Namaz Kılan Bir Toplumun Psikologa İhtiyacı Var mıdır?

Bu iddia (iddia sayılacaksa tabi) bazı aklı evellerin pek
ciddiye alınmaması gereken gelişigüzel bir düşüncesidir. Altında yatan temel
maksat ise “Ruh Bilimin” batı eksenli bir düşünce tarafından üretilmesi ve
temel tanımlayıcı tezlerinin “İslam Toplumu” için geçerli olamayacağı savıdır.

Böyle bir iddia özünde “namaz
ibadetine zarar veriyor. Çünkü namaz kıldığı halde psikolojisi bozuk olan birçok
insan var. Namaz kılmadığı halde sağlıklı yaşayan birçok insan olduğu gibi. Bu
realiteyi yok saymak kafayı kuma gömmek gibi bir şeydir.

Namaz kılanın
psikologa ihtiyacı yoktur
!” Demenin birkaç izahı olabilir.

Bunlardan birisi şudur: Bu tezi savunanlar psikoloji
bilimini sadece “moral bozuklukları
kümesi”
olarak görüyor. Dolayısıyla beş vakit namazla yenilenmek insanın
gündelik moral bozukluklarını giderebileceği öngörüsünden yola çıkarak namazın
tedavi edici yönüne vurgu yapılmaktadır.

Bir başka gerekçe ise: Namaz insana ulvi amaçlar yüklediği
için insani bazı kaygıların bu ulvi amaçlar doğrultusunda bilinç alanına
girerek insanın yaşam kalitesini bozacak güce sahip olamayacağı iddiasıdır.

Bu ve benzeri iddiaların gerçeklik payı vardır. Ancak bu
gerekçeleri genelleştirmek suretiyle namazın misyon olarak üstlenmediği bir
işlevi namaza dayatmak dar ve nakıs bir anlayıştır. Böyle olduğu gibi aynı
zamanda kasıt barındırıyor. Kasıt barındırmakla yetinmediği gibi namazı değersizleştiren bir
yaklaşımdır. Bir ibadetin üstlenmediği bir misyonu ona dayatmak dini inançlar
açısından hem sakıncalı hem de iftiradır.

İnançlı olmak insana huzur sağlar. Bu bir gerçektir. Ancak
bu Budizm teolojisinde de Hıristiyanlıkta da Yahudilikte de benzer işlevler
görür. Sadece bir dine özgü durumlar değil.

Şimdi konuyu dağıtmadan özetle şunu söylemek istiyorum.
Psikolog yada ruh bilimi öyle bilindiği gibi basit “moral bozuklukları yada can sıkıcı durumlar kümesi” değildir. Ruh
biliminde tanılanmış veya tanımlanmış yüzlerce ana, binlerce alt başlık var. Bu
başlıkların tümüne girmeden bağlamla ilgili birkaç örnek vermekte yarar vardır.

Ruh bilimi literatüründe “Dinsel Obsesyonlar” başlıklı çeşitli takıntı türleri var. Bunun
namazla ilgili olan kısmına değinecek olursak şunu söyleyebiliriz. Bilindiği
üzere namaz kılabilmek için abdestli olmak lazım. Fıkıh kaynaklarında abdestin
formu belirlenirken suyun temas etmesi gereken alanlarda iğne ucu kadar kuruluğun olmaması şartı vardır. Bu çerçeveyi esas
aldığımızda “Obsesif” tanısı almış
bazı dindar hastalar abdest alırken özellikle kol dirsek bölümlerini veya ayak
parmaklarının aralarını yıkarken önüne ayna koymak suretiyle yaklaşık 45 dakikada
abdest alabiliyor. “Acaba iğne ucu kadar
kuru yer kaldı mı?
” takıntısı tamamen namaz ibadetinin biçimsel formuna
hazırlık yapmaktan kaynaklı olarak kişinin yaşam konforunu bozabiliyor. Bu
durum gusül abdesti alırken 4 saat banyo yapmaya kadar varabiliyor. Oysa İslam
fıkıh alimlerinin bu tür vesveseli durumların haram olduğu noktasında mutabık
bir tutumları var. Çünkü ciddi bir zaman ve su israfı var. Kaynağı ve sahihliği
konusunda tam bilgi sahibi olmasam da İslam Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V.)
bir hadisi şerifinde der ki: “Denizin
kenarında olsanız bile abdest alırken 3 defadan fazla ellerinizi yıkamayınız

Buna rağmen kişi 45 dakikada onlarca litre su tüketmek suretiyle “Obsesyonun”
etkisinden kendisini alıkoyamaz.

Namaz kılan psikologa ihtiyaç duyar mı? Bu tabloya göre
kesinlikle duyar. Hatta kişi namaz ibadetini sağlıklı yerine getirmek amacıyla
yeni bir obsesyon kanalı açmış oluyor. Haram işlememesi için profesyonel bir
destek alması gerekiyor. Çünkü oluşturduğu takıntı günaha girmesine neden
oluyor. Psikologa ihtiyacım var demek suretiyle profesyonel destek alırsa
önemli bir haram ve günahtan kurtulmuş olacak.

Sözün özü öyle gelişi güzel ve çoğu zaman boş iddialarla
dine yada dinin ibadetlerine yönelik değersizleştirme girişimlerine girmenin
anlamı da alemi de yok. Kimse namaz adına ahkam kesmesin. Namaz kıldığı halde
mutsuz olan bir adama bu tür boş tezleri kabul ettirmek mümkün olmadığı gibi
namaz kılmadan mutluyum diyen insana da bu tür savları kabul ettirmek mümkün
değildir. Psikiyatrik hastalıklar diğer hastalıklar gibi insana özgü sağlık
sorunlarıdır. Namaz kılanın psikologa ihtiyacı yok demekle namaz kılanda beyin
tümörü oluşmaz, namaz kılan şizofren olamaz, kanserden uzak kalır, kalp krizi
geçirmez demek aynı şeydir.

Namaza saygısı olan namazı bu tür gelişigüzel yorumlarla
değersizleştirmez. Namaz bir ibadettir. İnsanın; yüzünü beş defa yıkamasının
oluşturduğu ferrahlık, yaratıcıyla münacaat ilişkisi kurması, kulluğunu beyan
etmesi, buna bağlı olarak kanaatkar bir tutum geliştirmesi, gündelik işlerin
yada sıkıntıların dışında farklı bir doyum alanı açması mutlaka doğrudur. Namaz
insanı ferahlatır. Namaz insanı iyi hissettirir. Ancak namaz kılanın psikologa
ihtiyacı yoktur demek düpedüz cehalet belirtisidir. Bilgiyle sorunlu bir ilişki
geliştirmenin yansımadır.

Sözün özü; “Evet
Namaz kılanın da psikologa ihtiyacı vardır.” 


Çok sevdiğim ve sürekli gülümseyen bir dostum olan sevgili Bilal Baysal 22 Mayıs gecesi sosyal paylaşım sitesi Facebook'a şu sözleri yazarak yaşama veda etti.

"Geceydi

Bir rüzgarın hışmına uğradım

Ruhum tutunamadı korkuluklara..." 

Gülümsemek en çok sana yakışıyordu. Neden yaptın?diyecem ama cevabını
asla öğrenemeyeceğimi biliyorum. İçtenlik en çok senin yüzüne
yansıyordu... Seni hep "Gülümseyen Adam" Olarak hatırlayacağım. Rabbim
Mekanını Cennet Etsin...

Leave a Reply