin altında yaşayanlar bu kimliği kaybederlerse onlara ne olacak? Onların yeniden kabul edecekleri ve "iç sevgilerini" destekleyecek kimlik nasıl gelişecek? Bunlar politik olma yanında, psikolojik sorulardır...

Kitabın "Kimlik Adına Öldürmek: Teröristlerin Psikolojisi" bölümünden etkileyici pasajlar
Kurbanlaşma egoistliği
*Bir büyük grubun kendilerinin üzgün, haksızlığıa uğramış kişiler olduklarına dair bir algılarının olması, psikanalist John Mack'in "kurbanlaşmanın egoistliği" adını verdiği ve "kişinin kendi insanlarıyla kurduğu empatiye narsisistik bir odaklanma göstermesi" ve "sonuç olarak diğer grubun acılarıyla özdeşim kurmaya yönelik süregiden bir zorluk yaşaması" ile alevlenen, öteki büyük gruba olan düşmancıllığın süreğen hale gelmesi durumuna yol açmaktadır. "Kurbanlaşmanın egoistliği", savaşın ve terörizmin önündeki duygusal engelleri kaldırır.

Ölmeyi tercih etmek
*Büyük grubun ya da alt grubun kimliklerini kaybetme korkusu ya da çadırlarının parçalanmasına dair duydukları korku, psikolojik ölüm korkusudur. Bu korku öyle bir kaygıya neden olur ki, fiziksel ölüm yeğlenebilir. Terörist alt grubun üyeleri, dışa doğru yönelen mekanizmalarının hedefinde yer alan kişileri "öldürme" eğilimindedirler. Çünkü böylelikle düşmanla birlikte dışsallaştırılan ve yer değiştirilen şeylerin de "geri dönme" olasıklıkları ortadan kaldırılmış olur.

Prof. Vamık Volkan Kimdir?
*45 yıl Virginia Üniversitesi'nde ders verdi. 18 yıl Üniversite Hastanesi'nde başhekimlik yaptı. Finlandiya Kuopio Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi tarafindan Fahri Doktora unvanları aldı.
*Dünyanın sorunlu birçok yerinde "dü?man" delegeleri bir araya getiren gayriresmi diplomasi toplantılarına başkanlık yaptığı için, 27 ülkeden gelen destek mektuplarıyla dört kez Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterildi.
*Yedi yıldır İngiltere Lordlar Kamarası Liberal Demokrat bölüm lideri Lord John Alderdice ile birlikte Uluslararası Diyalog İnisiyatifi başkanlığını yapıyor.
*Viyana'da Dünya Psikiyatri Birliği tarafından Sigmund Freud Ödülü'ne layık görüldü. 50'nin üzerinde yayımlanmış kitabı ve 500'e yakın makalesi bulunuyor.
*2009'da Kürt ve Türk tarafının karşılıklı diyalog kurabilmesi için başlatılan Büyük Çatı projesini yönetti.
*CSMHI (Zihin ve İnsan Davranışları Araştırma Merkezi) Etnik Terörizm Komitesi'nde görev yaptı.

 

ÜRÜN DİRİER, urun.dirier@aktuel.com.tr
 

Leave a Reply